Korku.
Şu an en net hissettiğim duygu buydu. Kim olduğunu bilmediğim ama sürekli beni gözetleyen birisi vardı. Yaptığı artık kişisel haklarımı kısıtlamaya, normal yaşantımı etkilemeye başlamıştı. Onu mahkemeye verebilir, takipçi olarak şikâyetçi olabilirdim. Nedense başıma böyle bir dert almak istemiyordum, sadece merak ettiğim bir şey vardı.
Vural'ın birkaç metre uzağımda olmasını bana bildirmişti, peki neden yapıyordu bunu? O böyle davranınca eline ne geçecekti?
Birkaç dakika boyunca etrafıma bakınmaya devam ettim. Birilerinin şüpheli davrandığını göremiyordum. Ardından Vural mevzusu aklıma düştü. Olduğum yerden fırlayıp hastanenin içine koştum. Bir ihtimal, hasta veyahut yaralanmış olabilirdi.
''Pardon, Vural Tandemir kayıtlara bakabilir misiniz acaba? Burada mı?''
''Kimsiniz?''
''Arkadaşıyım,'' derken hevesle ona sekretere bakıyordum. Bana bilgi verip vermeyeceğini bilmiyordum, sadece işime yarar bir şeyler söylemesini diliyordum. ''Size bilgi veremem,'' dediğinde az çok anlamıştım.
Vural'ın babasını zengin oluşunu İrem'in okulunda yaptığı davranıştan anımsıyordum, büyük ihtimalle gizlilik istemişlerdi. Hastane katlarını en az ikişer kez dolansam da ona rastlayamamıştım. İrem'in tek başına korkmaya başlayacağı saatlerdeydik, o yüzden daha fazla uğraşamadım.
Hastaneden çıkıp eve gidene dek o kişinin kim olduğunu ve neden Vural ile beni yan yana getirmeye çalıştığını merak ettim. Mesajına karşılık cevap etmek anca aklıma geldiğinde titreyen ellerimle ''Kimsin?'' yazabildim. Gönderip göndermeme konusunda içimde bir sıkıntı vardı. Beni ve Vural'ı çok iyi tanıyan birisi olabilir miydi? Aysu her şeyi mahvedeceğini söylemişti, kim bilir belki de böyle intikam alıyordu?
Daha fazla soru işaretlerine katlanamayacağımı idrak ettiğim anda mesajı gönderdim.
Cep telefonunu çantama atıp evin kapısından girene dek yanıt gelmiş mi diye bakmadım. İrem ile birlikte akşam yemeği yerken de cesaretimi toparlayamamıştım.
''Abla, hastane gibi kokuyorsun.''
Kardeşimin homurdanmasını haklı bulmuştum, öyleydi.
''Sen televizyon izle. Ben o sırada duş alayım.''
Korkum, merak duygumu bastırıyordu. İstemsizce kendimi meşgul edecek işler üretiyor, onları engelmişçesine yansıtıyordum. Bu kendimi kandırmaktan başka bir şey değildi. Duşumu alıp çıktıktan sonra telefonumu elime aldım ve kilidini açmayı başarabildim.
Ekranda iki mesaj yazısını gördüğümde gerildim.
''Abla, ben yatıyorum.''
''İyi geceler,'' diye seslenip mesaj kutusunu açtım. Korkunun ecele faydası yoktu. Öyle veya böyle sonuca ulaşacaktım zaten. O numaranın verdiği cevabın yanında babamdan da mesaj gelmişti.
Önce babamınkine baktım.
''İrem'e iyi bak.''
Öfkemin bedenime yayılıp zihnimi ele geçirdiği an, o andı. Hayatım boyunca çok insana karşı sinirimi ifade etmiştim. Ne yazık ki hiçbiri bu kadar yıkıcı olmamıştı. Onu arama tuşuna basar basmaz telefonu kulağıma götürdüm. Eteğimdeki taşları dökme vaktiydi.
Birkaç kez çaldı, açan olmadı. Israrla yeniden aradım. Ta ki onun ''Neler oluyor bu saatte?'' diyen sesini duyana dek.
''İrem'e iyi mi bakayım? Ciddi misin baba? Onu yapayalnız bıraktınız! Kendimi gerçekten umursamıyorum ama o çocuğun bir anne ve babaya ihtiyacı vardı. Neden? O kadın istemez diye mi? Yoksa Aysu bizden nefret ediyor diye mi? Onunla evleneceğini söylediğin günü hatırlıyor musun? O benim iki kızımla yaşamak zorunda değil dedin, peki sen onun kızıyla yaşayıp onun kızına babalık yaparken utanmıyor musun?''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölü Kalbin Feryadı
Romanzi rosa / ChickLit"Onun ölü kalbinin feryadını duyabilen yegâne insandım, o da dahil."