Bölüm 12- YAĞMUR

56 27 24
                                    

Yeni bölüme hoş geldiniz, keyifli okumalar :) Eğer beğendiyseniz oy vermeyi eksik bulduğunuz bir şey varsa ya da dile getirmek istediğiniz bir şey varsa yorum yapmayı unutmayın lütfen :)

Yağmur sesiyle uyanıyorum. Belki de bu hayatta duyduğum en güzel ses yağmur sesi. Hayır düzeltiyorum duyduğum ikinci en güzel ses yağmur sesi, birincisi Uzay'ın sesi. Hızla yataktan çıkıp camı kapatıyorum. Yine camın önü göl olmuş. Asya çok kızacak, yine uzun bir nutuk çekecek. Ama ben uyurken yağmur yağacağını nereden bilebilirim ki. Tam perdeyi çekecekken Uzay'ı görüyorum yolun karşısında. Aşağıda ne arıyor bilmiyorum ama onu görünce gülümsememe engel olamıyorum. Bu adamın varlığı bile gülümsememe yetiyor. Bu adam beni gülümsetiyor, bundan daha güzel ne olabilir ki zaten?

Öylece bana bakıyor. Sırılsıklam olmuş ve bunun farkında bile değilmiş gibi gözüküyor. Belki de farkında ama umurunda olmadığı kesin. Sanki hava sıcacık o da hiç ıslanmıyormuş gibi. Onu izlediğimi görünce gülümsüyor. O kadar güzel gülümsüyor ki, sanki o gülünce papatyalar sarıyor her yanımı.

"Neden buradasın?" diyorum.

Cevap vermiyor. Bana bakıyor ve gülümsüyor sadece. Gel demiyor. Senin için demiyor. Aramıyor. Onu görmeseydim burada olduğunu bile bilemeyecektim. Neden böyle durmuş bana bakıyor anlamıyorum. Neden böyle güzel gülümsüyor onu da anlamıyorum. İlk defa yağmur görmüş bir adam gibi, her damlayı gülümseyerek selamlıyor. Bu adam öyle bir adam ki kafasının içinde neler var tahmin bile edemiyorum. Kafasının içinde saklı hazineler varmış gibi hissediyorum.

Elinde bir sigara, ıslanmaktan harap olmuş. Külü düştü düşecek. Sigaranın varlığını bile unutmuş adam. Öylece ıslanıyor. Sanki ıslanmayı da sigarayı da beni de hatta kendisini de unutmuş. Bütün dünya bir anda durmuş, bütün kötülük yok olmuş, yaşamak çok güzelmiş ve Uzay nefes alabildiği için gülümseyerek ıslanıyor şu anda.

Burada durup onu izlemek istiyorum. ilk defa artık yalnız değilmişim gibi hissediyorum. İlk defa canımın acımadığını hissediyorum. Bu adam gelişiyle bütün acılarımı dindirdi. Ama biliyorum gidişiyle bütün acılarım tekrar can bulacak. Ben onu izleyip düşünürken o da gülümseyerek bana bakıyor. Sanki ben ünlü bir ressamın çizdiği çok güzel ve değerli bir tabloymuşum gibi izliyor beni. Bir bakışıyla çok özel biriymişim gibi hissetmeme neden oluyor Uzay.

Dayanamayıp pijamalarımla ve çıplak ayaklarımla koşarak aşağıya iniyorum. Ne çıplak ayaklarım, ne ince pijamalarım nede hasta olacak olmam umurumda olmuyor. Ben sadece ona sıkıca sarılmak istiyorum. Kapıyı açtığımda gözlerini odamın penceresinden alıp bana çeviriyor. Orada, bana bakıyor ve gülümsüyor. Sırılsıklam olmuş. Birden papatya kokusu geliyor burnuma. Dayanamayıp koşarak kucağına atlıyorum. O kadar sıkı sarılıyorum ki muhtemelen nefes alamıyor. Ama o burada, sevdiğim adam burada. O gerçektende beni istiyor.

"Buradasın" diye fısıldıyorum.

Belime daha sıkı sarılıp kaldırıyor beni. O belimdeki elleriyle beni daha sıkı sarınca gülümsemem genişliyor.

Gülümseyerek konuşuyor. Yüzüne bakmadığım halde gülümseyişini hissetmeyi bile ne kadar çok sevdiğimi fark ediyorum. Onu tanımayı ne kadar çok sevdiğimi.

"Buradayım" diyor.

Ağlamak istiyorum. O kadar mutluyum ki ağlamalıyım. Bende mutluluktan ağlamalıyım. Eğer bugün ağlamazsam belki bir daha hiç mutluluktan ağlayamam biliyorum. Kimse beni bu adam kadar mutlu edemez biliyorum çünkü. Bu öyle bir şey ki sanki birden dünyamda büyük bir ışık yandı ve her şey anlam kazandı. Sanki şimdi, yirmi yılın sonunda neden dünyaya geldiğimi öğrendim. Artık varlığım daha anlamlı ve dünya bir düzen üzerine kurulu. Sanki şimdi, tamda şu anda yaşadığım bütün acılara değdi.

Buraya, şu ıslak kaldırıma oturup bir sigara yakmak istiyorum. Bugünde bize içiyoruz demek istiyorum. Ben her nefeste onu içime çekmek istiyorum.

"Neden buradasın?"diyorum.

Senin için desin istiyorum. Bu adamın bu saatte, bu yağmurda benim için buraya gelmiş olmasını istiyorum. Bu adamın benim için bir şeyler yapmış olması o kadar güzel ki bugüne kadar kimse benim için bir şey yapmamışken bu adam yapsın istiyor. Ben onun için her şeyi yaparım o da benim için yapsın istiyorum. Belki çok şey istiyorum, belki elimdekilerin değerini bilmiyorum ama istiyorum.

"Seni görmeliydim" diyor.

Beni görmeliymiş. Özlemek kadar basit değil. Bir zorunluluk. Ben onun için ekmek gibi su gibiymişim. Beni görmeliymiş. Bu adamın hayatında bir gereklilik olmuşum ben. Fark etmeden ama çok isteyerek. Ben iyi ki o gün bu adamın kucağına düşmüşüm. Benim yaptığım en güzel hata o gün o bara gitmekmiş.

Ben bu soruyu sorarken bu kadar güzel bir cevap alacağımı düşünmemiştim. Anlıyorum ki biri için zorunluluk haline gelmek seni görmek istemesinden bile daha güzelmiş. Anlıyorum ki Uzay beni sadece istemiyor aynı zamanda bana ihtiyacı da var tıpkı benimde ona ihtiyacım olduğu gibi.

İşte böyle. Böyle anlatacağım bunu. Diyeceğim ki beni çok üzen ama aynı zamanda çokta mutlu eden bu adama yağmurlu bir günde, sırılsıklam olurken, ince pijamalarım ve çıplak ayaklarımla sarılırken aşık oldum. Diyeceğim ki bu adamın bana yapacağı her şeye ben razıyım. Diyeceğim ki bu adam benim hayatımın en güzel hikayesi. Diyeceğim ki ben bu adamın kucağına düştüm. Aslında hiç tanımamam gereken bu adamı yaptığım en büyük sakarlıkla tanıdım. Diyeceğim ki ben iyi ki sakar bir insanım. Ne dersem diyeyim iyi ki diyeceğim. Bu adam benim basit bir keşkem değil, olmayacakta. Bu adam benim için iyi ki olacak daima.

Birden geri çekiliyorum. Bana yaşamayı öğreten güzel yüzünü incelemeye başlıyorum. Yarında bana böyle güzel bakmamasından çok korkuyorum. Öyle güzel gülümsüyor ki bir daha bana bakarak böyle gülümsememesinden çok korkuyorum. Dudağının kenarına küçük bir öpücük konduruyorum.

"Ben seni hep görmeliyim" diyorum.

Başımı boynuna gömüyorum. O kadar güzel kokuyor ki, cennet aynen böyle kokmalı işte. Varlığı benim huzurum. Benim huzurum da huzursuzluğumda o.

"Belki de birlikte yaşamalıyız" diyor.

Gülümsüyorum.

Aslında cevap vermek istiyorum ama ne diyeceğimi bilemediğim için susuyorum ve güzel kokusunu içime çekiyorum derin bir nefes alarak.

Ben onu evimin içinde ince pijaması ve çıplak ayaklarıyla gördükten sonra bir daha onu bırakamam ki. Ben bir kere onunla uyuduktan sonra bir daha onsuz yapamam. Korkuyorum kendimden. Onu kaybettikten sonra kendime yapacaklarımdan çok korkuyorum. Bundan sonrasından çok korkuyorum.

Aşk aslında tahmin ettiğimden çok daha zormuş anlıyorum. Adam yanında, sana sarılıyor, seni öpüyor sense onun gideceği günü düşünüp hüzünleniyorsun. Bu aptallık aslında ama yapıyorsun ve kendine engel olamıyorsun işte.

Şimdi anlıyorum Asya'yı. Sürekli aşkın ne olduğunu bilmediğimi söylüyordum. Artık biliyorum. Aşk en çokta kaybetmekten korkmak demekmiş. Aşk her yerin papatya kokması demek. Aşk midende canavarların dolaşması demek. Aşk çıplak ayaklarınla yağmurda sırılsıklam olurken bile içinin yanması demek.

Seni seviyorum demek istiyorum. Gülümsediğinde dudaklarının kenarlarının kırışmasını ve gözlerinde sakladığın o küçük çocuğun da gülümsemesini seviyorum demek istiyorum. Sana acımı anlattığımda beni anlıyormuş gibi yapmak yerine beni anlamadığını kabullenip bana destek olmanı seviyorum demek istiyorum. Ben sana gelmek için bir yokuş çıkmışım sen kapıyı hala açmadın biliyorum yağmur yağıyor ve ıslanıyorum ama yinede gitmeye hiç niyetim yok demek istiyorum. En çokta her ne olursa olsun her zaman onun yanında olacağımı, her zaman ona destek olacağımı bilsin istiyorum.

"Çok güzel kokuyorsun" diyorum dayanamayıp.

ZAMANDA VE UZAYDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin