Bölüm 14- AŞK VAR

35 23 25
                                    


Merhabalar yeni bölümle karşınızdayım keyifli okumalar :)

Öyle yorgun uyandım ki sanki bedenim ölmüş de ruhum birkaç dakika sonra bedenimden çıkıp gidecekmiş gibi hissediyorum. Öyle büyük bir boşluktayım, öyle eksiğim ki. Kalbimde kocaman bir delik açılmış ve ruhum oraya çekiliyor sanki. Öyle hızlı çekiliyorum ki son birkaç dakikamı yaşıyormuşum gibi bir yorgunluk var üzerimde. Sanki ben bugün, sonunda, bana çok acılar çektiren o hastalık yüzünden ölüyorum. Üzgün bile değilim. Öyle büyük bir boşluk işte kalbimdeki...

Benim annem benim okula ilk başladığım günü görmedi, ben ilk defa andımızı okurken beni görmedi, okul gecesinde şiir okurken beni görmedi, konferans salonunda bütün insanlar beni alkışlarken ayağa kalkıp yaşlı gözleriyle 'bu benim kızım' diye bağırmadı benim annem. Benim annem benim liseye başladığımı da lise mezuniyetimi de görmedi. Benim annem ben üniversiteyi kazanınca benimle birlikte mutluluktan ağlamadı. Benim hiç bana sarılan, beni seven ve belki de bana kızan bir annem olmadı. Ama ben bunca yıldır onun eksikliğini hiç bu kadar hissetmemiştim.

Ağlamaya başlıyorum. Elimde değil susamıyorum. Anneme ihtiyacım var, çok ihtiyacım var. Annemin bana sarılmasına ihtiyacım var. Öyle aşığım ki kalbimi yakıyor bu aşk. Annemin bana destek olmasına ihtiyacım var. Bana sarılmasına ve geçecek kızım demesine ihtiyacım var. Benim bir anneye ihtiyacım var. Dizine yatmalı ve ağlamalıyım.

Asya söylenerek giriyor odama.

"Kızım senin dersin yok mu ne bu tembe..."

Beni ağlayarak görünce cümlesini bitiremiyor. Yaşlı gözlerim arasında gülümseyerek bakıyorum yüzüne. Biliyorum ki bu gülümseme beni kurtaramayacak. Konuşmasındansa beni görmezden gelip gitmesini tercih ederim. Ama biliyorum ki o bu dünyada beni daima umursayacak tek insan. Ama yinede anlatmak o kadar zor ki umursanmamak daha kolay geliyor bana. İnsan aynı filmi ikinci kez izlerken bile sıkılıyor ben nasıl sıkılmayayım aynı acı için milyonuncu kez ağlarken? Ağlamak yeterince zor değilmiş gibi birde aynı şeyleri tekrar tekrar anlatmak istemiyorum artık. Ben artık hayatın annesizliğinin acısını yüzüne vurduğu kız olmak istemiyorum.

"Seni üzdü değil mi?"diyor sinirle.

Çocuğunu korumaya çalışan anne gibi bakıyor. Benim için anneye en yakın şey her zaman Asya olmuştu zaten.

Hıçkırıklarım arasında güçlükle konuşabiliyorum.

"Hayır" diyorum.

O zaman bu hal ne der gibi bakıyor. Haklı da. O zaman ne bu hal İstanbul? Ne bu ağlamalar? Bu adamın seni her zaman özlediğini öğrenmedin mi sen buna sevineceğine ne bu ağlamalar şimdi. Bu adam sana gelmişken onunla olan her dakikanın tadını çıkartsana niye aptal bir kız gibi odanda ağlıyorsun böyle? Niye hep her şeyin en kötü kısmını hatırlamak zorundasın sanki, biraz anın tadını çıkarsana.

"Henüz üzmedi ama bu da önemli değil" diyorum.

Deli olduğumu düşünmesinden korkuyorum açıkçası.

Ne söylediğimi anlamaya çalışarak suratıma bakıyor. Ama anlayamıyor ne demek istediğimi. Açıkçası ne demek istediğimi ben bile anlayamıyorum. Beni üzeceğinden o kadar eminim ki, bunun canımı acıtması gerekiyor ama acıtmıyor. Sevdiğiniz adamın sizi üzecek olması bile güzel sanırım, hissettiğim kadarıyla. Tabi biliyorum beni üzdüğü zamanlar geldiğinde onu hayatıma aldığım için çok küfür edeceğimi. Sonuçta bunu bekleyerek yaşıyorum ben bu gerçeği unutacak değilim.

E ben ne istiyorum?

Aslında çok basit cevap. Bende her insan kadar şanslı olmak istiyorum. Ben herkesin sahip olduğu ama hiç benim olmayan bir şey istiyorum. Kendime itiraf etmek istemesem de ben sadece annemi istiyorum.

Çantasını yere bırakıp yanıma oturuyor.

"Neden ağlıyorsun İstanbul?"diyor şefkatle.

Bir kez daha böyle bir arkadaşa sahip olduğum için teşekkür ediyorum Allah'a.

"Ben aşık oldum" diyorum ağlamaya devam ederek.

Gülümsüyor.

"Bu kötü bir şey mi?" diyor.

"Değil" diyorum.

Açıklama yapmak istemiyorum ama bana yaptıracak biliyorum. İçimi dökene kadar ağlatacak beni, yeri geldiğinde o da bana eşlik edecek ve ben iyi olmadan bu yataktan kalkmayacağız biliyorum. Hiç ağlamak istemiyorum aslında ama ben bu kadar kendimi tutamazken Asya da beni bu kadar zorlarken başka şansım yok biliyorum. O yüzden bende içimden geçenleri anlatıyorum Asya'ya beni anlamasını ve her zaman fazlasını isteyen aptal kızlardan olduğumu düşünmemesini umarak.

"Ben aşık oldum. Beni üzer biliyorum, üzebilir de ona bu izni çoktan verdim zaten. Ama ben aşık oldum ve benim bunu anlatacak bir annem yok. Bende annemin dizine yatıp anneme ilk aşkımı anlatmak istiyorum ama benim bir annem yok. Zor tamam mı? İnkar etsem de, kabul etmek istemesem de çok zor. Bende her kız kadar şanslı olabilmek istiyorum işte. Çok şey istemiyorum ki ben, bir anneyi bende hak ediyorum aslında, sonuçta her insan hak etmez mi bunu Asya? Hiç kabul etmek istemesem de suratını bilmediğim annemi çok özlüyorum ben." diyorum.

Konuştukça daha çok ağlamaya başlıyorum.

Başımı dizlerine yatırıp saçımı okşamaya başlıyor.

Belki bir annem yok ama bir kardeşim var.

"Sen benim kardeşimsin, ben hep senin için buradayım. Biliyorum annenin yerini dolduramam ama seninle senin yaran için ağlarım, senin yaran benimde canımı yakar. Ben hep buradayım, seninleyim." diyor.

Sol gözünden bir damla yaş akıyor.

Benden annemi alan Allah bana bu güzel arkadaşı verdi.

Mesaj sesiyle irkiliyorum.

"Ben acıktım"

Yazmış sadece Uzay. Küçük bir kahkaha çıkıyor dudaklarımdan. Bu kez Asya'nın gerçekten delirdiğimi düşünmesini bekliyorum.

"Uzay mı?" diyor.

"Evet" diyorum.

Onunla ilgili kötü bir şeyler söylemesini bekliyorum ama bunu yerine bana bakıp gülümsüyor.

"Ne demiş?" diyor.

"Acıkmış" diyorum.

"Gerçekten bu aptal çocuğa aşıksın" diyor.

Gerçekten öyleyim.

"Evet" diyorum.

"Gelsin birlikte yemek yiyelim" diyor.

Ciddi mi diye suratına bakıyorum ve gerçekten ciddi olduğunu anlıyorum. Annemi bu kadar özlediğim için şu an böyle yoksa gerçekten Uzay'dan uzaklaşamayacağımı mı anladı bilmiyorum ve açıkçası bu seferlik umursamıyorum da.

"Bize gel"

"Kapının önündeyim"

Küçük bir kahkaha daha kaçıyor dudaklarımdan. Merdivenlerden koşarak inip kapıyı açında gülümseyen suratıyla karşılaşıyorum. Beni özlediği için geldi diyorum ve içimdeki dans etme isteğini bastırmakta çok zorlanıyorum. Beni görür görmez ellerini belime sarıyor. Başımı boynuna gömüp kokusunu içime çekiyorum. Çok özlüyorum ben bu adamı.

"Hoş geldin" diyor Asya.

Sarılmayı bırakıp Asya'nın peşinden mutfağa geçiyoruz.

Masayı hazırladıktan sonra Uzay'ın yanına oturuyorum. Biraz tedirginim açıkçası. Uzay bana doğru eğilip sessizce konuşuyor.

"Sen ağladın mı?" diyor.

Cevap vermiyorum yalan söylemek istemiyorum. Masanın altından elimi tutuyor. Onun elinin elimi sarması benim için en büyük destek. Kafamı çevirip yanağına küçük bir öpücük konduruyorum, gülümsüyor.

#%4$B

ZAMANDA VE UZAYDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin