*20*

56 6 1
                                    

Hastaneden çıkalı henüz üç gün olmuştu. Üç gündür Murat yüzünden evde tıkılıp kalıyordum. Bu süre içinde Murat'ta benimle fazlasıyla güzel ilgileniyordu eğer işi fazla yoğun olmazsa da eve daha erken geliyordu.

Hastaneden çıkınca direk Mardin'e döndük. Eve gelir gelmez başıma gelenleri duyan misafirler gelmişti. Yanıma oturup elini omzuma koyarak 'Geçmiş olsun.' Biriniz de düşünün ' Hasta ziyareti kısa olur.' Ama nerde?

Bu misafirlerin içinde Burcu da vardı. Abisiyle yaşananlardan sonra ne telefonda görüşmüştük ne de yüzyüze. Bir an arkadaşlığımız bitti sanmıştım. Lakin o beni ziyarete gelerek sıcak tavırları ile aramızda sorun olmadığını açıkca göstermişti. Burcu'ya da bugün buluşma sözü vermiştim. Onun için hazırlanmam gerekiyordu.

Murat işe gideli yaklaşık dört saat falan olmuştu. Bende yavaşça yataktan kalkıp dolaba yöneldim. Yavaşça kalkmak oldukça önemliydi. Bir daha başım dönerse bu kadar şanslı olmayabilirdim.

Dolaptan dizimde olan mavi renk kaprimi giyip üstüne de rengarenk olan tişörtü giydim. Saçlarımı da her zaman ki gibi halledip hiç makyaj yapmadan dışarı çıktım.

Kapıda ki korumalara Burcu ile buluşacağımı söyleyip yola koyuldum. Murat'a haber vermeyi unutmuştum. Lakin Murat eve gelince kapıda ki korumaların haber vereceğine emindim.

Hava ne kadar da sıcaktı. Sıcaktan buharlaşan biz, bizler...

Burcu ile kararlaştırdığımız kafeye gelip cam kenarı bir masaya oturdum. Garson genç kız yanıma gelip eğildi.

- Hanfendi isteğiniz var mı?

- Acı Türk kahvesi alayım.

- Bende böğürtlenli yeşil çay alabilir miyim?

O sırada Burcu da gelip siparişini gülerek vermişti. Sanki tam zamanında gelmenin mutluluğunu üzerinde taşıyordu.

- Hoşgeldin canım.

- Hoş buldum. Çok bekledin mi? Mesaj atmıştım aslında sana.

- Yok bende yeni geldim.

O sırada telefonumu evde unuttuğum aklıma gelince birden "Ahh!" diye inledim.

- Noldu? Başın mı ağrıyor? Hastaneye gidelim mi?

- Telefonumu evde unuttum.

- Bir şey olmaz canım sıkma canını. Benden ararsın acil bir şey olursa. Sana süper bir teklifim var?

- Söyle bakalım neymiş?

-Lunaparka gidelim mi eskiden gizlice gittiğimiz var ya? Ne dersin?

- Süper olur ya. Hadi kalk çabuk olalım.

- Çok eğlenceli olcak.

Masaya kahve ve çayın parasını bırakarak acele ile yola koyulduk.

İkimizinde arabası olmadığı için taksiye binip lunaparkın önünde indik.

Girer girmez jeton alıp oyuncakları gözden geçirdik. İlk başta korku tüneline binip çığlıklar atarak sinirlerimizi boşalttık hemde eğlenmiş olduk. Lakin çıplık atarke başıma saplanan acıları saymıyorum.

İnince Burcu elimden acele ile tutup salıncaklara bindirdi. Allah'ım! Koskocaman kadınlar oyuncaklara biniyordu. Ayrıca evliyim! Aman neyse ne!

Kendimi özgür hissetmeye ihtiyacım vardı. Burda da oldukça özgürdüm. Kollarımı açıp gözlerimi kapalı tutup her şeyi boş verdim. Küçük iken Burcu ile kaçarak gelince burda eğlenirken özgür hissederdik.

Tıpkı o tepe gibiydi. Benim tepem. Yanlız ve huzurlu bulduğum tek yer. Salıncak yavaşladığında gözlerimi açıp salıncaktan yavaşça atladım.

Burcu ile yeni binecek oyuncak ararken bir kızın oyuncaklara hasret baktığını gördüm. Üstü başı oldukça eski ve kirliydi. Saçları pislenmiş olmasına rağmen o kadar güzel bir örgü örülmüş ki.. Tıpkı anneminde bana yaptığı gibi.

" - Saçım cici oldu mu anne?

- Prensesler gibi güzel oldun kızım. "

Küçük kızın bu haline acıyıp pamuk şeker satan adamdan üç tane ayro renk pamuk şeker aldım. Bir tanesini Burcu'ya uzatınca Burcu isyankar tavrı ile konuşmaya başladı.

- Neden sen iki tane yiyorsun? Ayrıca sarı rengi sevmiyorum. Maviyi versene.

- Bekle bir saniye Burcucum.

Burcuya işaret parmağımla aynı yerinde durmasını işaret ederek küçük kızın yanına gidip elimi omzuna koydum. Elimdeki pamuk şekeri ona uzatınca ilk başta başını olumsuz anlamda sallayarak almasada başımı alması için güven verici bir şekilde sallayıp gülümsedim. Pamuk şekeri alıp bana küçük bir gülümseme yolladı. Ardından koşarak yanımdan uzaklaştı.

Döndüğümde Burcu bana gülümseyerek bakıyordu.

- Yine aynı Derin' sin. Hatırlıyor musun? Biz küçük iken parkın ordaki dereye düşmüştüm. Aramızda o kadar erkek varken bunların içinde abim de vardı ama sen cesurca dereye atlayıp beni kurtarmıştın.

- Hatırlamaz mıyım? Seni yaramaz küçük velet. Senin yüzünden ben bir hafta boyunca hasta olmuştum.

İkimizde sesli bir şekilde güldükten sonra kolumdaki saate bakarak saatin geç olduğunu gördüm. Burcuya dönerek aceleci bir tavırla dürttüm.

- Burcu! Hadi gidelim saat çok geç olmuş.

-Tamam hadi çıkalım.

Lunaparkdan çıkınca ayrı ayrı taksiye binip eve doğru gittik. Biraz yürümek istediğim için taksiden sokağın başında durmasını istedim. Taksi geldiğinde borcumu ödeyip indim. Biraz yürüdükten sonra bağırma seslerini duyunca hızlanmaya başladım.

Evin önüne geldiğimiz de Murat'ın sesleri olduğunu anladım. Murat korumalardan birinin yakasına yapışmış bir durumla karşılaştım. Hoş geldin dağ ayısı! Güle güle Murat Uyar! Diğer korumalara baktığım da ise ayırmadıklarını gördüm. Sadece izliyorlardı! Korkaklar.

- Murat! Ne yapıyorsun yine?

Murat'a seslendiğimde beni görünce adamın yakasını bırakıp benim kolumu sıkıp konuşmaya başladı. Neden diğer korumaların karışmadıklarını şimdi daha iyi anlıyordum. Canları daha kıymetliydi. Bilseydim bende sesimi çıkarmazdım.

-Derin! Sen nerdesin?! Nerdesin kızım sen? Ben sabahtan beri seni arıyorum. Neler çektim ben senin haberin var mı ?

Sorduğu soruları arka arkaya tekrarlıyordu. Sanırım korktuğu bir şeyler vardı ki beni ondan korumak istiyordu. Sesi sonlara doğru daha da kısılmıştı.

- Telefonu evde unutmuşum.

Dedim titreyen bir ses tonu ile.

- Unutulmayacak!

Tek bir kelime. Tek bir cümle. Ve kırık bir kalp.

Kalp birkez kırıldı mı, hiç kimseye aldırmaz ve hiçbir şeyi umursamaz. Belki mutluluğun sonu; ama huzurun başlangıcıdır bu.

- Vote vermeyi unutmayın. -
- Yorumlarınızı bekliyorum. -

Karanlığın SiyahıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin