*2*

1.4K 37 8
                                    

-- Medya : Derin'in saçları --

Sabah annemin kapıyı tıklatmasıyla uyandım. Dün gece deliksiz uyumuşum. Yol yormuş olmalı. Gözlerimi ovuşturarak esnedim, hala üzerimde bir halsizlik vardı.

-Kalktım!

Cevabını alır almaz içeri bir hışımla girip konuşmaya başladı.

- Derin dün babanı kahvaltıya davet etmişler. Bekletmeyelim. Ondan sonra da baban sana kliniği gösterecek.

Başımı onaylar anlamda sallayıp pijamamın üstünü çıkardım. Ardından südyenimi düzeltirken anneme doğru döndüm.

-Ne ara tutmuş babam?

Annem yerinde sabırsızlıkla ve hareketle beklerken bende bir uyuşukluk vardı.

-Deden ayarlamıştır. Çabuk ol!

- Tamam anne tamam.

Klinik kelimesini duyunca üstüme birdem enerji yüklendi. Annem çıktıktan sonra kıyafetlerimi değiştirdim. Su yeşili kapri giyip üstüne de beyaz tişörtü giydim. Sırt kısmı dantelli ve oldukça hoştu. Saçlarımı da dağınık  örgü tarzında ördükten sonra aşağı indim.  Annemgil resmen  beni beklemeden arabaya doğru gidiyormuş. Hemen yetişip bende arabaya bindim.

- Baba fazla sohbete dalma olur mu? Kliniğimi hemen görmek istiyorum.

- Tamam kızım.

Babam konuşurken mutsuz gibiydi. Sanki isteksiz cevap veriyor gibiydi. Bu kadar mutlu adamı bu kadar üzgün görmek beni de üzmüştü. Bende daha fazla kurcalayarak üzmek istemedim. Eve gidince baş başayken konuşuruz diye düşündüm.

Araba yavaşça durduğunda geldiğimizi anladım. Sonra babamı takip ettim. Babam nefesini üfleyerek " Bismillah " dedi.

Kocaman üç katlı eve gelmiştik. Anneme dönüp :

- Bayağı büyükmüş

- Olcak o kadar Uyar aşiretinin sonuçta.

Içeriye girdiğimizde dedemi , babaannemi Haceri ve dün gördüğümüz iki kişiyi ve tanımadığım bir kaç kişi daha vardı. Dedemi görmemle beraber yüzümde güller açtı.

- Dedem nasılsın? Çok özlemişim.

- İyiyim kızım da geç otur söyle hele. Ağalar bu benim torunumdur. Berdel olarak verilen kızımdır. Onu üzeni bende üzerim. Damat dikkatli ol sende!

Beynimden vurulmuşa döndüm.  Ne berdeli ne damadı ya. Höst yani! What the Fuck?

- Dede! Ne berdeli ne damadı? Ne diyosun canımın içi!

- Baban sana anlatmadı mı kızım? 

Dediği anda babama döndüm. Gözünden düşen yaşı görünce içim acıdı. Ama şuan kalbim daha çok acıyordu. Babam dönüp bakınca sertce yutkunduğunu fark ettim.

-Hayır dede! Hayır! Kimse bana bişi anlamadı!

- Bak kızım sakin ol! Senin kocan olacak adam. O da senin gibi İstanbul'dan geldi.  Mimarlık okudu Murat da burda da işe başlayacak. 

Eliyle gösterdiği adama bakınca dünkü hanzo olduğun fark ettim. Allah'ım çıldırıyorum. Birisi bana kola falan getirsin içim yandı be!

- Ama dede ben onu tanımıyorum bile dede lütfen yapma!

-Bak kızım tanıdıkça mutlu olursunuz.

- Beni bu yüzden mi buraya getirdiniz? Söyle baba! Anne sende mi? Kandırdınız beni. Abi ya sen?

Kızsam da etsem de beni derinden yaralasalar da ailemi yine de inanılmaz çok seviyordum. Ölümden korkmuyordum ama onları kaybetmekten ömrüm boyunca korkmaya devam edicektim.

Anlatsam, anlamayacaklar. Yazsam çaresi olmayacak kağıtlar yine birikecek masamın üstünde. Yeniliyordum yavaş yavaş. Önce kendime, sonra ne varsa.

Sinirlerim bozulduğundan ağlamaya başladım. Öfkeyle bağırıp koltuğun kenarına elimi yumruk yapıp vurdum. Babam elimi tuttuğu anda geri çektim. Onunda bir suçu yoktu o da haklıydı.

- Dokunma Baba! Diyerek bağırınca dedem arkamdan resmen külleri.  O tontiş, güler yüzlü dedem gitmiş yerine kalpsiz bir canavar gelmişti.

- Derin! Kendine gel. Muratla geçin bir odaya konuşun biraz.  Diye bağırdı. Ardından ses tonunu biraz daha alçattı beni ikna etmek istercesine..

Murat'ın baktığım da başını öne eğmiş tırnakları ile uğraşıyor gibi gözüküyordu. Ama can kulağı ile dinlediğine emindim. Adını duyduğu an başını kaldırıp dudaklarını aşağı bükmüştü. Şuan ki hali her ne kadar mutsuz olduğunu belli etse de dünkü hareketlerinden dolayı içimde bir nefret oluşmuştu. Murat'ın yüzüne bakarak bağırdım.

- Asla! Asla bu adamla ne konuşurum ne de evlenirim!

Sözümü bitirir bitirmez kendimi hemen dışarı attım. Önceden de Mardin'e geldiğimden her yeri biliyordum. Göz yaşlarım hala istemsiz olarak akıyordu ve kendimi oldukça yorgun hissediyordum. Bacaklarım sanki iflas etmiş gibiydi. İnadına daha da güçlü yürüdüm. Sanki yollarda tuzaklar vardı. Beni kendine çekiyordu.

Ağlıyorum lakin nedenini dahi bilmeden. Ailemin ihaneti mi yoksa sevgilim varken başkası ile evlenmem mi? İçimde kalanları gözyaşlarım ile atmak istiyordum. Güneş tepemde ama aslında her yer karanlıktı.

Duygularım anestezi altındaydı sanki.
Her şeyi görüyorum, her şeyi işitiyorum , lakin  artık hiçbir şey hissetmiyordum. Ne yaptınız siz bana? Nasıl yıktınız iki sözle, iki cümleyle!

Biraz yürüdükten sonra bir tepeye geldim. Dedemgilin evine oldukça yakındım. Lakin beni böyle sessiz bir yerde bulmaları imkansızdı. Oturup içimdeki herşeyi ağlayarak boşalttım. Sessiz sessiz ağlayarak her şeyi anlatıyordum. Anlattıkça daha çok ağlıyordum. Ağlamaktan mayışıp toprağın üzerine uzanmıştım. Üstümde ki beyaz tişörtün kirlenmesi umrumda değildi.

Sanki sevgilim Merti özlemiştim ama emin değildim. Mertle hala sevgili miyiz ondan da emin değilim. Bildiğim tek şey onunla eğlenceli anılarımı özlemiştim. Şebeklik yaparak beni sevmesini... Bazen neyi veya kimi özlediğini tam olarak kestiremiyorsun. Sadece yaşadığın bir zaman dilimini bir anı tekrar yaşama isteği gelmişti...

- Neyse ya, bu da geçer.

Gözyaşlarımı sildim. Hatırlıyordum, en son bu haldeyken yine aynı cümleyi kurmuştum. Demek ki geçmiyormuş. Geçerse bile izi kalırdı.

Olsun. Sen kendini bu cümlelerle kandırmaya devam et. Zaten kimsenin haberi olmuyor. Belki birgün o gücü bulup, kurtarırsın kendini. Umarım.

Ağlamaktan yorulmuş, gözlerim şişmişti. Hava kararıp akşam ezanı okununca ayaklandım. Evimize gidicektim mecburen. Başka çarem de yoktu zaten. Yoksa bu karanlık yerde kurta kuşa yem olurdum. Kurta kuşa derken tacizci ve benzerlerinden bahsediyordum. Biraz yürüdükten sonra eve geldim. O kadar yavaş yürümüştüm ki sallana sallana...

Evde kimse yoktu büyük ihtimalle hala ordalardı ve meseleyi konuşuyorlardı. İnsan bazen balkondan düşen bi mandalla aynı hisleri paylaşabilir. Gerçekten şuan kendimi değersiz bir Mandal gibi hissediyordum. Balkonda çamaşırları asan bir kadının elinden düşen bi mandal kimsenin gelip kendini kurtarmayacağını bilir. O mandal orda yanlız kalır ve bir süre sonra kaybolur. Toprakla beraber karışır, kirlenir ve işe yaramaz hale dönüşür.

Odama geçip kapıyı iki kez kitledim. Müziği açarak kulaklığı taktım ve yatağa uzandım. Müzikle beraber hemen uykuya dalmıştım. Aslında kafamda bu kadar düşünce varken uyumak biraz garipti. Derin düşünceler uykuya batırıyor olmalı.

~Yorumları bekliyorum.~
~Voteleri eksik etmeyin.~

Karanlığın SiyahıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin