*6*

1K 20 1
                                    

-- Medya : Çiftimizin yüzükleri --

Sabah üzerimdeki yorgunluğu atmak
için yüzümü bol su ile yıkadım. Ardından dişlerimi fırçalayıp lavabodan çıktım.

Dolabımı açıp kot şortumu giyip üzerine de beyaz kuru kafali aşırı rahat olan tişörtümü giydim. Dudaklarıma çilekli parlatıcımı ve her zaman ki göz kalemimimi sürdüm.

Aşağı kata indiğimde herkes bahçede  kahvaltı yapıyordu. Annemin yanağına öpücük koyarak " Günaydın" dedim. Ailemle berdel yüzünden olan sorunu yok etmiştik. Ailemi üzmeye değmezdi. Nasıl olsa bundan kaçış yoktu. Bari aramız iyi olsun diye düşündüm.

-Annem! Sen yaşlanmışsın artık. Eve bir yardımcı alalım da sen yorulma artık.

-Sen ona benim odamı toplayacak birine ihtiyacım var desene.

-Aşk olsun annem. Olur mu öyle iş?

Herkes annemle bu konuşmamıza keyifle gülerken avlunun kapısı yavaşça açıldı. İçeri Murat ve annesi geldi. Günümün içine etmeseler olmayacak tabi. Allah'ın sadece bir gün istiyorum. Muratsız geçen bir gün.

Herkes masa başından kalkıp sarılıp öpüştüler. Murat'ın annesi Makbule hanımın elini öperken "Hoşgeldiniz" dedim. Ben Murat'a dalıp giderken bana bakarak konuşmaya başladı.

- Bugün alışverişe gidiyorduk ama Derim haber vermedi galiba. Sizde arkadan gelirsiniz Aylin hanım.

Annem bana doğru ani bir dönüş yaparak yine o iğrenç ses tonunu kullandı. Bir sitem ile!

- Ahh be kızım! Neden haber vermiyorsun?

Sesimi çıkarmadan başımı öne eğdim. Eğer cevap verseydim en az beş yüz kat fazla cevap alacaktım. O yüzden susmayı tercih ettim. Murat boğazını temizleyince  başımı kaldırıp ona baktım. Resmen gülüyordu. Benim üzerimden oynaması beni çıldırtıyordu. Tabi bu da benim sinirlerimi arttırmasına neden oldu. Uyuz dağ ağası. Ya da ayısı her neyse!

Bende hemen karşılık verdim. Hiç altında kalır mıyım bu imali lafların altında? HAYIIIIR! Hemen sert ve soğuk bi ses tonumu ayarlamaya çalışarak konuştum konuştum.

- Alışveriş yapmak her kadın gibi seninde hoşuna gidiyor galiba.

- Sende hoşuma gidiyorsun merak etme.

Ahh! Beni çıldırtıyor! Gülsem mi ağlasam mı bilemedim. Uyuz dağ ağası. Lanet olsun! Yine konuşmaya başladı şu harika ses tonuyla.

- Güzelim arabada bekliyorum. Anne siz de diğer araba ile gelirsiniz. Bizim  Derin ile konuşucaklarımız var.

Bende masadan kalkarak ağır hareketlerle arabaya doğru ilerledim. Tam kapıdan çıkarken kendimi evin duvarına dayanmış bir şekilde buldum. Ne kadar da romantik.  Karşımda sinirle soluyan bir Murat Uyar. Korkutucuydu gerçekten. Neyse bu durumda bile saçmalamayı başarıyorum. Helal olsun bana!

- Ne var manyak?

-Sen ne yaptığını sanıyorsun Derin?

-Bende onu sordum zaten.

- Burası Mardin. Burda böyle giyinemezsin. Burası İstanbul'a benzemez.

-Sanki istanbul'a çok geldin de çok biliyorsun Mardin ayısı.

- Ben zaten istanbulda yaşıyordum. Berdel yüzünden geldim. Hayatı mahvolan tek kişi sen değilsin!

-Aferin sana.

- Bin arabaya şimdi.

Cevap vermeden arabaya bindim. Kapıyı da hızlıca çarptım. Sinirlerimi gerçekten bozulmuştu. Ve lanet olsun ki sinirlerim bozulunca ağlarım. Gözümden bir damla yaş bacaklarıma düştü. Kafamı hemen cama doğru çevirdim. Murat'ın görmesin istemiyordum. Aciz gibi gözüküyordum resmen. Etrafıma bakarken birden Murat'ın sesini duydum.

- Ben öyle davranmak istemezdim. Ama burası Mardin. Ve ben ilerde ağa olacağım için  ismimin lekelenmesini istemiyorum.

- Ben leke miyim?

Aynı soruyu ikinci kez bağırarak sorunca Murat da ister istemez sinirlenmişti. Torpido gözünden çıkardığı çakıyı bacağıma az da olsa saplamıştı. O acıyla öyle bir çığlık attım ki boğazım acıdı.

-Ahh! Sen şerefsizsin Murat!

- Bir daha şort giyersen bunu diz kapağına kadar çizerim.

Lanet berdel! Bunun yüzünden Murat'a katlanıyordum. Dağ ağası nolcak. Bacağımda ki acıyla yol boyunca ağlarken Murat hiç bir şey olmamış gibi umursamamıştı. Tek yaptığı şey torpido  gözünden peçete alıp umursamazca kucağıma atmasıydı. Bir süre sonra durunca fısıldar gibi konuştu. Sanki vicdan azabı var gibi hissettim.

- Geldik in.

Odun. Resmen katkısız odun. İndigimde büyük bir binaya geldik site gibiydi. İlk binanın giriş katında olan çok güzel ve büyük bir kuyumcuya girdik. Ordaki yirmi  yaşlarında ki satıcı bizi görünce keyifle güldü ve hemen söze başladı

-Hoşgeldiniz ağam. Hoşgeldiniz hanımefendi. Size nasıl yardımcı olabiliriz?

-Hoşbulduk Erkan. Bize şu düğün yüzüklerinizden getirir misin?

-Tabiki ağam.

Erkan uzaklaşınca Murat'a döndüm.

- Keşke biraz da bana karşı kibar olsaydın.

- Onlar hata yapmıyor!

Erkan yüzükleri getirip cam tezgahın önüne koydu hepsini. Yüzüklerin üzerinde ki taşlar gözümü alıyordu. Hangisini seçeceğimi bilmiyordum. Lakin aralarından biri gerçekten çok hoşuma gitti. Satıcıya dönerek işaret parmağımla gösterdim.

- Buna bakabilir miyim?

- Hemen hanım efendi. Sizin güzel ellere anca bu yüzükler yakışır zaten.

Hayır! Böyle sözler olmaz. Murat seni öldürür be güzelim. Murat yüzüklere bakarken eğik olan başını aniden kaldırıp Erkan'a sertce baktı. Yine Murat'ın ellerine baktığımda yine yumruk yapmıştı. Al işte yine başladı Murat beyimizde.

-Sizden küçük olunca kardeşiniz Hacer sandım ağam. Kusura bakmayın.

- Hacer de yakında evleniyor Erkan. Şimdi kapa çeneni

Amacım Murat'ı gıcık etmekti. Daha doğrusu bacağıma sapladığı o çakının intikamını almaktı. Hemen Erkan'ın arkasından söze atladım bende. Hiç  durur muyum? Haayıır.

-Berdelle zorla evlenince böyle oluyor Erkancım. Neyse alalım şu yüzükleride bitsin bu işkence.

-Erkan sen ver şu yüzükleri yoksa elimden kaza çıkacak.

Murat'ı sinirlendirme işlemin tamamdır. Benimde beğendiğim yüzükleri alarak çıktık. Diğer ihtiyaçları da aldıktan sonra poşetleri bir adama vererek çıkıp arabaya bindik. On beş dakika boyunca neredeyse hiç konuşmadık. Sessizliği bozansa Murat olmuştu.

-Yarın erkenden gelir fotoğraf Çekimini kuaförü falan hallederiz. Görüşürüz.

-Tamam görüşürüz.

Bu kadardı işte. Hayatım yarın kökünden bitiyordu. Başkalarının ölmemesi için ben her gün ölecektim. Değer miydi?

~Yorumlarınızı bekliyorum.~
~Voteleri eksik etmeyin.~

Karanlığın SiyahıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin