- 20 -
Beyin hücrelerim birleşerek bana karşı oyun oynuyordu sanki Justin'in dudaklarının soğukluğu ve hareket etmemiş olması beni korkuturken ondan hızlıca uzaklaştım.
Elimin altında oluşan kumaş hissiyle gözlerimi açtım ve karşımda duran boşluğa baktım.
Kumaşın beyazlığı dalgalar halinde benimle dalga geçerken zihnim çığlık atma arzusuyla yanıp tutuşuyordu.
Göğüs kafesim sıkışırken kuruyan dudaklarımı ıslattım.
''Justin''
Boşluğa anlamsız bakışlar atarak bir kez daha konuştum.
Ama aldığım tek cevap kendi sesimin etraftaki eşyalara çarparak bana geri dönmüş olmasıydı.
Ağzımdaki metalimsi tat baş gösterirken elimle sertçe kafama vurdum.
Deliriyor olamazdım.
Bütün dünya durmuş beni izliyormuş gibi hissettiğimde yerime sindim.
Sırtımdaki soğukluk tüylerimi diken diken etmişti.
Ağlayamıyordum, tepki veremiyordum.
O hayal olmazdı yada zihnimin bir oyunu.
O vardı, Justin vardı. Onu görmüştüm, duymuştum, ona dokunmuştum, onu tatmıştım, sıcaklığını hissetmiştim.
Acısını, göz yaşlarını biliyordum. Onunla bende yanmıştım cehennemde. Onunla bende üşümüştüm kutupta.
Kapı açıldığında bakışlarımı seri bir şekilde oraya kilitledim.
Sarı dağınık saçlar bütün zarafeti ile içeri girerken şaşkınlıktan nefesim kesilmişti.
Gözlerini ovuşturup anlamsız bir şekilde bana baktığında elimin altındaki soğuk kumaşı biraz daha sıktım.
''Ne oldu?'' Kaşlarını kaldırarak sordu.
''Hiç bir şey.'' Tebessüm ederek başımı yastığa gömdüm ve ona sırtımı döndüm.
Bir kaç esneme sesinden sonra yatağın arkamda kalan kısmı çöktü ve sıcaklık arttı.
''Alice iyi misin?''
Gözlerimi yumarak zihnimi yokladım. Ya unutuyordum yada kuruyordum. Bütün bunları zihnimde kuruyordum.
Tek tesellim bu olmuştu.
Güçlü bir kol belimi sarınca nefesimi yavaşça dışarı verdim.
Sıcak göğsü sırtıma değdiğinde dudaklarım titremişti.
Ellerimi korkarak ondan uzak tuttum. Kaybolmasından korkuyordum, boşluk olmasından.
''Sorun ne?''
Cevap vermemeyi tercih ederek başımı iki yana salladım. Parmaklarını vücuduma bastırarak sıkıca sarıldı.
Sıcaklığı ve varlığı beni gevşetmişti. Ondan korkuyordum ama vazgeçemiyordum da.
Garipti. Yok oluyordu, var oluyordu.Ama gitsin istemiyordum.
Yanımda kalsın zihnimle hep bana oyun oynasın istiyordum. Beni alt etsin ve delirtsin ama uzaklaşmasın.
O bir kar tanesi gibiydi. Eşi ve benzeri olmayan. Kendine özel.
Ne kadar merak etsen de gizeminden vazgeçmeyen. Ne kadar seni mutlu edip içini ısıtsa da aynı anda üşüten.
Kendi güzelliğiyle bilinse de etrafını yıkıp harap eden. Buydu o.
''Ne zaman döneceğiz?''
Düzenli bir şekilde kalkıp inen göğsü sırtıma çarpmaya devam ettiğinde düşüncelerimden uzaklaşarak elimi parmaklarının arasından geçirdim.
''Uyuyor musun?'' Emin olmak için bir kez daha sordum.
Mırıltı şeklinde 'evet' cevabını vererek nefesini boyun girintimde hissedebileceğim hassas noktaya yerleştirdi.
Gülmemek için dudağımı dişleyerek gözlerimi yumdum.