fourty

752 98 16
                                    

uyan seni beklemeyeceğim.

şu uçak saatlerini neden sabahın körlerine alıyorsun anlamıyorum. gözlerim zonkluyor.

uçakta uyursun mızmız.

mızmız değilim ben gayet mantıklı konuşuyorum.

yazacağına üstünü giyin gerizekalı. çıkıyorum şimdi.

tamam.

. . . .

"siktir ne içtin sen?" soonyoung suratını yaklaştırıp iyice baktı gözlerine. kıpkırmızıydı, altlarında koyu halkalar vardı.

"şey, aslında uyuyamadım." ensesini kaşıyarak söyleyen jihoon nedensizce çekinmiş hissediyordu. boğazını temizledi ve yakınlığı bir iki adım geriye çekilerek bozdu.

"güzelce uykumu aldım fakat sen uyuyacaksın... bunu unutmayacağım woozi." onun sevimlice woozi demesi jihoon'u hep gülümsetiyordu.

"a-ha! gülmseyeceğini söylemiştin!"

. . . .

havaalanında uçağı beklerken başını soonyoung'un omzuna yaslamış uyuyordu. kalabalık ve gürültü onu rahatsız etmiyordu sanki.

soonyoung kafasını çevirip ona baktığında saçlarının gözlerini kapattığını fark etti. hemen parmaklarıyla düzeltti, yana attı jihoon gibi inatçı olduklarını düşündüğü saç tutamlarını. sonra, aptal gibi gülümsüyordu.

yapılan anons ve ayaklanan yolcularla dürttü onu.

"uçakta uyumaya devam edersin." tuhafça bakan jihoon'un yürümeyeceğini anladığında kolundan tuttu ve beraberinde sıraya doğru sürüklemeye başladı onu.

"benimle olan bu güzel yolculuğunu uyuyarak heba edeceksin, çok üzülüyorum." henüz kalkmamış uçağın penceresinden bakan jihoon'a söyledi.

"tamam uyumayacağım." diyen jihoon'un kafası daha uçak kalkmadan soonyoung'un omzuna düşmüştü bile.

n// text bitti sayılır. birkaç bölüm amerikadan yazıp bitireceğim. duyguyu verebilmeyi umuyorum, desteğinizi bırakmayın

simpleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin