"daha önce bir ormana bile gitmedim soonyoung..." onunla vakit geçirmeyi deli gibi istiyordum fakat bir yanım her ne olursa olsun temkinli yaklaşıyordu.
"bence eğleneceğiz, küçükken okulla birlikte kamplara gitmiştim." omuz silkti ama bakışları ısrarcılığını koruyordu. gülümsedim ve "umarım öyledir." diyerek jelibonlardan bir tanesini ağzıma attım.
"sonunda! ne kadar inatçı olduğun hakkında bir fikrin yok değil mi?" saçlarımı dağıtan eline de gülüp geri çekildim. sonra ağzına bir avuç jelibon tıkıştırdım.
buraya geldiğimizden beri birkaç hafta geçmişti ve sayamayacağım kadar yere gitmiştik. tıpkı söylediği gibi, beni bar hariç tüm kafe ve restoranlara götürmüştü. bu hoşuma gidiyordu. yani bayat bir havası vardı ama tatlıydı. başta ona karşı oluşan önyargılarım bu halleriyle benimle dalga geçiyordu resmen. küfür ederken bile komik görünüyordu. yani bana göre. bilmiyorum, belki de ona alıştığım için böyleydi. birine alışmak...
bu his onunla birlikte bana yapışmış gibi.