soonyoung hala sertçe öpmeye devam ediyorken jihoon ellerini göğsüne yasladı ve kafasını sola çevirip dudaklarından kurtuldu. gözleri sıkı sıkıya kapalıydı.
sonra elinin altında atan ve yerinden çıkmak istiyormuş gibi kendini zorlayan kalbini fark etti onun.
"miden mi bulandı?" diye soran soonyoung'un ardından gözlerini araladı jihoon. dolu doluydu. gözleri.
zaten hemen sonra yataktan hızla kalkmış, odadaki küçük banyoya atmıştı kendini.
gözlerini kapatıp az önce olanları düşündü soonyoung. kalbi hala deli gibi atıyordu fakat midesinde hissettiği hayal kırıklığı küfür etmek istemesine sebep oluyordu. onu bu hale getiren herkese küfür etmek, hepsini öldürmek istiyordu.
duyduğu hıçkırık sesleriyle gözlerini araladı ve yataktan kalkıp her an kırılacakmış gibi görünen banyo kapısına vurdu.
"jihoon?" daha boğuk çıkan bir hıçkırık.
"siktir et tamam mı? hala buradayım, ağlama. ağlayınca göte benziyorsun." bir anda başgösteren ağlama isteği ile kendini gülmek için zorladı.
"açlıktan öleceğim çık da bir şeyler yiyelim." kesilen hıçkırıklarla tekrar yatağa gitti ve bağdaş kurarak onu beklemeye başladı. tamam, gerginliği yok etmeliydi. söz konusu jihoon iken endişeli bir anneye dönüşüyordu.
tiz ve çirkin bir sesle açılan banyo kapısına suratını buruşturdu.
"daha iyi bir yer bulmalıydık." jihoon bunu bulabildikleri için şükretmesi gerektiğini söylemekten vazgeçti. bunun yerine kızarmış gözleriyle ve burnuyla onun tam karşısına oturdu ve "özür dilerim." dedi.
soonyoung kaşlarını çattı, ağzını aralamıştı ki jihoon titrek sesiyle tekrar konuşmaya başladı.
"isteyerek olmuyor. gerçekten. bunu yapmak, seninle yapmak, hoşuma gidiyor ama birden..." kafasını iki yana salladı. soonyoung'a bakamıyordu.
ortamdaki sessizlik büyürken soonyoung ona bunu aşabileceğini söylemek istiyordu. bunun yerine güldü ve "bir fikrim var," dedi.
"sana cidden birilerinin altına yatmanı ya da birilerini altına almanı söylediğim zamanı hatırlıyor musun?"
"sonra da boyumla dalga geçmiştin." soonyoung kafasını sallayarak onu onayladı.
"birilerinin altına yatma olayını siktir et, sil kafandan." jihoon garipçe ona baktı. uykusu vardı ve gözleri ağladığı için yanıyordu.
birden onun ne demek istediğini anladı.
"sen ciddi misin?"
"benim de boyum o kadar uzun sayılmaz." omuz silkti ama jihoon hala şaşkınca ona bakıyordu.
"bir dakika bir dakika!" ellerini hızla salladı. "onu hemen şimdi kastetmedim beni yanlış anladın."
öne uzandı ve jihoon'un ellerini tutup kendi omuzlarına koydu.
"bana dokunabilirsin, sana dokunmayacağım. hiçbir şey yapmayacağım ama sen istediğini yapabilirsin." gülümsedi, onun utandığını fark edince daha da büyüdü gülümsemesi. ellerini çekmeye çalışıyordu fakat buna izin vermedi.
"bak, bundan kurtulmak için çabalaman gerekir. o yüzden iyi düşün ve beni tanımaya çalış." 'ben'den kastını onun anlamış olduğunu umdu. sonra jihoon gözlerini kapattı, elleri soonyoung'un omuzlarından kaymıştı.
"uykum var..." mırıldandı fakat hala elleri ellerindeydi.
soonyoung bir şey demedi. gözleri kapalı olan jihoon'un suratındaydı bakışları. tam ağzını açmış, bir şeyler geveleyecekken jihoon sağ elini onun elinden çekti ve yavaşça, kolundan ensesine götürdü. dudakları aralık kalmış soonyoung'u görmüyordu. görse dokunamazdı zaten, buna rağmen biraz utanıyordu ve yorganın altına saklanmamak için büyük bir efor sarf ediyordu.
parmakları onun yumuşak saçlarıyla oynuyorken -o kadar boyaya rağmen yumuşak olmalarına şaşırmıştı- biraz daha yaklaştı. soonyoung kaskatı kesilmişti ve buna anlam veremiyordu, hayatı boyunca milyonlarca kişi dokunmuştu ona.
jihoon sol elini de onun elinden çekti. aynı yolları izledi ama sağ eli gibi sırtına kaymadı sol eli. ensesinde kaldı. sonra yaklaştı, bedenleri temas edecek kadar, çenesi omzunu, suratı boynunu bulacak kadar.
öylece kalan ve uyuşan ellerini jihoon'un sırtına koymak istiyordu soonyoung. bunun iyi hissettirdiğini çok iyi anlamıştı fakat ona dokunmayacağını söylemişti. sessiz bir şekilde durmaya devam etti. ta ki jihoon'un "neden sarılmıyorsun soonyoung..." dediğini duyana kadar.
hızla onu sardı kolları.