Gün boyu pırıl pırıl parlayan güneş yavaşça uykuya dalarken yerini lacivert bir gökyüzüne ve rengarenk yıldızlara emanet etmişti. Yırtınarak çığlıklar atan gökyüzü önceki gece için özür diler gibi ardında cennet dönemlerine ait muhteşem bir manzara bırakıp çekilmişti.
Pembe bir yıldızın sedefli ışığı Samsa ağacının kıvrımlı dallarından sızıp, güçlü köklerin sıkı sıkıya bağlandığı toprağı pembe bir aydınlığa boğdu. Fıstık yeşili bir yıldız kanatlı Palaya çiçeklerinin üzerinde parlak yeşil yansımalar bırakıyordu. Aptallar ağacının uzun dallarında asılı duran başka bir yıldız kırmızı yaprakların üzerinde turuncu çizgiler çizip kayboldu. Şiddetli yağmurdan arta kalan birkaç minik damla havadaki dansına hala devam ediyordu. Bir gece önce gökyüzünün patlayıp rahatlamasını beklerken inlerine ve yuvalarına saklanan hayvanlar fosforlu çimenlerin üzerinde gün boyu koşturup durmuş, gece olup rengarenk yıldızlar gökyüzünü kapladığında gündelik düzenlerine nihayet geri dönmüştü. Şeffaf, kristal kuşlar havada uçuşan minik damlalarla oynuyordu.
Samsa ağacının dibine tünemiş bir tilki yumuşak toprağın aniden sarsılmasıyla irkilip dikkat kesildi. Sarsıntı şiddetlenince yerinden sıçrayıp ormanın derinliklerine daldı.
Olduğu yerde şişip duran toprak bir an sakinleşip daha şiddetli bir sarsıntıyla hareketine devam etti. Samsa ağacı, doğum sancısı çeken bir kadın gibi şişip gerilen toprağı güçlü köklerini kullanarak sakinleştiriyor, bir süre dinlenen toprak yeniden sarsılmaya başlıyordu.
Sonunda kapkara bir el toprağı yarıp dışarı fırladı ve havada asılı kaldı. Az sonra gömüldüğü topraktan kurtulurken başka bir kol vücudun tamamını dışarı çıkarmak için ona yardım etmeye başlamıştı.
"Ayyyy yeteeeer, çıkacağım ben!" diyerek çığlık atan beden kendini kurtarıp pembe ışığın altında doğruldu. Siyah teni toprağa bulanmış, karanlıkta parlayan yemyeşil, çekik gözleri şaşkınlıkla etrafına bakıyordu. Bir süre etrafını izleyip üstünü başını silkelemeye başladı.
"Üfffff, bu ne yaaa. Her yerim toprak oldu." Silkelemekle temizlenemeyeceğini anlayınca alt dudağı titremeye başladı ve pembe ışığın altında yere çöküp bebekler gibi ağlamaya başladı.
"Leş gibi oldum! Leş gibi, leş gibi, leş gibi... Hep senin yüzünden, toprağa tıktın beni." derken çamur içinde kalmış elleriyle ağacın geniş gövdesini tokatlıyordu. Salya sümük ağlayıp biraz sakinleşince ayağa kalktı, işaret parmağını uzatıp Samsa ağacını azarladı.
"Bir daha seninle konuşmayacağım. Konuşmayacağım, konuşmayacağım, konuşmayacağım işte. Zaten pembe de sana hiç yakışmamış. Hıh!" diyerek arkasını döndü. Öfkeli adımlarla uzaklaşırken yıldızların pırıltılı aydınlığı çıplak vücudunda rengarenk ışık oyunları yaratıyordu.
Ormanın derinliklerinde ilerleyince küçük bir şelaleye rastladı. Oluk oluk boşalan buz gibi su az ileride duruluyor, dolduğu yerde berrak bir havuz oluşturuyordu. Yavaşça yaklaştı yeşil su birikintisine ve çekik gözlerini kocaman açıp baktı. Pırıl pırıl parlayan renkli balıklar suyun içinde hoplayıp zıplıyor, onu da oyunlarına dahil etmek için davet ediyorlardı.
Tabii ya! Çok üzüldüğü için bu güzel suyu karşısına Tanrı çıkarmış olmalıydı. Hiç düşünmeden attı kendini neşeli havuza. Berrak su vücudundaki tüm toprağı temizlerken uzun süre parlak balıklarla sohbet edip oynadı. Yorulup kendini çimenlerin üzerine attığında üzerinden sular damlayan ipeksi teni tüm kirinden arınmış, incecik bedeni sarı bir yıldızın altında altın gibi parlıyordu artık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAN UYKUSU
Fantasia"SAVAŞTA EN ÇOK KADINLAR ACI ÇEKER, ERKEKLER SADECE ÖLÜR." (Viktor Dadin) Cehennem ormanındaki dev ağaçları bile titreten fırtınalı bir gecede, Tanrı'nın kadim elçileri kötü bir sürprizle karşılaştı. Gözü pek bir vampir güçlü sihirleri aşıp elçileri...