Cehennem ormanı tapınağı çevreleyen duvarların hemen ardından başlıyor olmasına rağmen, Lyrica için kendini ormanın fosforlu çimenlerine bırakmak uzak bir hayalden ibaretti artık. Tura'nın tembihiyle pencerenin hemen dışında nöbet tutan BayKuş'tan habersiz, uzun uzun baktı uçsuz bucaksız ormana. Ve Defnie'yi düşündü. Tapınaktaki muhafızların yarısı silahlarını kuşanmış, lanetlendiğini bile hatırlamayan, Tanrı'nın elini kaybettiği için kanlı gözyaşları döken zavallı bir kızı avlamak için ormanda pusu kurmuştu. Başına geleceklerden habersiz Defnie'nin muhafızlarla karşılaştığında yaşayacağı şoku düşünmek bile istemedi.
Ya teslim olmak istemezse? Ya muhafızların eline düşmemek için sabaha kadar saklanıp kendini güneşe teslim ederse? Ya aniden her şeyi hatırlar ve sonsuza dek lanetlendiğini, Tanrı'nın ona sırtını döndüğünü farkederse?
"Korkma!" dedi Ausencia. "Her şey yoluna girecek. Buraya getirilmesi gerek, sen de biliyorsun." Elinde tuttuğu bardağı Lyrica'ya uzattı.
Ilık çaydan bir yudum alan Lyrica pencerenin ardından ormanı izlemeye devam etti.
"Onu kandıramazlar. Çok masum ama asla aptal değil. İkna etmeleri mümkün değil. Zorla getirmeleri gerek. Bu onu çok korkutur Ausi. Onlarla gitmeme izin vermeliydiler. Beni tanıyor..."
"Sana saldıran vampirin o olmadığını nereden biliyorsun? Deli olduğundan şüphe yok. Ya ürküp tekrar zarar vermeye kalkarsa?"
"O bana bir şey yapmaz, inan bana..."
"Yapmadığını nereden biliyorsun? Yanına muhafızlarla ormana daldığını görünce de senin için aynı şeyleri düşüneceğinden nasıl emin olabiliyorsun anlamıyorum. Aptalca davranmaktan vazgeç. Biz büyüdük Lyla. Aklımıza eseni yapma lüksümüz yok artık anlasana."
Başını önüne eğip yatağına oturdu Lyrica. Ausencia haklıydı. Duvarın dışında asılı kaldığında Ayıcık olmasaydı düşüp yaralanması işten bile değildi. Saldırgan bir lanetlinin tapınağa dalmasına izin veren cehennem ormanına güle oynaya dalmak da akla yatkın değildi. Aniden karşısına çıkan Defnie böyle masum bir deli olmayabilirdi ve...
"Haklısın." diyebildi sadece. "Yine de onu avlar gibi ormana dalmaları içimi acıtıyor. Bunu hiç hak etmiyor."
Ausencia yanına oturup endişeyle koyulaşmış gözlerine baktı. "Onu avlamıyorlar Lyla. Onu da, çevresindekileri de güvende tutmaya çalışıyorlar. Gayet iyi biliyorsun. Sen bunları değil Ana'nın vereceği cezayı düşün bence..."
Ceza umurunda bile değildi Lyrica'nın. Tekrar cehennem ormanına girmesine izin vereceklerini bilse önündeki 10 yılı avluyu süpürerek geçirmeye razı olduğunu düşündü. Orası dünyanın lanetten önceki haliyle kalmış küçük bir cennet parçasıydı. Varolan her şeyin capcanlı yaşadığı, birbiriyle bağlarını koparmadığı, sözlerini ve duygularını sakınmadığı Tanrı mekanı. Kitaplardan okuyup, eğitmenlerden dinledikleri cennetin tek delili. Korkunç lanetle kardeş ırklara küsmüş dünyanın lanetsiz elçilere hediyesi.
Ve Defnie!
Lanetlenecek her ne yapmış olursa olsun muhtemelen binlerce yıldır yattığı uyku ona hem işlediği günahları hem de yaşadığı korkunç laneti unutturmuştu. Artık masumdu o. Yaklaşan herhangi bir lanetlinin bedenine ve ruhuna korkunç acılar çektiren cehennem ormanının bile merhamet gösterip bağrına bastığı bir masum. Kendisi tapınağın güvenli kollarında dinlenirken o zavallının korku içinde muhafızlardan kaçtığını düşününce bir iki damla yaş yanaklarından aşağı süzüldü.
Lyrica elindeki bardağı komodinin üzerine koyup yavaşça kalktı. Pencereden uçsuz bucaksız cennet parçasına uzun uzun baktı. Durdu. Ve derin bir nefes aldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAN UYKUSU
Fantasi"SAVAŞTA EN ÇOK KADINLAR ACI ÇEKER, ERKEKLER SADECE ÖLÜR." (Viktor Dadin) Cehennem ormanındaki dev ağaçları bile titreten fırtınalı bir gecede, Tanrı'nın kadim elçileri kötü bir sürprizle karşılaştı. Gözü pek bir vampir güçlü sihirleri aşıp elçileri...