Ausencia ile konuşan Lyrica biraz da olsa rahatlamıştı. En azından birinin durumundan haberi vardı artık. Ausi onu uyandırmak için elbet bir şeyler yapacaktı. 'Elini çabut tutsa bari. Sabaha kadar bitki gibi yatmak istemiyorum.'
Kasvetli şifa odasındaki iki kadın, yatağın iki yanındaki koltuklara gömülmüş Lyrica'yı seyrediyordu. Şöminenin sıcaklığını her zaman huzur verici bulan Ana için odunların tatlı çıtırtıları bile geriye sayan bir saatin tik takları kadar sinir bozucuydu şimdi.
"Lanetli olup hiçbir şey düşünmeden yaşamanın elçi olmaktan daha huzurlu olacağını düşünüyorum bazen."
'Yuh! Ana'dan bunu duyacağım aklıma gelmezdi.'
Ana aldığı derin nefesi burun deliklerini şişirerek bıraktı. "Tanrı'nın bile lanetlediği ırklara sempati besleyip, yol göstermeye çalışmak o kadar zor ki."
'Zamanında biraz kafalarına vurmayı akıl etseydiniz şimdi bunlar olmazdı.'
Paso'nun kumral kaşları çatıldı. "Sen bir Ana olarak bunları söylersen elçiler nasıl ümidini canlı tutabilir? Soğukkanlı ol ve ümidini yitirme."
"Aklıma neler geliyor tahmin edemezsin." Kafasında binlerce düşünce havada uçuşuyor, bazıları şimşek hızıyla birbirine çarparak birleşiyordu. Aynı anda hem felaket senaryoları icad ediyor hemen ardından kendini sakin olmaya zorluyordu.
"Tanrı'ya güven Ardita. O bizi hiç yalnız bırakmadı. Doğru olan, her zaman yaptığımız gibi onun yolundan devam etmek. Aradığın cevapların hepsini o yolda bulacaksın."
'İyi de cevaplar o yolun duvarlarında yazmıyor, kafayı kullanmak gerek.'
Ana yorgun gözlerini Paso'ya dikip uzun uzun baktı. Masumiyetini ve iyi niyetini hiç kaybetmeyen dostu ona Tanrı'nın bir hediyesi gibiydi.
"Sen benden çok daha iyi bir Ana olurdun. Gönüllü olmadığım halde neden beni seçti diye düşünüyorum bazen." diyerek hayıflandı.
'Gönüllü olmadan mı, Ana olmayı istemedin mi yani?' Lyrica Ana'nın Ana olmak üzere yaratıldığını düşünmüştü hep.
Paso gülümseyerek arkasına yaslandı. "Çünkü ben iyi bir şifacı olacaktım, sen de harika bir Ana... Elçilerin yüzde yüz oyuyla seçilmiş nadir Ana'lardansın sen."
'Gerçekten Paso iyi ki şifacı olmuşsun. Sayende saksı gibi yatıyorum.'
Ana burun deliklerini şişiren yeni bir nefesle kaskatı bir halde arkasına yaslandı. Gözleri görünmez bir noktayı tarıyor, sanki aradığı cevap tavanda gizliymiş gibi kendi kendine söyleniyordu.
"Ne olursa olsun bir lanetlinin tapınağa yaklaşabilmesini hazmedemiyorum. Asatura dünyadaki en korunaklı yer. Bir türlü aklım almıyor."
"Tanrı bile buraya bulaşmazken nasıl oldu benim de aklım almıyor."
"Evet... Tanrı bile!"
Sinirle ayağa kalkan Ana gittikçe sertleşen adımlarla odayı arşınlamaya başladı. Kaskatı olmuş vücudu birazdan patlayıp tüm tapınağı havaya uçuracakmış gibi görünüyordu.
"Oysa şimdi vampirin biri buralara kadar geldi, adımını atmaya cüret eden herhangi bir lanetliye hayatı zindan eden cehennem ormanına daldı, dünyanın en tehlikeli savaş muhafızlarının arasından geçti, en güçlü sihirleri aştı, tapınağın içine kadar girip küçük bir kıza saldırabildi."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAN UYKUSU
Fantasia"SAVAŞTA EN ÇOK KADINLAR ACI ÇEKER, ERKEKLER SADECE ÖLÜR." (Viktor Dadin) Cehennem ormanındaki dev ağaçları bile titreten fırtınalı bir gecede, Tanrı'nın kadim elçileri kötü bir sürprizle karşılaştı. Gözü pek bir vampir güçlü sihirleri aşıp elçileri...