12 / AKLAN'A HABER UÇUR!

166 13 5
                                    

Şafak sökmek üzereydi ama her yer yoğun sisle uğursuz, gri bir karanlığa gömülüydü. Siyah atlı Borr yuvasından çıkar çıkmaz diğer atlılardan ayrılmış, dağların ezbere bildiği gizli geçitlerinde saatlerce yol almıştı. Aslında daha kısa zamanda ulaşabilirdi gideceği yere. Yine de kimselere görünmemek için yolunu uzatmaktan çekinmemişti. Tabii ki gören herhangi biri onu yolundan döndüremez veya kılına dokunamazdı ama arkasında görgü tanığı bırakmamak için durmak zaman kaybettirecekti.

Çiğ etle beslediği atı eğitimli ve güçlüydü. Bu hızla daha bu kadar yol gidebilirdi. Yola çıktığından beri dörtnala koşan hayvan engebeli arazilerde ustalıkla hareket etmiş, sisler içinde kaybolmuş uçurumların dar geçitlerinden ürkmeden, ritmik adımlarla geçmişti. Cesur ve gözüpek sahibinin dört ayaklı yansıması gibiydi. Siyah atlı gözleri ileride, kusursuz bir uyumla ilerlerken altındaki atla bir bütün olmuştu sanki. Sislerin arasından görkemli kulenin sivri ucu görünmeye başladığında bile yavaşlamadı.

Az sonra kalenin tamamı gri dumanların içinde netleşmeye başladı. Ancak üzerinde bulunduğu alçak tepenin solundan başlayıp devam eden orman hala ürkütücü bir silüetti.

İstisnasız tüm Borr yuvaları büyük bir ormanın içine veya kıyısına koyu renk taşlarla inşa edilir, mümkün olduğunca yüksekte olmasına özen gösterilip, özellikle tehditkar ve güçlü görünecek şekilde tasarlanırdı. Etrafta orman varsa bir Borr'la karşılaşma olasılığınız yüksekti. Tepenin ucundaki karanlık kale de bir Borr yuvasının en görkemli örneklerinden biriydi. En nihayetinde orası bir Dadin Borro'suna aitti.

Siyah atlı kim olduğunu anlayıp bekletmemek için koşan muhafızların açtığı büyük kapıdan geçip avluya girdi. Atından inip hızlı adımlarla yürürken, çelik halkaların sıkıca sardığı bileklerini göğsünde kavuşturmuş Xaxir, köşeli sert yüzüyle taştan bir heykel gibi bekliyordu. Eski dirsek dostu hiç değişmemişti. Ana kapının önünde durmuş ikinci bir kapı gibi selamlıyordu onu. İki adam birbirine yaklaşırken öfkeli yüzleri sisler içinde o kadar tehlikeli görünüyordu ki dışarıdan bakan biri birazdan birbirlerinin boğazına sarılacaklar sanırdı.

Kapıda dostunu karşılayan Xaxir'in çatık kaşları gevşemese de yüzüne küçük, hain bir gülümseme yerleşti. Karşısındaki cesur savaşçıyı görmek dirsek dirseğe girdikleri çarpışmaları hatırlattı ona. Birbirlerinin hayatlarını nasıl kurtardıklarını, o lanetli vampirlerin lanetli kafalarını tek hamlede nasıl kopardıklarını, onları alevler içinde nasıl savurduklarını...

Bir Borr savaşçısı için dirsek dostu olmak kardeş olmaktan öteydi. Birlikte içip serserilik yapmazlar, sıkıntılarını paylaşmazlar, mutluluklarına ortak olmazlardı. Bunları hayatlarını anlamlı bir şeylerle doldurmak isteyen zayıflara bırakmışlardı. Onların bağları savaş alanlarıydı. Ve bambaşkaydı. Birbirlerinin vücutlarındaki savaş yaralarını nasıl aldıklarını an be an hatırlarlardı. Atından fırlayarak atlayan dirsek dostunun alnından çenesine kadar takip eden derin yara izini nasıl aldığını da çok iyi hatırlıyordu. Borr savaşçılarından birinin kılıcını kapan bir vampir, kılıcı savurarak dostunun yüzüne oturtmuş ancak yüzündeki kılıcı yerinden çıkarmaya tenezzül bile etmeyen dirsek dostunun öldürücü pençesinden kurtulamamıştı. İşte hep böyle hatırlardı onu. Suratına saplanmış kılıçla pençesini savururken... Şimdi son çarpışmada aldığı bu hatırayla karşısında dimdik duruyordu. Birbirleri hakkında neredeyse hiçbir şey bilmeyen bu iki adam birbirleri için ölecek kadar iyi dosttu. Xaxir çelik halkalı yumruğunu ileri doğru uzattı.

"Hoş geldin dost Gamman."

Çıkık kaşları ve geniş elmacık kemikleri arasında kaybolmuş gözlerini iyice kısan Gamman, ağzından değil de gırtlağından çıkar gibi duyulan kalın sesiyle selamladı onu. Yumruğunu Xaxir'in çelik halkalı yumruğuna sertçe vururken şekilsiz yüzünde beliren şey gülümseme gibi bir şeydi. "Hoş bulduk dost Xaxir."

KAN UYKUSUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin