08 / ŞİŞKO ÇATAL

195 15 2
                                    

Hava sert fırtınadan sonra yorgun düşüp sakinleşmişti. Kasabanın karanlık sokaklarında saçaklardan taş zemine düşen damlalardan başka ses yoktu. Şiddetli yağmur sıçanların cirit attığı pis kokulu sokakları nisbeten temizlemiş, ardında taze bir çiğ kokusu bırakmıştı. Siyah cübbeli koyu bir gölge tenha yolda süzülerek ilerledi. Kuytu köşelerden birine tünemiş bir sarhoş sessizce geçen siyah gölgeye dikkatle baktı. Çaput bezlerine sardığı kirli elleriyle gözlerini ovuşturup tekrar baktığında cübbe ortadan yok olmuştu. Elinde tuttuğu otun saydığı parayı hakettiğine karar verip dişsiz ağızıyla pis pis sırıttı ve bir nefes daha çekti.

Uzaktan duyulan kahkahalara bakılırsa şu zengin kafile geceyi kasabada geçirmeye karar vermişti. Siyah cübbe acele etmeden seslere doğru ilerledi. Eğlenen insanları izlemeyi severdi; ancak gerçekten eğlenenleri... Göğsünde tuttuğu kadim elle cennetin tadını çıkaran, eğlenip mutlu oldukça Tanrı'ya yaklaşan gerçek insanları daha dün gibi hatırlıyordu. Bu yozluğu gördükçe onları zaman zaman özlediğini düşündü. Böğürme ile kahkaha arasında gidip gelen sesler ipi kopmuş bir eğlenceyi haber veriyordu ve saatlerce sürecek gibiydi. Aradığı kişinin orada olduğundan şüphe yoktu.

Şişko Çatal'ın hanı her zamanki gibi gürültülüydü. Saat geceyarısını çoktan geçmiş, müşteriler içkinin de etkisiyle iyice zıvanadan çıkmıştı. Yarı çıplak kadınlar masaların üzerinde dans ediyor, 'kazara' açılan etekleri salonda alkış tufanı koparıyordu. Bu geceki hasılat haliyle iyiydi. Çatal'ın tombul yanaklarının arasında minik bir delik gibi duran küçük ağzı kulaklarındaydı. Bir yandan elinden bırakmadığı koca çatalını barın kenarına vuruyor, diğer yandan düğme gözleriyle her yeri dikkatle tarıyordu. Şu gece kazasız belasız bitseydi ya! Bu tüccar milleti evinden uzaklaştıkça edebinden de uzaklaşıyordu nedense. Kendi kasabasında herkesin önünde saygıyla eğildiği bu paralı tipler, yolda konakladıkları hanlarda iki damla içkiyle kafayı bulup çocuğu yaşındaki kızların orasını burasını çimdikliyordu.

Daha fenaları da çıkıyordu arada... Mesela bazıları mevkilerine o kadar güveniyor, onlara kimselerin dokunamayacağına nedense o kadar inanıyordu ki, kendilerinin üç katı belalı tiplere kafa tutup kavga çıkarıyordu. Bu kavgalar bazen başkasının kucağındaki kadını kapmaya çalışınca, bazen garson kızı siparişi yanlış getirdi diye tokatlayınca, bazen de cebinde dünyanın parasını taşımasına rağmen hesabı ödememekte diretince patlak veriyordu. Hepsi de yağlı vücudunu hoplata hoplata, gözlerini devire devire koşan Şişko Çatal'ın sivri çatalının tadına bakıp sonunda süt dökmüş kediye dönüyordu.

Siyah cübbe kapıdan adımını attığı anda Çatal'ın dikkatini çekmişti. Yüzünü göstermeyen tipleri sevmezdi. Çaktırmadan bakıp bela çıkarıp çıkarmayacağını anlamaya çalıştı. Önünden geçen garson kıza yol verirken dikkatini kucağına aldığı tombul kadınla dansetmeye çalışan 80'lik sarhoş dedeye verdi.

Siyah cübbe yanında fingirdeyen iki kadınla kapıya doğru yalpalayan bir adamın boşalttığı masaya oturup başlığını indirdi. Şişko Çatal cübbenin altından çıkan beyefendi yüzü görünce yine de rahatlayamadı. Bu tiplerin yeri burası değildi ne de olsa. Arka tarafta birbirinin yakasına yapışmış sarhoşların üzerine tehditler savurarak yürürken cübbeli adam tüm hana kulak kesilip dikkatle dinledi. Seslere bakılırsa aradığı kişi yukarıdaydı.

Zıvanadan çıkmış kalabalığın arasından belirsiz bir hayalet gibi süzülerek ilerledi. Üst kattaki odalardan birinin kapısına geldiğinde içeri dalmadan önce kapıya vurmaya karar verdi. İçeride birileri üç beş kızı durmaksızın gıdıklıyor gibiydi.

Kapının açılması için önce yavaşça tıklatması, sonra ısrarla sarsması gerekti. Sonunda küçük ayak sesleri kapıya doğru koştu. Kapıyı açan yarı çıplak genç bir kız yerlere kadar eğilip onu abartılı bir edayla selamladı. Zil zurna sarhoş odada bir kahkaha tufanı koptu ve sarhoş biri köylü sesiyle bağırdı.

KAN UYKUSUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin