Bölüm 2

15K 871 13
                                    

2.BÖLÜM

"Tanrı aşkına Mia. Sabahtan beri dolanıp fotoğraf çekmekten pestilim çıktı. Bir yerlerde oturup bir şeyler yesek."
Mia elindeki makineyle hiç bıkmadan deklanşöre basmaya devam ediyordu. Hızla gidip omzuna dokundum. İrkildi. Anlaşılan beni hiç duymamıştı. Kulağındaki kulaklıkları hızla çektim.
"Mia,2 gündür aralıksız gezip, fotoğraf çekiyoruz ve senin şu vejetaryen sandviçleri yemekten de bıktım." Gözlerini kısarak beni dinliyordu. Sabırsızlığını fark ettim.
"Tamam, konuş". dedim.
"Sürekli şikâyet ediyorsun, hep mızmızlanıyorsun ama ben iyi bir kardeş olarak sesimi çıkarmayacağım. Şimdi.." Kolundaki saatine baktı.
"Git karnını doyur. Seninle 3 saat sonra burada buluşalım. Bu arada bende Londra Kulesini rahat rahat gezmiş olurum."
Bu fikirle yüzüm aydınlandı.
"Harika hemen gidip, mükemmel bir ziyafet çekeceğim." Arkama bile bakmadan hızla Mia'nın yanından uzaklaştım. Evet, İngilizler soğuk olabilirlerdi ama Londra kesinlikle güzel bir şehirdi. İlk bulduğum yere girip, tıka basa karnımı doyurdum. Daha sonra özgürce gezdim. Doyasıya. Artık hava iyice kararmaya başlamıştı. Daha önce yaşadığım yerden hiç ayrılmamıştım. Bu genelde Mia'nın işiydi ve büyükannemle yurtdışına çok sık çıkardı. Saatime baktım. Artık dönme vakti gelmişti.

Etrafa bakındım. Bir dakika ben nerden gelmiştim. Bir aralığa girdim ama karanlık ve kasvetliydi. Arkama baktım. Birden iliklerime kadar korku işledi bedenime, koşar adımlarla dar sokakta ilerlemeye başladım. Aniden esen rüzgar yaz gününde iliklerime kadar titrememe neden oldu.İçimi bir ürperti sardı. Sanırım, hayal gücüm bu gün fazla mesai yapıyordu. Derin bir nefes aldım. İlerlemeye devam ettim. Müzik sesleri duymaya başlayınca bir nebze rahatladım.Çok şükür. Aralığın sonunda ışık gelmeye başladı. Saatime baktım. geç kalacaktım. Mia meraklanmaya başlardı. Ama beni araması gerekiyordu. Durdum ve elimi çantama attım. Lanet olsun cep telefonumu otelde bırakmıştım. Zaten hiçbir zaman bana göre bir şey olmamıştı. Playstation belki ama cep telefonu hayır.... Şimdi ne yapacaktım. Aynı rüzgarı tekrar hissettim ve bir an önce kalabalığa karışmaya karar verdim. Adımlarımı hızlandırdım ve birine çarptım. Bir an afalladım ama korku tüm bedenimi ele geçirmek üzereydi. Kafamı kaldırıp kim olduğa yada neye benzediğine bile bakmadım.Hızla yanından geçtim.
"Hey sende nesin böyle..." Arkamdan çatallaşmış sesi ile bağırıyordu. durmadım, adımlarımı hızlandırdım. Sokağın sonunda yer alan barı gördüm. Oraya yaklaştım ve kapıdaki acayip kılıklı adamı fark ettim. Tuhaf bakışlarla beni süzüyordu. Kendimden emin adımlarla ona yaklaştım. Elimle gömleğinin boyun fırfırına dokundum.
" Ne o maskeli balomu?"Adam ses tonumun ardından afallamışçasına bana baktı.

İçeri girmek için adım attım ama adam beni durdurdu
."Madam, ne yapıyorsunuz? Buraya giremezsiniz?" Bir yandan da loş ışıkta kıyafetimi incelemeye çalışıyordu.
"Yalnızca telefon edeceğim. Kardeşime ulaşmam lazım."
Adam hayretle kaşlarını kaldırdı.
"Ne yapacaksınız?"İyice sıkılmaya başlamıştım.
"Lanet olası İngilizler bu kadar soğuk olmak zorunda mısınız? Merak etme paranı ödeyeceğim." Adam deliymişim gibi beni süzmeye devam ediyordu. İçeri girmek için seri bir hareket yaptım ama adam aniden beni belimden kavradı. Bende aynı anda onu itip suratının ortasına yumruğu patlattım. Bir an için sersemledi ve yere düştü. Ardından hızla ayaklandı. Birden adamın omzuna dokunan bir elle adam olduğu yerde kaldı. Arkasından o tok sesi duydum.
"Neler oluyor Simon?" İri adam ellerini önünde birleştirdi ve başını eğerek geleni selamladı. Gelen kişini yalnızca yapılı olduğu gözüküyordu. Arkadan vuran ışık yüzünü görmemi engelliyordu.
"Lordum." dedi Simon ve ben bir kahkaha attım. Gelen kişinin yüzünün gözükmesi ile gülümsemem dudaklarımda dondu. Daha önce bu kadar yakışıklı bir yüz gördüğümü hatırlamıyordum. Adam adeta bir Herkül gibi önümde tüm heybeti ile duruyordu ve aynı garip kıyafet onun üzerinde de vardı. Ama Simon denen adama göre çok daha kendinden emindi. Gözlerini kısarak beni süzdü.
"Sende kimsin?" dedi otoriter sesi ile. Nedense ses tonu yutkunmama sebep oldu.
"Ben..ben..Telefonunuzu kullanabilir miyim?" Kaşlarını çatarak bir müddet daha beni süzdü. Sonra Simon'a döndü.
"Neden bahsediyor?" Simon hafifçe başını salladı.
"Hiçbir fikrim yok Lordum.Sanırım bir bayan ama.." Tekrar beni süzdü. Genç adam yavaş adımlarla bana yaklaştı. Her zaman için uzun olduğumu düşünürdüm 1.80 boyumla bir çok erkeğin yanında sırık bile sayılırım ama bu adam neredeyse benden en az 10 santim uzundu ve bu kendimi küçük hissetmeme neden oldu. Bir iki adım geriledim elimde olmadan. Tam önümde durdu gözleri ile vücudumu süzdü ve Dar bluzumun altından belirgin olan göğüslerimde odaklandı.
"Hanımefendi." dedi sanki cinsiyetimi belirlemişçesine. Bakışlarını yüzüme çevirdi.
"Ne yaptığınızı yada yapmaya çalıştığınızı bilmiyorum ama bu saatte burada olmanız .." Beni tekrar süzdü.
"Özelliklede bu ne olduğu belli olmayan kılıkta uygun değil. Sanırım sizi evinize kadar bırakmalıyım."İyice sinirlenmeye başlıyordum. Saçma sapan kılıklar, kibar sözler ve tavırlar birde emir veren tonda konuşmalar. Ellerimi göğsümün altında birleştirdim ve başımı dik tutarak gözlerinin içine baktım. Ela, elaya benziyordu. Yoksa yeşil mi?
"Burada ne gibi saçmalık yaptığınız umurumda değil, ayrıca istediğim saatte istediğim yerde olabilirim. Burası özgür bir ülke.."
Derin bir nefes aldım.
"Neyse, gidiyorum zaten." Hızla topuklarımın üzerinden arkamı döndüm. Birden bileğimden biri yakaladı ve ben korkuyla boşta kalan elimle bir yumruk savurdum. Güçlü bir el o bileğimi de kavradı. Bu sefer bir tekme attım ve karşıdan bir homurdanma sesi duydum.
"Lanet olsun sakin olun."Başımı kaldırdığımda yine aynı adamı gördüm.
"Bırak beni. Seni domuz, bırak yoksa ağzını burnunu dağıtırım."Kollarımı daha sıkı tuttu ve beni hızla kendine çekti. O anda kokusu genzimi doldurdu. Tütün ve değişik bir koku. Başımı döndürdü. Ardından hızla bir at arabasının yanımdan geçtiğini gördüm. Eğer beni çekmemiş olsa muhtemelen arabanın altında kalacaktım. Beni korumak için çekiyordu. Arabanın geçmesinden sonra hızla kollarından kurtuldum.
"Hayatını kurtardım. Sense..."
Ne demesi gerektiğini bilemiyormuşçasına garip bir ifadeyle beni süzdü.
" Ne biçim bir kadınsın?" Omuzlarımı dikleştirdim.
"Senin baş edemeyeceğin bir kadın."dedim. Başımı çevirdim. Sokağın sonundaydık ve cadde gözüküyordu ama ben gördüklerim karşısında adeta donup kaldım. Geniş meydanda At arabaları hareket ediyor, gece lambalarını mumla yakmaya çalışan bir adam vardı. Hemen hemen tüm erkekler aynı tarz giyinmişlerdi.Hemen yanımda duran adama döndüm.

"Lanet olsun. Neredeyim ben?" Genç adam gülümsedi ve bana döndü.

"1817 Londra'ya hoş geldiniz."

DARTMOUND SERİSİ 1 AŞK YÜZYILIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin