21.Bölüm
Açılan paradoksa bakarken tekrar hatırlatmak için döndüm.
"Edmount, Sör Ozborn. Tam 1 ay sonra.." Edmount sözlerimi kesti.
"Burada olup sizi karşılayacağız dostum. Git ve onu geri getir." Gülümsedim. Gerekirse saçlarından sürükleyecektim. Umarım hamile kalmıştır, böylece getirmesi daha kolay olurdu. Beni saran rüzgara karşı koymadım ve adımımı attım. Aynı rüzgar saçlarımı savurdu. Bir adım daha attım ve sokakların kokusu değişti. Birden etrafın görüntüsü farklılaştı ve ben akşam üstü dar bir sokakta kendime geldim. Başımı çevirip arkama baktığımda Paradoksun kaybolduğunu fark ettim. Adımlarım yavaş ama kalbim heyecanlı sokağın sonuna ilerledim.Caddeye çıktığımda adeta olduğum yerde dona kaldım. Caddeden hızla büyük metal şeyler geçiyorlardı ve insanlar çok fazlaydı. Caddeye çıkıp yürümeye başladığımda bir an için başım döndü. Bir çok kişi ilgiyle beni süzüyor ve birbirlerine gösteriyorlardı. Tanrım bana yardım et!.. Burası okadar kalabalıktı ki. Kathy'i nasıl bulacağım?
********
Artık yaşamadığınızı hissedesiniz hani... Hani nefes alırsınız ama aslında var olmamanız gerektiğini bilirsiniz. Hiç bir şey zevk vermez size .. Yemeklerden bile tat alamazsınız.. İşte ben o haldeyim.. Özlemle doluyum. Asla ait olmadığım bir yeri, asla benim olamayacak birini özlüyorum. Son haftalarda iyice içime kapandığımın farkındayım. Oradan geldiğimden beri farklıyım aslında. Bu şekilde Mia'yı ve büyükannemi üzdüğümü biliyorum ama o kadar mutsuzum ki. Çoğunlukla uyuyorum, rüyalarımda onu görmek için. Bana gülüşünü, nezaketini, beni sahiplenmesini.. Yeşilimsi ela gözlerinin bana bakarken tutkuyla doluşunu görüyorum. Öpüşlerini ve dokunuşlarını hissediyorum adeta. Sanki uzansam tutabilecekmişim gibi.. Sanki dokunsam gerçek olduğunu anlayabilecekmişim gibi.. Evet, bu zamanda yaşamayan bir adamın aşkı için acı çekiyorum. Onu sevdiğimi söyleyemediğim için. Onu tekrar görme ümidimi hiç yitirmedim. Bu yüzden Amerika'daki evime dönemiyorum. Bu yüzden hala Londra'da yaşıyorum.
Her gün o müzeye gidişim bu yüzden. O tabloya bakıp hiçbir şeyin bir rüya olmadığını hatırlatıyorum kendime ve her gün aynı sokağı turluyorum. Geçidin açılacağını umarak. Genzimi dolduran kokusunu duyuyorum hala, dudaklarının sıcaklığını hissediyorum. Yüce Tanrım, hiçbir zaman itaatkar bir kul olmayı beceremediğimi biliyorum. Ama yalvarırım acı bana.. Acı ve bu içimdeki karanlığı sök al. Yada beni ona geri gönder..
********
Bu lanet olası yeri planlamamıştım. Oturduğum yerden kalktım ve yerde uyuklayan sarhoşun üzerinden atlayarak demirlere yaklaştım.
"Lanet olsun, kimse yok mu?" Bu belki onuncu bağrışımdı. Sonunda merdivenlerden tombul bir polis indi. "Neden bağrıyorsun, sirk kaçkını." Sinirlerimi bastırmaya çalıştım.
"Bak dostum, tek istediğim bir kişiye ulaşmak, eğer bunu benim için yaparsan!.." O koca ağzını açıp güldü. "Bunu neden yapmak isteyeyim ki?" Derin bir nefes aldım.
"Para için tabii ki." dedim. Ardından gülümsemesi yayıldı ve gözleri ışıldadı.
"Ne kadardan söz ediyoruz?" Demirlerin izin verdiğince ona yaklaştım.
"Sen söyle?" Sırıtışı iğrenç bir hal aldı. "Biraz görelim bakalım.
"Elimi belimdeki keseye attım ve 2 adet altın çıkardım ona uzattım." Onu bana bul, tüm kese senin." Başını salladı.
"Adı neydi?" Sessizce şükrettim. "Katherina Evangeline Dartmount! Büyükannesi Bayan Claymount'la yaşıyor." Genç adamın gözleri daha da çok parladı.
"Sen onları nerden tanıyorsun?" Sıkılı dişlerimin ardından konuştum. "Kathy'nin nişanlısıyım da ondan!"O lanet polisle konuşalı 1 saati geçmişti ve hala haber gelmemişti. Çıldırmak üzereydim. Sürem dolacaktı ve ben daha Kathy'e ulaşamamıştım bile. Merdivenlerden gelen sesi duyunca başımı kaldırdım. O lanet polis sırıtarak bana geliyordu. Koşarcasına demirlere yaklaştım ve onun pis nefesini duydum. Bana bakıp sırıtırken cebinden anahtarları çıkarıp hücrenin kapısını açtı.
"Ne oldu?" dedim. Kapıyı açıp beni dışarı çıkardı.
"Sana ne olduğunu sordum." Yanımda yürürken sırıtmaya devam etti. "Keseyi alayım! Çıkıyorsun." Gözlerimi kısıp ona baktım.Sonrada keseyi ona uzattım. Beni şık bir odaya soktu. İçeri baktığımda masada beni hücreye tıkan adam oturuyordu ve karşısında bir bayan vardı. Adamın bakışları bana dönünce kadında kalktı ve başını çevirip bana gülümsedi. Onu tanıdım Mia. Bir adım attım. "Mia!" dedim. Zümrütü andıran yeşil gözleri parladı ve gülümsemesi arttı.
"Samuel Edward Black! Beni tanıyorsun." Gülümsedim.
"Elbette Kathy, senin resmini göstermişti." Ona yaklaştım. Birden bakışlarını benden masadaki adama yöneltti. Elini uzattı ve adam sanki bir erkekle tokalaşıyormuş gibi tokalaştı.Oradan çıktığımızda kapıdaki kırmızı metale yürüdü. Bense olduğum yerde durdum. Metale yaklaşınca durup bana baktı.
"Gelmiyor musun? Sammy, Kathy evde seni bekliyor." Onun adını duymak tüm tereddütlerimi yok etti.******
Yatağımda tekrar cenin pozisyonunu aldım ve son zamanlarda yaptığım gibi akan yaşlarıma engel olmadım. Tükenene kadar ağlamak istiyordum. Kapı çalındı ve ben yattığım yatakta kılımı bile kıpırdatmadım. Açılan kapının sesini duydum ama ilgilenmedim. Yine Mia'nın geldiğini biliyorum. Her gün beni hayata tekrar bağlamak için çırpınışlarda bulunuyor. Ayak sesleri odamda yankılanıyor ve yatağımın yanında başucumda duruyor. Sımsıkı kapalı gözlerimi açmıyorum. Aksine ona sesleniyorum cılız bir sesle.
"Mia, beni yalnız bırak lütfen. Yalnız kalmak istiyorum." Ardından tok sesi odayı dolduruyor.
"Ben istemiyorum deniz gözlüm." Sesi kulağıma bir melodi olarak çalınıyor ve ben özlemle yutkunuyorum. Ne zaman uykuya daldım. Bu nasıl baştan çıkarıcı bir rüya.Yavaşça gözlerimi açıyorum. Onun güçlü kaslı bacaklarını saran binici pantolonunu görüyorum. Başımı kaldırmaya korkuyorum. İçimden yorganı kafama çekmek geliyor. Ama "Sammy." diyorum fısıltıyla rüyamda. "Evet, sevgilim." Yanağımdan akan yaşlarla gülümsüyorum ve yatakta hafifçe doğrulup oturur pozisyona geçiyorum. Başımı korkuyla kaldırıyorum. Yüzünü hatırlayamamaktan korkuyorum. Onu görüyorum oldukça net ama anılarımdan daha farklı kumral saçları daha da uzamış, sakalları çıkmış ve hala heybetli ama daha zayıf. Gözaltlarını mor halkalar kaplamış. Yorgun ama gözleri neşeli. Üzerindeki gömleği kirli.
Kollarını dirseklerine kadar sıvamış. Ona bakıp yaşlı gözlerle gülümsedim ve yatakta daha da dikleştim.
"Şu anda rüya görüyorum değil mi?" dedim fısıltıyla. Bana gülümsedi ve yatağımın kenarına oturdu. Yeşile dönmüş ela gözlerini gözlerime dikti. "Beni hayal ettiğini mi düşünüyorsun?" dedi. İlk karşılaştığımız zamanki gibi. Omuzlarımı silktim.
"Her şeyi hayal ettiğimi düşünüyorum." Derin bir nefes aldım ve bir yaşın daha yanağımdan süzülmesine izin verdim. Gözleri ile yanağımdan akan yaşı takip etti ve kaşları çatıldı. Ona baktım, dokunmak istedim ama kaybolmasından korktum. Sanki dokunsam buharlaşacak gibi...
"Buraya ait hissetmiyorum Sammy." dedim titrek bir sesle. Bakışlarını gözlerime çevirdi.
"Burası evim değil." dedim rüyamda. Yaşaran puslu gözlerle bana baktı. Sanki oda korkuyordu.
"Evin neresi sevgilim, Seni oraya götüreyim." O kadar nazikti ki, aynı hatırladığım gibi.
"Senin yanın." dedim. Gözlerimde biriken yaşların akmasına izin verdim. Güçlü parmaklarını uzatıp yanağımdan akan yaşları sildi. Titredim ve gözlerimi yumdum.
Uyanmaktan korktum. Alnını alnıma dayadı.
"Ah Kathy, beni terk ettin. Giderken kalbimi de götürdün. Beni karanlığa boğdun sevgilim. Beni acılar içinde bıraktın." Dudaklarımdan çıkan hıçkırığı engelleyemedim. O kadar mükemmel bir rüyaydı ki bu. "Sammy, bu rüyadan uyanmak istemiyorum. Seni tekrar kaybetmek istemiyorum." dedim fısıltıyla. Dudaklarıma değen dudaklarındaki tuzlu tadı algıladım. Onu hissettim ve tekrar doğdum sanki. Ona sıkıca sarıldım ve öpüşüne açlıkla karşılık verdim. Nefes almak için ayrıldığımızda kapalı gözlerimi korkaklıkla açtım.
"Beni bırakmadın. Geldin, benim için.." dedim. Islak gözleri ile gülümsedi ve yüzümü iri avuçlarının içine aldı.
"Yalnızca senin için aşkım."Tekrar ihtirasla öpüşmeye başladığımızda Tanrı'ya beni duyduğu için teşekkür ettim. Onu gömleğinin yakalarından tutup üzerime çektim. O ise verdiğim emre uydu ve üzerime uzanırken gömleğini başının üzerinden tek hamlede çıkardı. O andan itibaren yaptıklarımı hatırlamıyorum. Tek istediğim onu hissetmek.. Acıyla dolan kalbimi iyeleştirmek.. Tek istediğim bir vücut olarak bütünleşmek. Ona ihtiyacım var. O benim yaşam kaynağım, O benim nefes alma nedenim... Birlikte cennetin kucağına yükselirken haykırdım.
"Samuel Edward Black,Tanrı şahidim ki Seni seviyorum.. Seni çok seviyorum.." Sesim odada yankılanırken, itirafım haykırışlara karıştı...