19.Bölüm
Güneş doğmasına çok az kala, Sammy'le tanıştığım barın sokağına girdim. Edmount'u görünce yavaşladım. Edmount yaklaştı ve atın dizginlerinden tutup durdurdu. Sokağın arasına girdik ve büyük bir makinenin başında Sör Ozborn'u gördüm. Attan indim.
"Samuel nerde?" dedi Edmount. Gözyaşlarımı silerek cevapladım. "Gelmesini istemedim. Beni durdurmak için her şeyi yapacak. Bunu yapamam, kardeşime geri dönmeliyim." Edmount sıkıntıyla başını salladı.
"Muhtemelen bunun için beni gebertecek." diye söylendi.
Sör Ozborn araya girdi.
"Hazır mısın? Kathy." Ona hızla başımı salladım. Sonra Edmount'a geri döndüm, ona gülümsedim ve sıkıca sarıldım.
"Onu asla unutmayacağım Edmount bunu ona söyle." Edmount çatık kaşları ile yanaklarımdan akan yaşları sildi.
"Bunun onun içinde geçerli olacağını söylemeliyim Kathy." Artık ağlamaktan önümü göremiyordum. Başımı salladım ve Sör Ozborn'a döndüm.
"Her şey için teşekkür ederim." Ona da sıkıca sarıldım. Makina'nın çalışması ile bir gürültü çıktı ve ardından karşıdaki sokağın görüntüsü şeffaflaştı ve aynı rüzgâr beni iliklerime kadar sardı. Onlara döndüm.
"Hepinizi özleyeceğim. Kendinize iyi bakın." Sonunda gidiyordum, hayatımın en büyük macerası sona eriyordu. Arkamı dönüp savrulan saçlarımla ilk adımı attım ve o rüzgâr tüm bedenimi sardı. Saçlarım tamamen savruldu ve ben titredim. Ardından bir adım daha attım ve o küflü sokağın kokusu kayboldu. Aynı duyguyla gerildim ve birine çarptım. Adam döndü.
"Kör müsün?" dedi sinirle. Üzerine baktım.
"Kot pantolon ve bir spor ceket." Koşarak aralıktan çıktım ve geniş caddede Londra trafiğini gördüm. Kendi kendime fısıldadım.
"2011 Londra'ya hoş geldin Kathy."Londra'nın merkezindeki büyük malikânemizin kapısına yaklaştığımda güvenlikteki Curtis'i gördüm. Şaşkınlıkla bana baktı ve koşarak kapıyı açtı. Ardından omzundaki telsize basarak konuştu. Geniş demir kapıdan içeri girerken aklım hala karma karışıktı. Curtis'e baktım.
"Curtis rica etsem taksinin parasını öder misin?" Önce beni inceledi. İyi olup olmadığımı anlamaya çalışıyordu. Ardından başını salladı ve koşarak taksiye yöneldi. Bahçeye adım atmıştım ki malikânenin ön kapısı açıldı ve ben buraya gelme nedenimi gördüm. Altın sarısı saçlarını savurarak bana doğru koşuyordu. Bende ona koştum tüm hızımla ve onu kucakladım. Boyu benden daha kısaydı ve minyondu. Saçlarını kokladım ve lavanta kokusunu içime çektim. Tekrar gözlerim doldu. Onun hıçkırıkları ile vücudum sızladı ve doğru bir karar verdiğimi düşündüm.
"Miranda, tatlım." Göğsümü yumruklamaya başladı.
"Lanet olsun Kathy, nerelerdeydin? Kaçırıldığını, öldürüldüğünü sandım. Bu dünyada yalnız kaldığımı sandım." Kalbime her sözü için bıçaklar saplanıyordu.
"Seni asla bırakmam Mia. Gelmeyi, sana dönmeyi çok istedim ama.." Tekrar bana sarıldı. Annemlerin öldüğündeki küçük kızdı şimdi.
"Bunu bana bir daha sakın yapma!" Ona sıkıca sarıldım.
"Çok üzgünüm, tatlım. Sana her şeyi anlatacağım. Büyükannem nerde?" Benden uzaklaştı. Yeşil gözleri şimdi birer yosun gibiydi. Sulu ve ıslak.
"İçerde ama polis seni bulamayınca, kalp krizi geçirdi. Her gün fidye için telefon bekledik ve her cesedi teşhise gittik. Sonunda daha fazla dayanamadı. Oh Kathy! O kadar üzüldü ki. Curtis haber verdiğinde inanamadım. Bu yüzden ona haber vermedim." Ağlamaya başladım tekrar, onlara zarar vermiştim. "Hemen büyükannemi görelim." Başını salladı belli belirsiz. Onun büyük odasına girerken, kalbim bir kuşkanadı gibiydi. Korkuyordum. Büyükannemi severdim, hep sevdim. Yalnızca hayata bakış açımız farklıydı ama bir şeyden emindim. Eğer Sammy'i tanısa benimle gurur duyardı. Odanın ortasındaki büyük oymalı yatakta yatıyordu. Yavaşça yanına gittim ve yatağın kenarına iliştim. Buruşuk elini tuttum. Dahada zayıflamıştı. Beyaz uzun saçları yatağı kaplamıştı. "Büyükanne.." dedim fısıltıyla. Yavaşça gözlerini kıpırdattı ve ardından açtı. İşte o zaman o deniz gözleri gördüm. Boğazından bir hırıltı geldi önce ardından sesini duydum. "Katherina!" Bu adımı pek kullanmazdı. Ya ikisini bir söylerdi ki bu genelde bana kızgınken olurdu. Yâda Evangeline tercih ederdi. "Efendim büyükanne." Gülümsedi. "Yaşıyorsun!" dedi nidayla.
"Elbette, ben iyiyim." Ardından gözyaşlarımı tutamadım ve ona sarıldım.
"Ah büyükanne! Sizi çok özledim." Saçlarımı sevgiyle okşadı.(1 hafta sonra)
"Büyükanne bir haftadır, odasından çıkmıyor. Sen ne düşünüyorsun?" Yaşlı kadın şimdi daha iyiydi ama torununa çok üzülüyordu. "Bilmiyorum Miranda, psikolog mu çağarsak?" Genç kız hızla onu susturdu.
"Hayır, büyükanne, kardeşimi akıl hastanesine kapatmalarına izin veremeyiz. Bize anlattıklarında ısrarcı olursa, sonu tımarhane olur." Yaşlı kadın üzgünce başını eğdi. "Miranda, bir şeyler yapmalıyız? Hikâyesi saçma biliyorum ama size büyük büyük annem Vikontes Mary'den bahsetmedim. Bunu nasıl bilebilir?" Genç kız sarı saçlarını savurarak geniş salonda volta atmaya başladı.
"Asıl inanılmaz olan ne biliyor musun? Şu adını verdiği Yourk Dükü, onu araştırdım. Samuel Edward Black! Gerçekten böyle biri varmış. Asıl tuhaf olan Kathy'nin tarihin T'sinde anlamadan bu adam hakkında her şeyi bilmesi. Doğru söyleme olasılığı var mı sence büyükanne?" Yaşlı kadın düşünceliydi.
"Bilmiyorum tatlım, ama bunu anlamanın tek yolu var. Onu tarih müzesine götür. Hani şu tüm soyluların resim ve değerli eşyalarının yer aldığı müzeye ve orda ki eşyaları tanıyıp tanımadığını anla, tepkilerini ölç." Genç kızın yeşil gözleri sevinçle parladı.
" Sen bir dahisin büyükanne!" Koşar adımlarla Kathy'nin yatak odasına çıktı.*******
Mia'nın benim için çırpınışlarını görüyordum ve onun için güçlü olmaya çalışıyordum. Ama atmayan bir kalple ne kadar direnebilirsiniz. Söylediği müzeye girdiğimizde etraftaki her şey onu daha çok özlememe neden oluyordu. Dolan gözlerimi kırpmamaya çalışıyordum. Camekânların arkasındaki eşyalara özlemle baktım. Her şey sanki ondan bir parçaydı. Kulaklarımda sesi çınlıyordu.
" Gitme Kathy! Lütfen, beni terk etme." Akan yaşlarıma engel olamadım. Onu seviyordum. Başka bir yüzyılda yaşayan bir adama delicesine âşık olmuştum. Nasıl olmuştu da bunu fark edememiştim. Buradan çıkmak istedim, bir an önce odama kapanmak. Tam çıkıyordum ki Miranda'nın sesi ile olduğum yerde kaldım.
"Kathy, Tanrı aşkına bana hayal gördüğümü söyle." Başımı çevirip onun iri açılmış gözlerle baktığı duvara yaklaştım ve duvardaki tabloyu görünce olduğum yerde kaldım. Miranda bana döndü.
"Bu tablodaki sen misin? Bu yanındaki de..." Tablodaki yeşil ela gülen gözlere baktım. Ellerini omuzlarıma koymuştu. "Sammy!" dedim yanağımdan süzülen yaşlarla. Mia ıslak gözlerle bana baktı. Bakışlarımı ona çevirdim.
"Şimdi bana inanıyor musun?" Kız kardeşim bana sıkıca sarıldı.
"Sana inanmadığım için çok üzgünüm." Tekrar tabloya baktım. Sammy tüm heybeti ile ayakta durmuş ve iki elini benim omuzlarıma koymuştu, bende üzerimde o döneme ait şık bir elbise ve yapılı saçlarımla oturmuş, bir elimle omzumdaki elini tutmuştum. Tek gerçeklik ikimizin de hem yüzü hem de gözlerinin içinin gülüyor olmasıydı. Resmin köşesinde bir yazı vardı ama tam okunmuyordu. Mia'da bunu fark etti ve görevliye seslendi.
"Buradaki yazıyı okuyamıyoruz." Genç adam Mia'dan etkilenmiş bir halde gülümsedi ve elindeki broşürü uzattı.
"Tüm açıklamalar burada!" dedi. Mia broşürü aldı ve hızla tablolar kısmındaki açıklamaları okuduk. Bizim tablomuzun fotoğrafı altında şöyle yazıyordu.
"Yourk dükü ve düşesi! Tablo 1818 yılında resmedilmiştir. Ressamı bilinmemektedir. Tablonun köşesine Yourk dükü tarafından yazıldığı düşünülen şu sözler vardır. Hayatımın güneşine, beni aydınlığa kavuşturduğun için." Bakışlarımız Mia ile buluştu."Sanırım geleceğin orada Kathy."