13.Bölüm
Din dan.
Din dan.Kapı, zili bir daha basılmadan açıldı. Jersey'in sınır taraflarında, orman manzaralı yan yana site gibi döşenmiş köşklerden biriydi geldiğim yer. Üç katlı, uçuk pembe renge sahip bir evdi burası. Bahçesi diğer köşklere oranla daha büyüktü. Burada her evin önündeki tek bir kalemden resmedilmişe benzer hatlar yoktu. Jersey'de bahçeli evlerin önündeki çimlerin neredeyse hepsi aynı şekil ve düzendeydi. Amcamlarım evi de dahil. Çimenlerin boyundan ekilen çiçeklerinin türüne hepsi aynıydı işte. Ama bu evin bahçesine baktığımda gardenhouse'lardan satın alınıp sanki bir bilgisayar oyunundan çıkıp insanın evinin önüne indirilen yapay yeşiller mevcut değildi. Çimenler ve küçük süs ağaçları suni yetiştirilmemiş gibiydi. Bu bahçe bana ülkemi hatırlatmıştı. Sarmaşık gülleri bile vardı. Ve birkaç meyve ağacı.. Bay ve Bayan Hillwood'un avlusuna bu kadar hayran kalacağımı aklımdan geçirmiyordum. İki kalın gövdeli ağaç arasına kurulmuş salıncağı gördüğümde hayranlığım bir kat daha arttı. İster 20 olayım, ister 50... Yaşadığım müddetçe sallanmayı seveceğim. İleriye doğru gittiğimdeki uçuyormuş hissini, bana çarpan serinliği delip geçerek yükselmeye bayılıyorum. Dikkatimi topladım ve Angela ile beraber eve girdim. Prova biter bitmez Angela'yı bulup onu dinlemek istediğimi söylediğimde, bana anne ve babasının kendisinden çok daha bilgili olduklarını ve benimle beraber gelebileceğini de önerince kabul ettim. Angela 'a güvenmek kolaydı. Hillwood'lardan tanıdığım kadarıyla abisi hariç hepsine güvenmek kolaydı. Richard'a güvenirsem biliyordum ki bu daha başka olacaktı. Ailesine karşı güven duysam da her zaman temkinli davranıp, mantığıma uyabilirdim. Ama konu ona güvenmek olduğunda akıl fonksiyonum tamamen işlevini kaybederdi. Ona güvenmek yapacağım en büyük hata olabilirdi. Ya da yapacağım en iyi şey.. Bir kez güvendiğimde kendime ait ne varsa onun olacaktı çünkü. Sevgim, öfkem, bedenim, kariyerim kısacası hayatım. Hayatım olmayacaktı da hayatımız olacaktı. Ve onun kafasındaki tasarı bu olabilir. Tılsım dedikleri her neyse bende bir yerler de olduğuna göre bu da ona ait olacaktı. Bu kör olmak gibiydi ya da kör bir insanın gözlerinin açılması. Hangi sonuca yol açacağını bilmeden iki olasılığı da kesin diyemiyordum. Beynimde dönüp duran düşüncelerin gerçekleşmesine ihtimal vermiyordum. Hala onun kötü biri olduğuna inanmıyordum ama gel gör ki inanmak ve bilmek ayrı şeylerdi. Bay Hillwood;
"Merhaba Ecel, gelebilmene sevindik. Geç otur lütfen."
Geniş salondaki koltuklardan birini işaret ediyorken ben koyu kahverengi ve bej rengini deri koltuklardaki uyumumun hiç de fena olmadığını düşünüyordum. Bayan Hillwood ise kocasının yanı başında bana sıcacık bir gülümsemeyle selam verdi. Koltuklardan birine dikkat etmeden oturdum. Bay Hillwood söze başladı. Sanırım bu grubun konuşmacısı o idi.
"Malum olan talihsiz karşılaşmamızda bazı şeyler epey yanlış anlaşılmıştı. Bunları düzeltip, sorularına elimizden geldiği kadarı ile yanıt bulacağımızdan emin olabilirsin. Öncelikle biz insan kanıyla beslenen bir aile değiliz. Sadece hayvanları tüketiyoruz. Tıpkı sizin gibi. Kısmen. Ben Thomas ve eşim Miley. Biz yaklaşık 785 yaş civarlarına gelmiş olmalıyız."
Miley'nin elini tuttu ve bunu söylerken ona dönüp gülümsemişti. Beyaz teni, koyu sarı saçları, mavi gözleriyle Thomas tam bir İngiliz'di. Miley ise uzun boyu, kadınsı hatları ile yanında çok uyumlu duruyordu. Kahve tonundaki saçları, ceylan gözleri ve etkileyici havasını kimse hafife alamazdı. Bir dakika az önce bu adam 785 mi dedi?
"Kızımız Angela da tam 201 yaşına girdi bu sene."
Tamam. Ben iyiyim. İyiyim.
"Bir de aramıza 400 yıl önce katılan oğlum var. "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Auxılıum Serisi I; Gardiyan
VampirosTahmin bile edemeyeceğiniz bir yaşamın kapılarını araladığınız da, yeni tanıştığınız bu dünyayı isteyip istememek sizin elinizde değildir. Araladığınız o devasa kapılar arkanızdan, bir daha açılmamak üzere kapandığında ise ne geride bıraktıklarınız...