2.Bölüm
Bu sabah saat on birde işletme dersim vardı ve kredisi oldukça yüksekti. Geleceğin başarılı turizm işletmecisi figürünü çizmeliydim hocalarımın gözünde. Gökyüzü genelde burada her yaz aldığı tipik görüntüsünü almıştı yine. Bulutlar aydınlık ve parlaktı. Bir an düşündüm, benim derdim neydi? Yazı her zaman çok sevmiştim. Şimdiyse nerdeyse gökyüzünün bana verdiği bu nimete karşı surat asacaktım.
Beyaz, dizlerimin biraz üstüne gelen pileli bir etek, üstüme çivit mavisi sıradan bir askılı, beyaz bir çanta aldım ve çivit mavisi dolgu topuklu ayakkabılarımı da giydiğimde hazırdım. Sonra aklıma ablamın hediyesi olan mavi, safir küpeler geldi. Ablam bunu genelde mavi renkte olan safir kolyemle bir takım oluşturması için almıştı.
Ablam...
O resim karelerinin aklıma hücum etmesine engel olamadım. Ablam bir ajan, katil, sapık, polis veya buna benzer biri değildi o sıradan biriydi. O çocuktu. Öleli kaç yıl olmuştu 8-9-10, kaç yıl geçerse geçsin acısı hep aynıydı. Ben on bir ablam ise on üç yaşındaydı Hatırladığım o lanet karelerde.. Etrafta ben ve birkaç arkadaşımız vardı. O gün ablam ve iki arkadaşı anneme yalan söyleyip oyun parkına gitmek yerine bir delilik yapıp kapalı olan plaja gizlice gideceklerdi. Çitlerin altında geçmek onlar için kolaydı çünkü daha önce bunu yapanları defalarca görmüştük. Bende peşlerine takıldım ve beni almazlarsa annemlere onları söylemekle tehdit etmiştim.. küpelerimi üç dakikadır takamıyordum. Artık gözlerimdeki yaşlardan kurtulmam gerektiğini anladım çünkü ne aynadaki yansımamı görebiliyordum artık ne de küpelerin uçlarını.
"Kahretsin!"
Ağzımdan çıkan bu iniltiye hakim olamamıştım işte. Lanet göz yaşları! Lanet küpe! Lanet plaj! Lanet deniz! Lanet ben! Neden o gün onlarla gitmek yerine anneme söylememiştim ki yada, yada en azından ablamı tutabilirdim o denize girmemesi için onu ikna edebilirdim. Onu ikna etmek her zaman kolay olmuştu. Neden yapmamıştım ki! Lanet ben! Dolabımın aynasının önünden geriye doğru gitmeye başladım yatağıma çarptım ve hala küpemin arka ucunu çıkaramamıştım. Ellerim titremeye başlamıştı. yatağıma oturdum ve elimdeki küpeleri sinirle fırlattım. O plajın kıyısında deniz çok derindi. Denizin kullanılacak kısmını temizletmişlerdi. Ama henüz denizin kıyısına kum eklenmemişti. Kum boşaltıldıktan sonra orası İstanbul'un en güzel plajlarından biri olacaktı. Sahibi bunun için çok para dökmüştü ve bu yatırımının bir kız çocuğu yüzünden çöpe gitmesini istememişti. O kız o denizde yeterli güvenlik önlemleri alınmadığı için ölmüş olsa bile onların umurunda olmamıştı. Hakimler için de durum aynıydı. Benim ablam ölmüştü ve bunu kimse önemsememişti bile... Yengemin bana sarılmasıyla kendime geldim.
"Şşşt tamam canım.. Sakin ol.."
Ama sakin olamıyordum uzun zamandır sakindim. Uzun zamandır güçlüydüm. Hiçbir zaman ağlamayı sevmezdim. Ağlamak güçsüzlük göstergesiydi. Ve ben güçsüz olmayacaktım. Ama kendime hakim olamıyordum. Ağladım ağladım ağladım..
Başımı yengemin omzundan kaldırdığımda duvardaki saati görmüştüm. Allah'ım saat 12.30'du.
"Özür dilerim yenge. Benim yüzümden işe geç kaldın. Üzgünüm..."
Burnum sızlıyordu ve gözlerimde bir yanma vardı.. Aylar beklide yıl olmuştu ki hiç ağlamamıştım. Kaç saat ağlamıştım? Küpelerimi almak için mücevher kutuma doğru uzanırken bir yandan saate baktığımda saat 10.15'di. 2 saat boyunca ağlamış mıydım ?
"Saçmala canım. Sen içini dök. Tatlım açıkçası buraya geldiğinden beri seni bir kere bile ağlarken görmemiştim. Ağlamak insanı ferahlatır, rahatlatır biliyorsun değil mi canım benim?" Dedi o akıcı İngilizce'siyle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Auxılıum Serisi I; Gardiyan
VampiriTahmin bile edemeyeceğiniz bir yaşamın kapılarını araladığınız da, yeni tanıştığınız bu dünyayı isteyip istememek sizin elinizde değildir. Araladığınız o devasa kapılar arkanızdan, bir daha açılmamak üzere kapandığında ise ne geride bıraktıklarınız...