28.Bölüm
Sırtımdan soğuk terler boşalmaya başlamıştı. Ben kaçırmaya çalışanların arkasındaki adamla konuşuyor olmalıydım şu an. Bana işkence yaptıkları o anlar gözümde canlanırken, babamın o adamın elinde olduğu düşüncesiyle bedenime bir titreme yayıldı.
"Kimsin.." Şimdi sesim fısıltıya dönüşmüştü. Ayakkabılarımdan bahsediyorsa buralarda bir yerde olmalıydı değil mi? Beni görebiliyor muydu yoksa? Boş basamağa bakmaya devam ettim buna rağmen. Etrafıma bakacak cesareti kendimde bulamıyordum. Her gözümü kırpışımda, sanki üzerimde ateşte gezdirilmiş demiri tekrar bastırıyorlardı.
"Adının anlamı diyordum..."
Buna katlanamazdım. Benimle oynamasına dayanamazdım. Hele babamla.. Hışımla,
"Ne istiyorsun!" diye çemkirdim.
"Ölüm!"
Küçük bir kahkaha atıp bedenim kaskatı kesilirken devam etti.
"Adının çevirisi yani.. Ölümdü değil mi?"
"E-ev-evet" diye kekeledim.
"Ve istediğim şeye gelince ben buna öç deyeceğim sen ise ödeşmemize de ölüm diyebilirsin.. Bak ben olsam söyle derdim Babamın eceli oldum. Nasıl ama?"
Ufak bir kahkaha daha attığında aniden ciddileşti.
"Ali ve ben ana yolun orada seni bekliyoruz Ecel."
Telefon kapandığında olabildiğimce hızla yola doğru koşmaya başladım. Elbisemin uzun kuyruğu asfalt yolda sürüklenerek kendine yer açarken kalabalık insan sürüsü belki yüz ifadem belki üzerimdeki gece kıyafetleri belki de koşturmam yüzünden bana yol açıyorlardı. Gördüğüm tüm yüzler bir siliuetten farksızken insanları hızla geçiyor ve şu an aklımdaki tek resmi gördüğüm cehrelerde arıyordum. Dört ana kola büyük caddeye geldiğîmde soluk soluğa durdum. Şehrin ışıkları arabalara arabaların ışıkları trafik ışıklarına karışırken caddenin öbür tarafında kalan bir trafik ışığının hemen altında duran babamın yüzü gözüme çarptı. Ve ardında belirmiş dudakları kıvrılmış adamı fark ettiğimde olduğum yere çakılıp kaldım. Onu bulmuştum işte. Ama bir adım dahi atamıyordum. Ne ileri ne geri. Kırmızı yanarken insanlar kaldırımlarda toplaşmış bekliyorlardı. O adam ve babamda en önündeydi kaldırımın. Ben de tam karşıdaki kaldırımda. Bu lanet olasıca adam kimdi? Babam.. Allah'ım lütfen.. ona bir şey olursa ben ne yapardım? Ah.. hayır hayır.. Adamın gülümsemesi bakışlarımda kitlendiğinde daha da arttı. Şimdi ise açık açık sırıtıyordu. Hemen dibindeki babamın vücudun kasılırken onu arkasından kavramış bu adam kimsenin dikkatini çekmiyor muydu? Lanet olsun.. Başımı olumsuz manada iki yana birkaç defa yavaşça sallayıp aynı yavaş dudak hareketleriyle fısıldamaya başladım. Biçare halim fısıldarken bile sesime yansımıştı. Sesim ağlar gibi çıkıyordu. Yalvarır gibi..
"Hayır.. Hayır.. Lütfen. Bunu yapma. Sakın bunu yapma."
Adamın tek elinde bir hareketle gördüğümde telefonum çalıyordu yine. O telefonu kulağına götürdüğünde gözlerimi babamdan ayırmadan bende açtım.
"Ne kadar kabayım.. Az daha unutuyordum. Kendimi tanıtmadım. Ben Lancelot. Lancelot Dark. Seninle tanışmak eğlenceliydi."
"Hayır!"
Buna dayanamazdım işte! Kırmızı ışığı önemsemeden yola atladığımda yeşil ışık yanmıştı. İnsan grupları caddeyi doldurmaya başladı. Önüme gelen insanları hışımla iterken, itelediğim başlar arasından babamın ve Lancelot'un başını kısa aralıklarla görebiliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Auxılıum Serisi I; Gardiyan
VampirTahmin bile edemeyeceğiniz bir yaşamın kapılarını araladığınız da, yeni tanıştığınız bu dünyayı isteyip istememek sizin elinizde değildir. Araladığınız o devasa kapılar arkanızdan, bir daha açılmamak üzere kapandığında ise ne geride bıraktıklarınız...