20.Bölüm
Camdan sızan güneş ışıkları gözümü açmam için bana yalvarırken uyumak gerçekten çok zordu. Gözlerimi hafifçe araladığımda aslında uyumuyor, hatta ayakta duruyor olduğumu anladım. Çevreme baktığımda dört tarafı taştan yapılmış kapalı bir avluda olduğumu fark ettim. Bu yerin tavanı ve pencereleri varken avlu diye algılamamın tek sebebi zeminin çimenlerle kaplı olmasıydı. Taş duvarların üzerinden çiçekler ve sarmaşıklar yükseliyordu. Etrafta uçuşan çeşit çeşit kuşlar ve renk renk kelebekler bunun bir rüya olduğunu kanıtlamaya yeterdi. Belki yeterdi ama gördüğüm yer öyle gerçekçiydi ki... Ve o kadar güzel..
Bakışlarımı beyaz papatyalardan çekip güneş ışığını sızdıran pencereye verdiğimde bu büyülü yerde yalnız olmadığımı gördüm. Ateş kızılı saçları belinden aşağıya doğru uzanırken beyaz teniyle o kadar güzel bir tezat oluşturmuştu ki, beyaz sade elbisesiyle kelebekleri izleyen bu kadından bakışlarınızı almak imkansızdı. Çok güzel ve masum yüzüyle eline konan turuncu bir kelebeğe sevecenlikle gülümsüyordu. Sonra şiddetli bir rüzgar esmeye başladı. Tüm kelebekler ve kuşlar kaçışırken etraftaki tüm sesler de birbirlerine karışıyordu. Ve tekrar görmeye başladığım da her yer harabeye dönmüş gibiydi. Az önce gördüğüm masum kadın, şimdi dizlerinin üstüne çökmüş, karşısındaki adama bir şeyler mırıldanıyordu. Adamın arkası bana dönük olduğundan yüzünü göremiyordum ama diri ve çevik vücudundan onun da en az kızıl saçlı bu kadın kadar genç olduğunu tahmin edebiliyordum. Burada öylece durmuş onları izlerken ikisinin de benden haberi yoktu. Sanki bir hayalet gibi yanlarına doğru biraz daha süzülüp konuşmalarını duymak istedim. Kadın ağlayarak, acizce fısıldıyordu.
"Özür dilerim.. Özür dilerim."
Genç adam şefkat dolu bir sesle kızın donmuş yanağını okşadı.
"Seni seviyorum Menses."
Ve ardından kadının zayıf elleri umulmadık bir güçle adamın omuzlarını kavradı ve sarışın adamın boynuna dişlerini geçirerek onun tüm kanını iğrenç bir iştahla içmeye başladı. Kocaman bir çığlık attığımda ilk kez beni fark etmiş gibi yavaşça adamın bedeninden dişlerinin ayırdı ve tamamen ifadesiz yüzüyle gözlerimin içine baktığımda hayatımda kimseden hiç bu kadar korktuğumu hatırlamıyordum.
Hızla uyandım. Evet. Rüyam bitmişti. O kadar gerçekçi bir rüyaydı ki bu.. Hillwoodların evindeydim işte. Ama başka bir odada. Yaralarımdan dolayı yüzü koyun uyumuştum tüm gece ve bu boynumda küçük çaplı bir tutulmaya sebep olmuşa benziyordu. Elim yardımı ile ensemi ovalayıp biraz sıktım. Evet kesinlikle tutulmuştu. Gece boyunca aynı rüyayı görmüş ve her seferinde yeniden uykuya dalmayı başarmıştım. Nerde olduğumu merak ediyordum ama geçirdiğim cehennem gibi birkaç günden sonra yatağın konforuna esir düşmüştüm. Tekrar gözlerimi araladığımda hala sabahtı. Minik şekerlemem kısa sürse de şimdi kendimi daha zinde hissediyordum. Evet bu sefer bir kaç saatlik daha uykunun kölesi olmadan yataktan kalkacaktım. Küçük mırıltılar eşliğinde doğruldum. Başkasının yatağında uyumak hiç de uygun bir davranış değildi. Çevreye baktığımda açık kahverengi renginde duvarları yine aynı renk ve onun bir iki ton koyusu ile okyanus mavisi eşyalar eşlik ediyordu. Bazı biblo ve tablolar ise yeşilin tonuyla karşılamıştı beni. Huzur verici. Acaba Angela'nın odası falan ..
"Günaydın."
Refleks olarak sıçradım.
"Ah. Korkutmak istememiştim."
"Hayır. Sorun değil. Neden eşikte bekliyorsun? Gelsene."
"Bu teklifi geri çeviremem. Ama önce küçük bir işim var. "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Auxılıum Serisi I; Gardiyan
VampiroTahmin bile edemeyeceğiniz bir yaşamın kapılarını araladığınız da, yeni tanıştığınız bu dünyayı isteyip istememek sizin elinizde değildir. Araladığınız o devasa kapılar arkanızdan, bir daha açılmamak üzere kapandığında ise ne geride bıraktıklarınız...