En son hatırladığım kaçınılmaz çarpışma ile hava yastığının patlamasıydı. Ne olduğunu kavramaya çalışıyordum ama başım dönüyordu.
Etrafımda insanlar çığlık atıyor, bağırıyordu. Gözlerim kararmaya başlamıştı.Evan
Panikle Güneşin odasına daldım. T - shirtini önüne siper etti. Giyiniyordu.
"Heey ne yapyorsun? " ellerimle gözümü kapattım."Oops pardon." ve odasından çıktım. Saat geç olduğundan dün burada kalmıştı. Kapının önünde bekliyordum.
"Geleyim mi? "
"Hayır. "
"Şimdi geleyim mi ?"
"Hayır. "
"Ama önemli. İnsanlar orada ölüyor sen burada hala süsle-"
"Bekle. Tamam. Gel." Ve içeri girdim. Bana bakıyor, her hareketimi izliyordu.
"Edd kaza yapmış."
"Ne! Ne kazası? "
"Araba kazası." gözlerini kıstı.
"Peki durumu ?"
"Bilmiyorum beni de bakıcı aradı. .... Hastanesindelermiş Hastaneye gidelim hadi."
"Senin numaranın bakıcıda ne işi var? "
Ona çapkın çapkın baktım."Belki lazım olur diye almıştım. Bak oldu."
"İyi hadi gidelim." ve evden çıktık.
Hastaneye vardığımızda dışarıda oturmuş bir kaç kişi ağlıyordu. Birisi de o bakıcı. Edd ölmüştü. Oradakiler ise müdürü ve iş arkadaşları. Ailesi yok muydu bu çocuğun?
Bu habere inanamıyordum. Saçma geliyordu. Hatta inanmayarak morga gittim. Orada yatan kişi gerçekten de Edd idi. Aklım almıyordu. Gencecik adam. Nasıl ölebilirdi? Bakıcı çocuğa üzülüyordu ama bu kadar da üzülmesi garip değil miydi?
Güneş'in gözleri dolmuştu. Ağlamamak için kendini zor tutuyordu. Yeğeni Mark'ı kucağına aldı. Bebek de ağlıyordu. Kimsesiz kalmıştı yavrucak. Ne yapacağımızı bilemez halde baş sağlığı dileyip Edd'in yanına girdik. Yüzü mosmor kolları ise bembeyazdı. Onunla konuşmak istiyordum.
"Bunu sana kim yaptı Edd? " her zamanki gibi Güneş benden önce davranmıştı. Sanki cevap verebilecekmiş gibi.
Üzgün bir şekilde oradan ayrıldık. Hastanenin içinde çıkışa doğru ilerlerken sarı saçların beyaz bir şapkada saklanmaya çalışmasına ve şapkalı adamın koridorlarda saklanmaya çalışmasını gördüm. Tuhaf olan adam kıvırcık saçlıydı. Sakallarımı kaşıdım. Andrew buradaydı.
Biliyordum bir parmağı olmalıydı. Kim ölümüne sebep olduğu adamı izler ki? Emin olmak için? Güneşe kaş göz yaptım. Anlamıştı. Oradan çıktığımızda da bizi takip ediyordu. Cidden bu adamın zoru ne?
"Nereye gidelim? " bana fısıldadı. Bir süre düşündüm.
"Onu yoralım. Arabaların giremeyeceği bir yerlere gidelim mesela çarşı. Böylece yorulunca bizi takip etmeyi bırakır."
"Evet harika fikir hem biz de burayı gezmiş oluruz. " ve böylece Londra'nın dar sokaklarına kendimizi attık. Ona tuhaf tuhaf baktım. Kızlar çok garipti. Adam bizi takip ediyordu ve o hala buranın turistik yerlerini gezmeyi düşünüyordu.
Çeşit çeşit, renk renk şapkalar deniyor vakit harcıyorduk. Hala kenardan bizi izliyordu. Sen bir kötü adamsın, kendin değil adamlarına takip ettirmen lazım. Hem belki adamı tanımayıp olayı çakmazdık. Ne biçim iş bu? Olan aklımı size mi vereyim? Ama anlaşıldığı üzere böyle kişiler sadece kitaplarda ve hikayelerde oluyordu. Ya da bekleyin karşımızdaki salak bir mafyaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Matematik Öğretmenim
Teen Fiction(Bu bir anı kitabıdır. Düzenlemiyorum o yüzden.) #hayrankurgu 3 Okuldaki matematik öğretmenin ablanın eski sevgilisi ve aynı zamanda onun katili olursa ne olur? Üstelik... Hani deriz ya. "Bu hoca bana takmış! " Ya aşk beni bulur da yanlış kişiye a...