Siyahlar giymiş bir adam ve elinde Jaehyun'a doğrulttuğu silah... Silahın ucundaki susturucu odaya düşen güneş ışığıyla parlıyordu. Elimdeki kutular yere düştüğünde adam bizi fark etti. Taktığı maskenin açıkta bıraktığı tek yer olan gözleri, dipsiz iki kuyu gibiydi. Bir an için silahı bize doğrulttuğunda ateşten parmaklar kalbimi sıkıyormuş gibi hissettim. Tek bir kalp atışı sonrası adam açık pencereden sıvı duman gibi aktı. Pencereye koştum. Adamı yere çarparken görmeyi umuyordum ama öyle olmadı. Aşağıda kimse yoktu.
"Gerekli önlemleri alacağınızı söylemiştiniz!" Sinirliydim. Korku beraberinde sinir ve öfkeyi de getirmişti. Odanın beyaz duvarlarında siyah dumanlar gördüm. Duvar boyunca süründü ve tavana ulaştı. "Kamera kayıtlarında kimse gözükmüyor. Siz de gördünüz." Polisin sesi dumanı yok etmişti.
"Kameralarda yoktu ama onu gördük. Adam burada, siyahlar içindeydi ve elindeki silahı Jaehyun'a doğrultmuştu." Kyungsoo sözlerini bitirirken bana baktı. Bir çift gözün gördüğü sanrı veya başka bir şey olabilirdi ama iki çift gözün gördüğü gerçekten başka bir şey olamazdı.
Kapı açıldı ve içeri üç gün önce tanıştığımız dedektif girdi. Üzerinde yine koyu yeşil uzun bir ceket ve siyah pantolon vardı. Beraber tekrar kamera görüntülerini izledik. Hastanenin çevresindeki kameraların toplanması ve incelenmesi tüm günü çalmıştı bizden. Sadece hastanenin görevlileri bizim için yemek getirdiğinde ara vermiştik. Kyungsoo'nun zoruyla bir parça et ve bir dilim tatlı yemiştim. Etin üzerinde tuhaf bir sos vardı ve çok tuzsuzdu, tatlı ise incir ile süslenmişti. Kyungsoo bana tatlıyı yedirebilmek için incirin birkaç faydasını bile söylemiş incir hakkında espri yapmıştı.
Her geçen dakika umutlarımı küçük parçalara ayırdı. Günün sonunda umutlarım tozdan ibaretti.
Bilgisayarlarla dolu odadan çıktığımızda saat on bire geliyordu. Dışarısı soğuktu. Gece çıplak parmaklarıyla tenime dokunduğunda ürperdim. Siyah gece gökyüzündeki tüm yıldızları süpürmüş gibiydi ama ay her zamanki gibi tüm ihtişamıyla parlıyordu.
Kyungsoo üzerindeki ceketi omzuma bıraktı. Bir taksiyi çevirdiğimizde Kyungsoo şoföre gideceğimiz yeri söylerken ben aklımdaki teraziyi dengeliyordum.
Kyungsoo şoföre parayı uzattı ve arabadan indik. Çalıştığım barın olduğu sokakta hayat tüm hızıyla devam ediyordu. Ben, patronuma yapacağım açıklamayı aklımda bir kez daha tekrar ederken içeri girdik. İçerisi her zamankinden daha kalabalıktı. Dans eden insanlar, sessizce içkilerini yudumlayanlar ve gürültülü müziğe rağmen sohbet edenler... Hareketli gölgeler duvarlara siyah imzalar atıyordu.
Tezgâhın arkasına geçip son kez bir içki hazırladım. İki küp buzu kalıptan beş metre uzaktaki bardağa fırlattığımda Kyungsoo beni alkışladı. Hazırladığım içkiyi ona verdim. Kulağına eğilip "Döndüğümde seni yalnız bulmak istiyorum!" dedim bağırarak. "Yanına yaklaşan bir kız gördüğünde ölü taklidi yap! Yoksa cidden ölürsün!" İçkisinden büyük bir yudum alırken güldü.
Bir iki kişiyi elimle ittirmek zorunda kalmıştım, kalabalık yüzünden dans edenler tezgâhın önüne kadar gelmişti. Demir merdivenlerden çıktım ve kapıyı güçlü bir şekilde tıklatıp içeri girdim.
"Bazı nedenler vardı ve bu nedenler hala devam ediyor." Patronumun geniş yapılı suratına baktım. Düşünceli gözüküyordu. "Eğer zam istiyorsan..." dediğinde güldüm.
"On üç gün önce bu barda zam aldım ben zaten." Aşağıda, depoda, bir kasa limonla beraber, diye düşündüm.
Odadan çıktığımda kapıya yaslandım, gülümsüyordum. Fakat gülümsememin sonu korku doluydu. Aşağıda dans eden insanların arasında siyah giyinmiş birisi tezgâha doğru ilerlerken görüş alanımdaki her şey siyaha büründü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Moon | Do Kyungsoo
FanfictionAy gökyüzündeki yerini aldığında tüm gerçekler ortaya çıkar. 24.09.2016 Kısa Hikaye İçinde #9 The Moon |@Balaccie| Tüm hakları saklıdır.©