"Gözlerini açabilirsin." Kuaförün sesini duyduğumda ne göreceğimden korkarak gözlerimi açtım. Aynadan bana bakan kızın açık kahverengi saçları omuzlarından aşağı dökülüyordu, dalgalı saçlarının arasındaki mor tutamlar çok canlıydı. Ağzı şaşkınlıkla açılan bu kızın hafif çıkık elmacık kemikleri, mat teni ve altın hareli yeşil gözleriyle ben olduğumu anlamam biraz uzun sürmüştü. "Beğendin mi?" Kuaförün merak dolu sesleri kulaklarıma dolduğunda sadece kafamı sallamakla yetindim.
Kot ceketimin kolunu geriye çekip saate baktım, kuaförden markete gelmem yirmi dakika sürmüştü. Alışveriş yapmam, evi temizlemem, yemek yapmam ve vaktim kalırsa bu gece için kendimi hazırlamam lazımdı. Ayrıca bunların hepsi beş saatin içinde gerçekleşmeliydi. Yapabilirim, yapabilirim.
Derin bir nefes alıp sebzelerin olduğu tarafa doğru sürdüm alışveriş arabasını. Domatesler, patatesler, patlıcanlar, renk renk biberler... Hangi ara mavi biber çıkmıştı? Sebzelere baktığım anda aklımdaki tarifler birbirine girmişti. Gözümün önünde yemek ve tatlı isimleri uçuşmaya başladı. Bugüne kadar yemek adına sadece soslu makarna yapmıştım. Yapacağım tatlı, patlıcanlı mıydı yoksa biberli mi? Hayır tarifte kabak ve ceviz yazdığına emindim. Ama bal kabağı mıydı yoksa normal kabak mı? İşte bunu hatırlamıyordum.
Üzerime önlüğü geçirdiğimde saat üç buçuktu. İnce ince kestiğim tüm biberleri, soğanları kısık ateşte pişirdim ve ayrı olarak pişirdiğim etin üzerinde ekleyip tavanın kapağını kapattım. Bir kâsede çırptığım yoğurda biraz mayonez ekledim, tekrar çırptıktan sonra buzdolabına koydum. Tatlıyı dilimledikten sonra annemin kimse için kullanmadığı çiçek desenli sunum tabaklarına koydum. Bu tabakları kullandığımı öğrense büyük ihtimalle beni ellerimden duvara çivilerdi.
Odama çıktığımda sadece yirmi üç dakikam kalmıştı. Dün aldığım elbiseyi çıkarttım dolabımdan. Kırık beyaz zemin üzerinde mor çiçek işlemeli elbisenin kolları ve göğüs kısmının büyük çoğunluğu tüldendi. Sırtındaki dekoltesi aklımı karıştırsa da elbiseyi giyinip kabinden çıktığımda Kyungsoo ve Joon Myeon'un verdiği tepkiyle elbiseyi almaya karar vermiştim.
Elbisenin altına aldığım topuklu ayakkabıyı Kyungsoo göstermişti bana. Mağazanın en özel bölümünde parlak ışıkların altında duruyordu ayakkabı. Elbisenin içindeki çiçeklerin tonunu yakalayan bu ayakkabıya bir servet vermiştim neredeyse. Sadece biraz allık ve uçuk mor rujla iki dakikada tamamlamıştım makyajımı.
Kutusundan çıkardığım ayakkabıları ayağıma geçirdiğimde zil çaldı. Demir merdivenleri inmek on saniyemi almıştı. Kalbimin içinde kanat çırpan kuşu sakinleştirmesi için derin bir nefes aldım ve kapıyı açtım. Kyungsoo açık gri kumaş pantolonu ve üstten bir iki düğmesini açık bıraktığı gömleği ile tam karşımdaydı. Elinde küçük bir paket vardı.
Onu salona yönlendirdim. "Saçların." dedi. "Çok güzel duruyor, elbisen de öyle." Gülümsedim. Anlam veremediğim bir utanç duygusu ikimizin yüzüne de yerleşmişti. İlk defa baş başa kalmışız gibi hissetmiştim.
"Nasıl olmuş, beğendin mi?" diye sordum elimdeki bardağı masaya bırakırken. "Tadı biraz tuhaf gibi."
"Tuhaf?" Tatlıdan küçük bir dilimi ağzıma götürdüm. Tadı gayet iyiydi. "Sanki... Sanki ekşi bir tat var." Bir dilim daha aldım. "Şaka yapıyorum." dedi Kyungsoo. "Her şey çok güzel olmuş." Şakasına bir tek o gülüyordu.
Masayı toplamamız çok uzun sürmemişti. Tekrar salona döndüğümüzde kanepenin üzerine bırakmış olduğu kutuyu alıp bana uzattı. "Senin için. Anneannem göndermiş." Kutuyu açtım. Anneannesi zevk sahibi bir kadın olmalıydı. Yaprak desenli bir saç tokasıydı kutunun içinde yeşil tüllere sarılı olan şey. Gözlerimdeki ışıltıyla Kyungsoo'ya baktıktan sonra tokayı ona uzatıp arkamı döndüm. Sağ ve sol taraftan aldığı saç tutamlarını yukarıda toplayıp tokayla tutturdu. "Çok yakıştı."
"Onunla konuştuğunda çok teşekkür ettiğimi söyle." dedim. Saçlarımı tekrar öne çektim. Yüzümü ona döneceğim sırada beni durdurdu. "Ne oldu?" diye sordum. Elleri boynumdaydı. "İzi hala geçmemiş." dedi. İğnenin yerini söylüyor olmalıydı. Dolunay diye adlandırdığım o günün ardından sekiz gün geçmişti ama iğne gerisinde kırmızı bir iz bırakmıştı boynumda.
O güne Dolunay adını vermiştim çünkü ay bu evresinde en parlak halini alıyordu ve o gün ay hiç olmadığı kadar parlaktı. Boynumdaki dudakların sıcaklığıyla afalladım. Küçük bir öpücüğün hissettirdikleri başımı döndürmüştü. Paylaştığımız sessizliğin ardından dönüp ona sarıldım. Elleri saçlarımı okşarken "Eğer sen olmasaydın tekrar bir kutunun içine hapsolacaktım." dedi. "Benim için yaptıkların... Çok teşekkür ederim." Saçlarıma bir öpücük kondurdu. "Yaptığım sadece inanmaktı. Önce olduğunu düşündüğüm adama, sonra olduğun adama." dedim ona daha sıkı sarılırken.
Gökyüzü griye boyanmıştı. Nehrin kenarında hava ılıktı. Kyungsoo önümden yürürken onu takip ediyordum. "Su eskisinden daha fazla." dedi küçük kayanın üzerine çıkıp. "Öyle mi?" Çantamı Kyungsoo'nun telefonuyla birlikte yere koydum. Kyungsoo "Evet." dediğinde spor ayakkabılarımı çıkarıyordum. Tek bir kalp atışı sonrası Kyungsoo'yu aşağı ittirdim ve ardından kendim atladım. Suyun içinde her şey siyaha yakın bir renkteydi ama temizdi.
Kyungsoo'nun elini bulduğumda gülümsedim. Su yüzeyine çıktığımızda Kyungsoo kahkaha attı. Islak saçlarımı gözümün önünden çekip ona su sıçrattım. Sudan çıkıp çimlerin üzerine oturduk. Kendime verdiğim bir sözü daha tutmuştum. Söz, insanın kendisine verdiği bir söz bile olsa mutlaka tutulmalıydı.
"Sen haklıydın." dedim. "Ay gökyüzündeki yerini aldığında tüm gerçekler ortaya çıkıyor." Ona bakıp gülümsedim. Sonra yıldızlarla kaplı gökyüzünü üzerimize örtüp tatlı ve düşsüz bir uykuya daldık. Tıpkı kısa bir süre önce hayal ettiğim gibi.
Gerçeği söylemek gerekirse tanıtım bölümünde The Moon kısa bir hikaye olup bölümler de kısa kısa olacak demiştim ama şimdi başında beş olan o iki haneli sayı karşısında çok şaşkınım. Bunu hiç hayal etmezdim, her şey sizin desteğiniz ve sevginizle buralara kadar geldi. Hepinize ayrı ayrı çok teşekkür ederim. Lütfen aya her baktığınızda The Moon'u hatırlayın <3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Moon | Do Kyungsoo
FanfikceAy gökyüzündeki yerini aldığında tüm gerçekler ortaya çıkar. 24.09.2016 Kısa Hikaye İçinde #9 The Moon |@Balaccie| Tüm hakları saklıdır.©