Dakikalardır akan sıcak suyun altında dikiliyordum. Suyun iyileştirici bir yanı vardı. Ne kadar çok sıcak olursa o kadar çok yarayı iyileştiriyordu sanki. Önce ani bir acı saplıyor daha sonra hafif bir sızı bırakıyordu arkasında. Su giderinde daire çizerek akıp giden sulara baktım. Yaklaşık bir aydır bir yokuşu çıkmaya çalışıyordum, Kyungsoo ile birlikte. Yokuş çok dikti ve biz çok yorgunduk. Çok düşmüştük, dizlerimiz çok kanamıştı ama sonunda yokuşu çıkıp düzlüğe ulaştığımızda el eleydik.
O gün Kyungsoo'nun sesini duyduğumda siyaha boyanmış dünyam altın ipliklerle sarılmıştı. İplikler göz kamaştırıcıydı. Kyungsoo'nun boynuna dolanan kollarımı açmam için kendimle savaş vermem gerekmişti. "Öldü." demiştim ona yerde yatan üvey babayı göstererek. "Ay ışığı artık daha parlak." Sonrasında bir polis arabasının arka koltuğunda, Kyungsoo'nun dizlerinde uykuya dalmıştım.
Rüyamda elimde bir cam vardı, farklı yansımaların bulunduğu parlak bir cam. Elimi açıp kapattığımda yansımalar gitmişti, cam paramparçaydı ama elimde tek bir çizik bile yoktu.
Sıcaklık dayanılmaz olduğunda suyu kapattım. Kabinin içi buharla kaplanmıştı, çıkmadan önce buğulanmış cama bir ay resmi çizdim. Saç kurutma makinesinden çıkan sesin arasında telefon sesini zar zor duyabilmiştim. "Efendim?" dedim yeşil tuşa dokunduğumda.
Telefonumu iki gün önce kapının önündeki mavi bir kutunun içinde bulmuştum. Kutunun üzeri bir kurdeleyle süslenmişti, fiyonk şekli Kyungsoo'nun yaptığı tarzdaydı. Telefonu elime aldığım an çalmaya başlamıştı. Aramayı cevapladığımda Kyungsoo'nun sesi kulaklarımı doldurmuş, "Sözümü tuttum." demişti bana. Buluştuğumuzda ise boynuma tekrar bir kolye takmıştı, meşalenin alevleri eskisinden daha parlaktı.
"On dakikaya geliyorum yanınıza." deyip telefonu kapattım. Üzerimdeki devetüyü rengi elbiseye uygun bir çantaya telefonumu, cüzdanımı ve masamın üzerinden aldığım birkaç eşyayı tıkıştırdım. Aşağı indiğimde Kyungsoo ve Joon Myeon taş kâğıt makas oynuyordu. "Kazananın ödülü ne?" diye sordum yanlarına yaklaşırken.
"Ödül yok. Kaybedene ceza var." diye cevapladı Joon Myeon. "Ceza?" Kyungsoo'ya baktım. İkisi de kâğıt yapmıştı. "Tüm günü seninle geçirme cezası." Konuşan Joon Myeon'du. "Biraz önce öğrendim. Bugün sadece randevuya gitmeyecekmişsin." Tekrar ikisi de kâğıt yaptı.
"Bugün kuaföre ve alışverişe de gidecekmişsin." diye ekledi. Eve geldiğimde banyodaki makasla saçlarımı düzenlemiştim ama daha düzgün olsun istiyordum hem de aralardaki sarı renkleri değiştirecektim. Dün gece telefonda bu konudan Kyungsoo'ya bahsettiğimde "Mor renk saçlarına canlılık katacaktır." demişti.
Fena halde bozulmuştum. Çantamla Joon Myeon'un koluna vurdum. "Pis!"
"İstemiyorsanız gelmek zorunda değilsiniz!" Sinirle yürümeye başladım. Birkaç adım sonra ikisi de yanımdaydı. Hatta Joon Myeon omzumdan çantamı alıp koşmaya başlamıştı. Ben onun peşinden koşarken Kyungsoo bize gülüyordu.
"Yoora!" Kyungsoo'nun sesiyle geriye döndüm. Yüzü kutuların arasında kaybolmuştu, ayakkabıları ve çantaları o taşıyordu. Diğer şeyler ise Joon Myeon'daydı. Üstteki kırmızı kutuyu aldığımda Kyungsoo'nun yüzü ortaya çıktı. "Efendim?" dedim sesimin normal çıkmasına dikkat ederek.
"Su içmem lazım." Terlemişti ve birazdan bayılacak gibi duruyordu. Joon Myeon araya girdi. "Benim de tuvaletim geldi." Gözlerimi kısıp Joon Myeon'a baktım.
"Bir şey yiyip içmedin, iç organlarını mı işeyeceksin?" Karşımdaki ikili bu sabah, minik şeytanlarımın gururunu kırmışlardı. Arkamı dönüp yürümeye başladım. Kyungsoo "Nereye gidiyoruz?" diye sorduğunda "Bu katı üçüncü dolanışımızda köşede bir takı mağazası görmüştüm. Oraya." Minik şeytanlarım mızraklarını yere vurmaya devam ederken mağazanın kapısından içeri girdim.
Finalden bir önceki bölümü nasıl buldunuz? Yarın güzel bir finalle The Moon'un kapanış sahnesine hepinizi bekliyorum <3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Moon | Do Kyungsoo
FanfictionAy gökyüzündeki yerini aldığında tüm gerçekler ortaya çıkar. 24.09.2016 Kısa Hikaye İçinde #9 The Moon |@Balaccie| Tüm hakları saklıdır.©