Buzdolabını açıp birkaç tane domates ve biber aldım. Domateslerin kabuğunu soymak tam bir işkenceydi. Küçük tavaya biraz yağ damlatıp doğradığım biberleri tavaya boşalttım. Domatesleri de koyduktan sonra bir bardak su ve baharat ekledim. Baharatların yoğun kokusu mutfağı ele geçirmişti. Saate baktım, Kyungsoo'nun dönmesine bir saat kalmıştı. Bayan Do bugün bir davete, Kyungsoo ise ders çalışmak için kitap almaya gitmişti. Oradan da bir arkadaşına uğrayacaktı.
Ocaktan aldığım tavayla masaya doğru ilerlerken ayağım halının kenarına takıldı. Tava elimden uçtu. Acıyla doğruldum. Karşımdaki perde kıpkırmızıydı. Olamaz! Bir tava sos haddinden fazla yeri kırmızıya boyamıştı. Beş dakika sonra yokuşun başındaki marketin girişindeydim.
Marketten dönerken nefes nefese kaldım. Elimdeki poşetlerin ağırlığı her adımda daha da artıyordu.
Üzerime yeni bir önlük geçirip perdeyi kornişten çıkardım. Banyonun yanındaki küçük odada çamaşır makinesini bulduğumda gözlerim yaşarmıştı. On beş dakika sonra tüm kırmızılıklar gitmiş, yerini beyaz parlaklıklar almıştı.
Paketten çıkardığım hazır yemeği tencereye koydum. Paketin arkasında yazdığı gibi üzerine biraz yağ ekleyip karıştırdım. Kapıdaki anahtar sesini duyduğumda yemeği masaya koyuyordum. Aceleyle hazır yemeğin paketlerini çöpe tıkıştırdım.
"Beğendin mi?" Kyungsoo'nun cevabını beklerken bir yudum su içtim. Endişeyle bardağı sıkıyordum. "Evet. Çok güzel olmuş." Gelen rahatlıkla gülümsedim. Masayı beraber topladık, çok uzun sürmemişti.
Gün beyazın ve grinin tonlarını giyinmişti. Kargalar siyah kanatlarını açmış gökyüzünde süzülüyordu. "Çok ses çıkarıyor." Kyungsoo'ya en çok ses çıkaran kargayı işaret ettim. Karga bir kez daha gaklayıp en yakındaki ağaca kondu. Dal karganın ağırlığıyla sallandı.
"Kargalar zeki hayvanlardır." dedi Kyungsoo. "Olabilir ama bu gürültücü oldukları gerçeğini değiştirmez." Karga bana itiraz edercesine tekrar gakladı, ağaçtan uçtuğunda siyah bir tüyü havada süzüldü. Ellerimi açtım, parlak tüy tam avcumun içindeydi. Parmaklarımın ucunda çevirdim. Parlak ve yumuşak. Bir karga tüyü olduğuna inanmak zor.
Tekrar yürümeye başladık. Yokuşun sonundaki yüksek binalar yıldızları yutuyordu. "Sana bir şey söylemek istiyorum." Elimdeki tüyü çevirirken söyledim. "Seni dinliyorum o halde."
"Bugün yediğimiz yemek hazırdı, kendim yapmadım." Bir şey söylemesine müsaade etmeden tekrar konuştum.
"Aslında kendim yapmıştım, çok güzel bir sos hazırlamıştım. Spagetti ocakta haşlanıyordu. Ama sonra ayağım halıya takıldı ve tavadaki tüm sos perdeye ve duvarlara saçıldı. Markete koşup temizlik malzemeleri aldım, hazır yemekler bana reyondan göz kırpıyordu. Hem zaten elli dakika içinde mutfağı temizleyip tekrar yemek yapamazdım. Sana çok güzel bir yemek yapacağımı söylemiştim, biliyorum." Kelimeler ağzımdan birden ve topluca çıkmıştı.
"Özür dilerim." diye ekledim yüzüme masum bir ifade takınıp ona bakarken. Yüzünde şaşkın aynı zamanda sırıtan bir ifade vardı. "Hepsini biliyorum." dedi. "Arkadaşımı bulamadığım için erken döndüm. Yokuşun başında seni fark ettim, markete doğru koşuyordun. Hazır yemeklerin önündeki kararsızlığını, yüzündeki endişeyi, poşetleri taşırken aldığın kesik nefesleri... Hepsini gördüm. Mutfak dolabının kapağında kalan sosu, çamaşır makinesine tıkıştırdığın perdeyi ve çöpteki kutuları da. Hepsini." Yanaklarım bugünkü domateslerden daha kırmızı olmalıydı. Kyungsoo beni kendine çekti, yüzümü göğsüne sakladım.
Anahtarı yuvasına sokup çevirdim. Çıkan tok ses apartman dairesinde yankılandı. Elimle duvarı yokladım ve ışığı açtım. "İçeri gelsene." dedim kapının kenarında duran Kyungsoo'ya. O içeri girdiğinde ışıklar söndü ardından demir kapı çarparak kapandı.
Tırırırım. Biraz heyecan hiç fena olmaz diye düşündüm. ^^
Medyadaki fanart AESTIVANOX'a ait.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Moon | Do Kyungsoo
FanfictionAy gökyüzündeki yerini aldığında tüm gerçekler ortaya çıkar. 24.09.2016 Kısa Hikaye İçinde #9 The Moon |@Balaccie| Tüm hakları saklıdır.©