Bölüm 11 / Koridor

633 114 99
                                    


Multi: Subliminal

- Hatırlatma -

Yapının duvarlarındaki jiletli teller daha ürkütücü bir atmosfer yaratıyordu. Devasa duvarlardan içerisi gözükmüyordu; bu ürkmeme yetmişti. Dışı böyleyse içi kim bilir nasıldı?

Lanet olsun! Beni nasıl bir yere getirmişlerdi?!!

Bana yapabileceklerine karşın  kendimi yolculuk esnasında hazırlamıştım. Lakin böylesine tehlikeliyim  diye bağıran bir yapı göreceğimi tahmin etmiyordum.

Toprak yoldan sonra, kaybolup buraya ulaşanlar arkasına bakmadan geri giderlerdi. Böylelikle gizli sayılabilecek bir yerdi.

Benim için kötüydü. Büyük ölçülü tehlike altında, jiletli telleri atlatabilecek kıyafetlerim olmamakla birlikte fazla sayıdaki gözcüleri atlatamazdım.

Tabi buraya girersem istediğim cevapları alana kadar çıkmazdım. Bir hiç veya ölümüm uğruna bu yapının içine girecektim. Hamle sırası karşı tarafın olduğundan, elimden sadece beklemek geliyordu.  Hamle sıramı beklemek...

" Etkileyici bir yer, içeriye girmek için sabırsızlanıyorum. " dediğimde ağzıma acı biber sürseler iyi olurdu. Çünkü ziyadesiyle sabırsızlanmıyordum.

Yiğit'in bunu bilmesine gerek yoktu. İlettiği güç gösterisinin bende hayranlığa dönüştüğünü görmek eminim onu bozguna uğratırdı.  Tabi karşımdaki Yiğit olmasaydı...

Yiğit, sözlerime tepkisizlikle cevap verse de içinde bir yerlerde hala gösterinin bitmesini istemeyen bir aktör vardı. Belki de sadece konuşmayı sevmiyordu.

" İçeriye girdiğinde çıkmak istemeyeceksin. " dediğinde kulağa lunaparkımsı bir yerden bahsediyor gibi geliyordu. Tabi yüzünde o alaycı ifadesi olmasaydı.
O alaycı davranıyorsa bende öyle davranırdım.

" Bu harika! 5 yaşımdan beri kalede prensini bekleyen bir prenses olmak istiyordum. " Gözlerime 5 yaşındaki bir kızın masumluğunu katıp ellerimi çırptığımda " Fırsat ayağıma geldi. " dememle birlikte aynı masumluk, overlok makinesi geçen yoldaki bezginliğe dönüşüp Yiğit'i sardı.

Yüzünü yavaşça başka tarafa çevirdi. Evet, sanırım bana bir kaç cümle tahammül edebiliyordu. Ne kadar ayıp bir davranış. Ben ki, onu dinlemek için buralara kadar geliyorum; o başını başka taraflara çeviriyor. Neyse ilerde bunun hesabı da illaki sorulurdu. Hamle sırası bana geçtiğinde...
Önceliğim Yiğit Beyin benimle ne karın ağrısı olduğunu öğrenmekti.

Kaleden farksız yapıya daha da yaklaştığımızda, görkemli yapının büyük siyah kapısı ardına kadar açıldı.  Beynimdeki merak tomurcukları sorularına yanıt bulmak için sırayla filizlenmeye başlamıştı bile.

Aracımız içeriye girdiğinde birbirinden gösterişli arabaların dört bir yanı sardığını gördüm. Bir otoparkın içerisindeydik. Zırhlı, spor, ticari her tarz aracı görmek mümkündü. Asıl şaşırtıcı olan fazla olmalarıydı. Tahminen ikiyüzü geçik araç vardı. Bu demek oluyordu ki; içeride en az ikiyüz kişi olma ihtimali vardı.

Şoförün aracı park etmesiyle Yiğit yavaş adımlarına karşın tüm heybetiyle kapımı açtı. Bir anlık Kibar bir adammış diye düşünmeye yeltenmişken kolumdan kavranıp araçtan dışarı çekilmemle düşüncemin yerini çorak topraklar aldı.

" Kendim de inebilirdim. " dediğimde fazla güçlü eliyle kolumu sıkıp büyük otoparkın ucundan zorla görünen kapıya doğru ilerlemeye devam ettik. Bulunduğum durumu garipsemiyordum. Ben, avucunun içerisindeki bir esirdim ve rolümü elimden geldiğince iyi yerine getirecektim. Bırak benili tavırlar içerisine girmeye gerek yoktu.

Nefesimde Gizli | #Wattys2016Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin