4.Bölüm
Başım dönüyor midem bulanıyordu, dünyam kararmış gibiydi. Nefes alamıyordum, indiğim merdivenleri dövercesine adımlar atıyor ama sert adımdaki ses yüzüme vurulmuş tokat gibiydi. Annem haklıydı gerçekten de haklıydı. Acele karar vermişiz belli ki daha doğrusu ben karar vermişim. Aceleci olmakta anlamsızmış istekli olmakta, her şey mükemmel olsun diye detaycı davranmakta.
Odadayken sıcak geldiği için bağladığım tokayı bir çırpıda kafamdan sökercesine asılıyorum. Yere fırlattığımda annem yine "Sorun ne Roxen, konuş benimle."diyor.
Tanrım ben gerçekten nasıl bir aptalım, bunca zamandır nasıl görememişim.
"Ne oldu?"
"Ne mi oldu? Ben aceleci davranıyormuşum, beni kırmak istemediği için bir şey diyememiş! Ona gelip nihayet fikrini sorduğum için teşekkür etti. Şımarık velet ne olacak!"
Söylediklerim yüzüme bir kez daha çarpıyor bir kez daha karşısında durmuş aynı şeyleri işitmenin zavallılığını yaşıyorum.
"Bunda bu kadar büyütülecek bir durum yok hayatım."
"Yok mu? Ona bitti dedim anne,"derken arabaya varmıştım "Şu an senin değil Logan'ın peşimden koşuyor olması gerekirdi!"derken elimle kapıyı kıracak kadar sertçe açıp savrulmasına neden oldum.
Karşımda dururken zorlukla soluyordu ve nefesi teklerken "Bak o konuda haklısın ama yüzük hala parmağında."dedi rahatlamış şekilde "Seni buraya kadar getirip bir fiyaskoya sebep olmak istememiştim, hayatım."dedi ve gerçektende gözleri hüzünlü bakıyordu, burnu pembeleşmişti.
"Yüzüğü atmayı göze alamadım."
"O da seni kaybetmek istemiyor aceleci bir kararın sonucu korkunç bir boşanma olur, bu yüzden sakinleş."
"Eve gidelim,"dedim tartışmak istemiyordum. Boğuk bir sesle "Lütfen."diye de ekledim.
Bir şey demedi ve vazgeçti, sürücü koltuğuna döndü ve içeri bindiğinde telefonum çalmaya başladı. Sessize alıp koltuğa geçtiğimde pembe parıltılı telefon kabı görünecek şekilde bacaklarımın üstüne bıraktım telefonu. Hala titriyordu ve artık iş kendimle mücadele etmeye geldi. Açmayabilirdim, açmayacaktım. Bir telefon ile yumuşayacak kadar kolay görünemezdim.
Kırmızı ışıkta durduğumuzda annem birkaç kez konuşmaya çalıştı ancak benden tepki alamayınca vazgeçti ve eve gidene kadar tek kelime etmedi.
Ormanlık patikadan yukarı çıkarken iki kıvrımlı araziden sonra demir kapının önüne geldik. Evi çepeçevre saran duvarların ortasında ki ihtişamlı kapı iki yandan açıldı ve geçerken "Teşekkürler."dedi kapıdaki güvenliğe.
Bahçede ki fıskiyenin yanında ki boşluğa arabayı park ettiğinde onu beklemeden aşağı atladım. Verandaya kadar bir çırpıda gitmişken birden aklıma evin boş olmadığı düştü. Demeye kalmadan da ben veranda merdivenine adımımı koymuşken içime yumruk kadar düşen sıkıntının kaynağı kapıyı açtı. Ne oldu sorusu gelmeden önce Teresa ve Jenny patlak gözlerle yüzüme bakıyordu.
Kutsal soru geldikten sonra benden cevap alamayınca birde omzumun üstünden geri de duran anneme bakıp tekrarladılar.
Ortalarından geçtim. Şımarık aynı zamanda da bu aralar huysuz kız olarak görünmek istemiyordum, hele ki Teresa kendimi bildim bileli çocukluktan beri arkadaşımdı. Yine de istemesem bile öyle göründüm, merdivenleri çıktım, şarap rengi kapımı açtım ve gürültü ile kapatıp altın rengi anahtarı çevirip kilitledim.
Telefonu makyaj aynasının üstüne bırakıp yatağıma oturup biraz sakinlemeye çalıştım. Sırt üstü uzanıp standart bunalım havasının son gereğini de yapıp elimle saçlarımı yakaladım.
Burnumdan nefes aldım ağzımdan nefesi gürültülü şekilde verdim ve on beşinci seferde bunu yaparken başım dönmeye başladı.
Hala titriyordu telefon ve kendimle olan mücadeleyi kazandığımı düşünüyordum. Eve kadar dayanmıştım, şimdi de açtığımda konuşmayacak sadece onu dinleyip yüzüne kapatacaktım.
Ok gibi fırladım, telefonu kaptım ve kulağıma dayayıp bekledim.
"Roxen, lütfen kapatma, tamam mı?"
Cevap verme. Dudaklarımı birbirine sıkı sıkı bastırırken sağ ayağım benden bağımsız ritim tutuyordu.
"Oradasın dimi?"
Her kim ki telefonu açarsa benim derdi, ben olmalıydım ki burnumdan soluduğum gürültülü nefesten başka bir şey ona ulaşmıyordu.
"Bak, gerçekten beni yanlış anladın. Ben ayrılalım demedim ki, böyle bir şeyi düşünmem bile. Sadece erteleyelim, yaz düğünlerini sevdiğini kendinde söylemiyor muydun? Çok değil sadece birkaç ay."
Kasımdayız, Haziran olmasına daha yedi ay var demedim, bunu kendi iç sesimde haykırdım o ayrı. Dudaklarımı kemirmeye başladığımda o gayet sakindi hatta neredeyse evet diyeceğimden bile emindi.
"Senin pişman olacağın bir şey yapmanı istemiyorum hepsi bu. Kendini hazır hissettiğinde bunu yapmamız daha doğru değil mi sence de? Cevap vermeyeceğini bilseydim bunları yazar sana postayla yollardım, Tanrı aşkına Roxen bir şey der misin?"
Kendini hazır hissettiğinde mi? Ben hazırım zaten!
"Pekala, seninle savaşmayacağım,"dedi yarım dakika bekledikten sonra "Sonra yine arayacağım, şimdi kapatmam lazım."dedi.
Kapattı.
Telefonu fırlatma, telefonu fırlatma...
Sakince yerine bırakıp hırsımı makyaj masasının önünde duran küçük sandalyeden çıkarttım.
![](https://img.wattpad.com/cover/85445939-288-k731654.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
⚜Son Bir Kez⚜
Romance*. *. *. *. *. * "Hiç şansın yok." "Bu teklif değildi." "Teklifti." "Kırmızı sevmem." "Bende yalan konusunda iyiyimdir, özellikle de gözlerini üstümden alamayanlara karşı." "Bak tatlım benim prensiplerim var." "Neymiş onlar?" "Ben aşık olmam aşık ed...