Vergil'in dairesine yürürken telefonum çalıyordu ama aldırmadım, göz ucuyla Diana'nın aradığını görüp gülecektim ki Roxy yazdığını görünce çarpılmışa döndüm. Yutkunduğumda Clint yanımdan çantayı sırtlanmış geçiyordu. Bana dik dik baktı ve parmağıyla anlıma serçtçe vurdu.
"O suratta ne öyle?"
"Pek bir açıklaması yok, Tanrı vergisi."
"İfadenden söz ediyorum."
Telefonu cebime koydum ve "Heyecanlıyım."dedim.
"Belli oluyor."
"Kapat çeneni, Clint. Hadi hızlı yürü biraz."dedim ve sırtından onu daha hızlı merdivenleri çıkması için itekledim.
Kapıya geldiğinde Vergil çoktan içerideydi ve koridoru kolaçan ediyordu. Eliyle girmemizi işaret ederken pervane gibi sallıyordu sağ elini, ben geçerkende omzuma vurdu.
"Ay lanet,"dedi Clint eliyle üstünü aramaya başlayarak "Telefonum yok."dedi telaşla.
"Bu parayla kendine bir dükkan satın alırsın."
"Özel fotoğraflarım var."dedi Clint telaşla.
Yüzümü buruşturup dilimi çıkarttım ve "Iyk! Senin mi?"dedim.
Yanımdan geçti ve "Hemen geliyorum."diyerek koşar adımlarla çıktı.
"Arabada düşürmüşsündür,"diye sesledi Vergil arkasından "Bu kadar abartma."dese de Vergil, Clint onu duymadı.
Sonrasında eğildi, çantanın fermuarını açarken bana baktı ve "Nereye bakıyorsun öyle?"dediğinde yana çekildim hemen ve köşede duran boş sırt çantasına uzandım.
"Üzerinizde nasıl bir izlenim bıraktım merak etmeye başladım."dedim tiksintiyle.
"Kusura bakma, Brad. Ama çok parlaksın. Hatta fazlasıyla parlak."
"Daha parlak birşey görmek ister misin?"
Tam ağzını açacakken çeketimin içinden çıkarttığım enjektörü boynuna yerleştirdim.
Soluğu boğazında düğümlendiğinde haznede ki tüm uyuşturucu sıvıyı bir seferde boşalttım ve "Görüyor musun? Parıldayan yıldızlardan söz ediyorum."dedim.
"Seni oros-"derken kafasına tabancamın arka kısmıyla sertçe geçirdim. Yere yığılıp kaldığında "Ağzın çok bozuk."dedim.
Kapının yanına geçtim, sırtımı duvara dayayıp sabırlı bir bekleyişin ardından kocaman adımlar yankılanmaya başladı. Elimde ki çantayı bacaklarımın arasına koydum ve Clint'in cep telefonunu deri montumun iç cebinden çekerken Tony'nin aramalarını gördüm.
"Kahrolası telefonu resmen şeytan alıp götürmüş."
Kapıyı açacakken ben hızlı davrandım ve "Seni budala, telefonunu mu arıyorsun?"diye yüzüne tuttum telefonu.
Ağzı açık bir oh çekti ve "Tanrıya şükür."diyip telefona yapışmasıyla beraber anlının ortasına gelecek sağlam bir kafa yapıştırdım. Tökezlediğinde hemen yumruk attım ve sanırım burnu kırıldı. Düşmeden önce yakasını tutup onu bir süre askıda tutarım diye düşünsem de o kadar ağırdı ki beni de beraberinde aşağı çekti, bir dizimin üstünde durup eğildim ve ikinci iğneyi de gelişi güzel boynuna yerleştirdiğimde pek anlamlı şeyler söyleyemedi.
İki kere Brandon dediğini duyar gibi oldum, mırıldanıyordu daha çok.
İşini kolaylaştırıp derin bir uykuyu eski dostuma çok görmediğimden aynı şekilde tabanca ile kafasına vurdum. Pestile dönmüş bedenini ayaklarından yakaladım ve sürüyerek içeriye çektim.
Vergil ile yan yana yatmaları için hizaladım, uyandıklarında keşke yüzlerini görebilseydim.
Gidip çantayı kapının kenarından aldım, paraları bir bir kontrol ettikten sonra sırtıma taktım çantamı. Apartmandakiler bir şeyden huylanmadan koridora çıkıp kapıyı da yavaşça örttüm.
Merdivenleri inip arabaya geçmeden önce arka koltukta herhangi bir sürpriz ile karşılaşmak istemediğimden bagaja kadar kontrol ettim önce. Sonrasında sürücü kısmına geçip kontağı çalıştırırken bir oh çektim. İşte şimdi zafer tam anlamıyla tatlı geliyordu.
Bir melodi yakalayıp ıslık ötürerek el frenini indirdim, telefonuma bir kez daha baktım. Tek bir cevapsız arama...
Geri aradım, bekledim, bekledim.
Gerçi niye bekledim onu da bilmiyordum. Sonuna kadar dayanmayıp tam çekecekken "Efendim?"dedi.
"Beni arayan sensin."
"Nereye gidiyorsun? Annen bir şeylerden huylandı. Veda etmeyecek misin yani?"
"Maalesef canım, çok sağlam bir işe giriştim ve artık önüme bakmam lazım. Eğer geri dönersem..."dedim ama fazla konuşmak istemeyip durdum.
"Ne olur?"derken sesi kısıldı.
"Bilemiyorum, o yüzden tek başıma gideceğim. Geri dönersem iş çok uzar, birkaç arkadaşım beni arıyor ve pek misafirlikten anlamazlar. Çok kabalar ve diğer yandan veda etme kısmından hoşlanıyorum diyemem, ayak bağından başka birşey değil.Hem ben oraya ait değilim, fıstık. Her gün biblo bebek gibi evin içinde gezinip arabayla kahve içmeye gidip duramam. Benim bir işim var."
"Ah, sahi mi? O işin adı neymiş peki?"
"Ne o? Gitmemi istemiyor musun? İstiyorsan gelip seni alırım kızıl, biraz gezmiş olursun. Tatil gibi..."
"Hayır!"
"Tahmin etmiştim."
"Sadece bana verdiğin sözü nasıl tutacaksın? Ha?"
"Bunun için Bay Koca Kulak ile gün geçirmem gerekmez ki! O benim kardeşim, istesem de istemesem de onu çok iyi tanıyorum. Azıcık kafamızda aynı çalışıyor, kurduğu cümlelerden bile asıl düşüncesini çözebilirim. Kafana takılan şeyleri bana mesaj atabilirsin, sana açıklamasını yaparım."
"Yani bu kadar mı? Ciddi olamazsın."
"Çok ciddiyim. Ha, birde unutmadan! Wanda'ya dikkat et."
"Wanda mı?"
"Evet, tam olarak o,"dedim sesinde ki inanmayan tona karşılık ciddileştim "Güven bana baş döndürücü olabilirim ama yanlayacağı kişiyi pek seçmiyor gibi. Beni görür görmez yanladıysa da bir başkası için süreyi bilemem, uzun ya da kısa sonuçta belli bir süre sonra Logan için de risk taşıyacak."
"Onca ofisinde ki kızlardan sonra-"
"Hepsini gördüm. Onlardan bir halt olmaz. Onlar benim kalemim. Logan daha bodur seviyor, tıpkı Wanda gibi. Lütfen alınma."
"Hiç alınmadım, ben bodur değilim."
Güldüm ve "Neyse ne, bunu bahane ederek bana veda etmeye çalışman çok hoş."dedim.
Kahkaha attı ve "İşe yarar birşey söylemeni ummuştum ancak sen bana fantazini anlattın."dedi.
"İster inan ister inanma fıstık, kardeşimi tanırım. Sen olmasan çoktan Wanda ile ilgilenmeye başlamıştı."
"Başından savmak için uyduruyorsun."
"En azından içine kurt düşürdüm değil mi?"derken otobana çıkmıştım bile.
"Belki."
"Kendine dikkat et, Logan'dan ayrıl ve daha iyisini bulmaya çalış."
"Ah, hadi oradan!"
"Görüşürüz, Roxy. İlla yüzüne mi kapatayım?"
"Roxy değil Roxen."
"Hayır, Roxy."dedim ve yüzüne kapattım.
Sövdüğünü duyar gibiydim.
Radyoyu açtım ilk çıkan şarkıya eşlik ederken yanımda ki koltukta duran çantaya bakıp bir kolumla koltuğu sardım ve "Çok eğleneceğiz, prensesim!"dedim. Arkasından da ufak bir kötü kahkahası.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
⚜Son Bir Kez⚜
Roman d'amour*. *. *. *. *. * "Hiç şansın yok." "Bu teklif değildi." "Teklifti." "Kırmızı sevmem." "Bende yalan konusunda iyiyimdir, özellikle de gözlerini üstümden alamayanlara karşı." "Bak tatlım benim prensiplerim var." "Neymiş onlar?" "Ben aşık olmam aşık ed...