Ruj

21 0 0
                                    


9.Bölüm
Tabiri yerindeyse Tony'nin yanına hoplaya zıplaya gittim. Arabayla bir yığın trafik kuralını işgal ettim, pis işlerini hallettiği harabe apartman dairesinin merdivenlerini dans ederek çıktım ve kapıyı ahenkli bir ritim tutturarak çaldım.
Kapıyı açtı, koyu siyah perçemleri anlına düşmüştü.
"Merhaba!"dedim ve omzunu tutup "En sevdiğim dostum nasıl?"dedim.
"Bağırma, hadi gir."
"Ne? Bu pireli yerde senden başkası yok ki."
"İçeri gir, bende ellerimi yıkayıp geliyorum."
"Elinle ne yaptın ki?"
"Hiç sorma, seninde bulaşman gerekecek. En azından bir süre."
Salona girdim. Bir süre etrafa bakındığımda musluk sesi geliyordu. Tony'e musluk sesi kesilmeden seslenmeyecektim. Ya ben görmüyordum ya da sahiden bir şey yoktu.
Eski püskü kanepelerin aralarına baktım. Diana'ya dair en ufak bir şey...
Garip bir cikleme sesi...
Sanki gülüyormuş ve sızlanıyormuş gibi. Bir de devrilme. Bir şey koltukta yan yatmış olmalıydı.
Önümde duran ikili koltuktan aşağı dehşet ifademle eğildiğimde mavi gözlü patates kafalı bir bebek bana bakıyordu. Ciklerken elindeki damak kaşıyıcısını ısırmayı sürdürdü.
"Aman Tanrım!"diye bağırdım.
Ellerini pantolonuna kurulayarak içeri giren Tony "Seveceğini biliyordum, nasıl ama?"dedi ve koltuğun etrafından dolanıp tekliye geçti. Bacaklarını önünde ki pufa uzattı.
"Nasıl mı?"
Övgü bekleyerek ellerini ovuşturup yüzüme parıldayan gözlerle baktı.
"Bu korkunç bir şaka olmalı."
"Ne?"
"Bebek mi? Sen bir bebek mi kaçırdın?"
"Diana'nın bebeği bu, sıradan bir bebek değil."
"Ah, Diana ne ara hamileydi?"
"Evlatlık edinmiş, üç sene önce. Gizli gizli ve nişanlısı bebekle beraber burada kalıyormuş. Birkaç adam yollayıp bakıcıyı uyuttum ve bebeği yüklendim. Diana o kadar rahat davranıyor ki henüz bu şehirden ayrılmadı."
"Neden?"
"Ney neden?"
"Diana ile de anlaşman vardı değil mi?"diye çıkıştım.
Omuz silkti "Eh, tabii ki. Ama sen daha çaresiz olduğun için senden daha büyük pay koparacağıma adım gibi eminim. Diana ben olduğumu tahmin etmeyecek bile."dedi.
"Evet, çünkü ben olduğumu sanacak!"
"O kısım maalesef biraz öyle oluyor. Bu yüzden o ensene çökmeden onunla anlaşma yapmam en iyisi. Beş on dakika sonra yokluğunu fark edip seni arayacaklardır. Gidip hemen onu halledeceğim, böylece kimse sana baskın falan düzenlemeyecek."
"Beş on dakika mı? Benim yaptığım ihtimali telaştan akıllarına gelmemiştir."
"Yani?"
"Yani mi? Bu kıçını tutamayan veledi bu işe karıştırman kadar saçma bir şey yok. Sevgilisini kaçırsaydın?"
"O kocaman adamı nasıl taşıyıp zapt edeceğiz söylesene?"
"Bir yolunu bulurdun, çocuk kaçırmakta ne?"
"Senin birisini öldürdüğünü de gördüm."
"Kendimi savunuyordum, aynı şey bile değil. Bu suç."
"Hırsızlık değil."
"İnsanlık suçu, çok yanlış, Diana tam bir kaltak olabilir ama bunu hak etmiyor."
"Şimdi de ahlak bekçisi oldun."
"Bu etik değil."
"Ahlaki değerlerden söz etmeye kalkışma, Brad,"dedi ve hışımla ayağı kalkıp parmağını bana doğru sallarken tavşan dişlerinin arasından tükürükler saçtı "Ben paramı alırım, ne pahasına olursa olsun! Çocuğu organ mafyasına götürmüyorum. Sadece Diana'yı biraz korkutup ona yol bırakmıyorum."dedi.
"Bunu bir çocukla yapamazsın, çocuk bile değil bebek."
"İşe yaramaz diyemezsin."
"Yarar ama bu şekilde değil, iğrenç."
"O halde çekilebilirsin, ailenin evine dön ve iyi çocuk gibi davranmaya devam et. Bir daha da benimle iş yapmayı hayal bile etme."
"Sana ihtiyacım yok, Tony. Senin bana ihtiyacın var, onca kazığına rağmen yanında kalan tek kişi benim."
"Evet, çünkü en az benim kadar taş kalpli ve sadece işiyle ilgilenen birisisin. Bu bir iş, bu bebeği de bilet olarak görmeni rica ediyorum. Şimdi onu al ve bir süreliğine saklayacak bir yer bul."
Daha fazla ters gidersem Tony'nin de ters gideceğini biliyordum. Bebekten garip sesler yükselmeye devam ederken kapıya doğru yürürken ceketini giydi.
"Bol bol bebek bezi al, mama ve pudra da lazım oluyormuş galiba. Ona en iyi şekilde bak."
"Bebeği nerede saklamamı bekliyorsun?"
"Arkadaşımın bebeği de. Mesela benim! Nasılsa senin hakkında herhangi bir şeyi net olarak annen bile bilmiyor."
Kapıyı açtığında "Benden haber bekle."dedi.
Ana kucağı bebeğin yanında duruyordu ve bebek küçük elleriyle kemerine uzanıp emmeye başlayınca "İnanamıyorum."dedim.
Diana doğruca boğazıma saldıracaktı. Eğer bu bebeği ona geri götürürsem de Tony beni canlı canlı kesmeye kalkar, tetikçilerden birisini beni öldürmesi için görevlendirirdi.
Kollarımdan kemerleri geçirdim ve bebeği kaldırırken kolları kopacak kadar inceydi. Tedirgin bir halde onu yerleştirdiğim anda yumuşacık elleri kirli sakallarıma yapıştı. Yanaklarımı kopartmaya kalkıştığında "Uslu bir çocuk ol, evlat."dedim.
Yanaklarını tutup ona baktım ve "Sanırım sana bir isim uydurmalıyız. Simon nasıl? Ya da Harry, çok mu standart? Michael? Daha da standartlaşmaya başladı. Frank nasıl? Ben sevdim. Frank! Hadi bakalım."dedim ve yürümeye başladım. Kapıyı açtım ve merdivenleri inerken söyleyeceğim yalanı sağlamlaştırmak için bir süre arabada bebekle oturdum.
O bana ben ona bakarken bu duruma geldiğime inanamıyordum. Herşeyi yapabilirdim ama bu değiş. Bu olmamalı.
Bu bebeği yanımda götürmek zorunda kaldığım için Tony'e kızmak bir yana kendimi nasıl bu duruma soktuğuma da hala inanamıyordum.
Şeytan Tony'di ve bir şekilde pabucunu ona ters giydirmeliydim.

* ~ * ~ *

"Alice sana bunu bıraktı öyle mi?"
"Çok acil şehir dışına çıkması gerekmiş, annesi ameliyat oluyormuş ve benden başka arkadaşı yok."
Ağzı açık duran annem bir bana bir kanepede oturan bebeğe bakıp durdu ve "Hayatım bu gerçekten garip. Senin çocuğun olmadığına eminsin değil mi?"dedi.
"Tabii ki de eminim anne, hiç bu kadar kendimi kaptırdığımı dahi hatırlamıyorum. Hem sadece birkaç gün..."
"Adı ne demiştin?"
"Frank."
"Bir bebek için korkunç bir isim desene."
Merdivenlerin köşesinden olanı biteni izleyen Wanda lafa karıştı.
"Alışveriş yapmamı ister misiniz?"dedi anneme.
"Hiç fena olmaz, canım. Sonuçta yemek yemesi ve sonra onları çıkarması gerek. Doğrusu epey de tatlı bir bebek,"dedi ve annem yanıma gelip kanepenin köşesine kıvrıldı. Yanaklarını sıkıştırıp "Kaç yaşında?"dedi.
Eyvah.
Tony'nin söylediğini hatırlamaya zorladım kendimi.
"Üç."
Kaşlarını kaldırıp" Daha küçük görünüyor."dedi.
"Annesi babası da minyon tipler."
Kucakladı bebeği ve çabucak aralarında bir bağ kurulduğunda telefonum cebimde titremeye başlamıştı.
Anneme öpücük yollayıp "Beş dakika sonra geliyorum, genç hanım."dedim ve yerimden fırlayıp telefonu açtım.
"Ne var?"
"Üç gün sonra takasa evet dedi, halloldu bu iş. Rahat olabilirsin, bebeğe iyi bak yeter. Öldüreyim deme."
Telefonu tamam dedikten sonra kapattım. Bir türlü rahat değildim. Wanda alışveriş için dışarı çıktı, annem dizinde bebeği hoplatıp duruyordu ve ben kazananın Tony'den başkası olmayacağı hissine kapılmıştım. Bir şekilde beni de orada atlatıp tüm paraya kendisi konacaktı besbelli. Daha önce yapmadığı şey değildi. İyi bir plan yapmam gerekiyordu.
Telefonu kapatıp çeneme vurarak annemin abuk sabuk seslerine rağmen hesap yapmaya çalışıyordum. Kendini kaybetmiş torun istediği gibi bir yığın zırva içinde kapının çaldığı güçlükle duydum.
"Yakışıklım, kapıya bakar mısın?"
Gönülsüzce kapıya gittim. Logan gene bir şeyini unuttu kesin diye içimden geçirdiğimde Roxenna bana bakıyordu. Gülümserken ellerini siyah ceketinden içeri yerleştirmişti.
"Merhaba."
"Sana öğrendiğimde haber veririm dedim."
Omuz silkti ve "Yapacak daha iyi bir işim yoktu, bende uğramaya geldim."dedi.
"Beni görmeye geldin yani."
Göz devirğ yalanlamak üzereyken "Kim gelmiş?"dedi annem.
"Ufak tefek bir şey ve adının Roxenna olduğunu söylüyor."
"Komik değilsin."
"Ben ateşliyim, karizmatik ya da cazibeli. Sen seç."
"Uyuza ne dersin?"
"Bunu genelde cazibeli yerine kullanıyorlar. Lütfen, kapıda dikilme de içeri geç bodur."
Ceketini almam için kollarını iki yana açıp bekledi.
"Sen bana resmen asılıyorsun ama..."dedim.
Uzanıp ceketin kollarını yakaladım ve çekmeye başlarken saçlarından dağılan değişik bir koku duydum. Temiz ve çiçeksi bir koku olduğu kesindi ama kokular ile her erkek gibi aram felaket olduğu için çiçek kokusu diyip geçtim. Yine de bir kez daha alışımda şüphesiz ona ait olduğunu yine anlayacağım kadar net.
Dağınık kırmızı saçları ceketin içinde ki beyaz kazağın üstüne döküldü.
"Teşekkür ederim."
Bir şey demedim. O da şaşırdı buna ve bir süre gözlerime baktı.
"Rica ederim demen gerek."
"Ondan."
Güldüğünde köpek dişlerinin sivri olduğu gözüme çarptı, düzgün ve sıralıydılar. Geçen seferkine göre de daha koyu bir ruj kullanmıştı.
"Neye bakıyorsun?"
Yalan söylemedim.
"Rujuna."
Tek kaşını kaldırıp "Neden?"dedi.
"Bana asılmayı kes tamam mı? Kardeşime ihanet edemem."dedim.
Salona çevirdi rotasını. Bende kollarını göğsünde kavuşturup beş dakika içinde tüm hikayeyi annemden dinleyip bebeği severken en az annem kadar kendinden geçen Roxenna'yı izledim.

⚜Son Bir Kez⚜Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin