1.Bölüm
Arabanın en ön koltuğunda oturmuş sürücü koltuğunda yine en asık suratıyla duran arkadaşımın arkadaşı olan hiç hoşlanmadığım mecburi arkadaşıma bakıyordum. O ise dümdüz karşıya, durumun ciddiyetinin farkında bile değildi. Farkındaydım, biraz kadın gibi mızmızlanıyordum yine de haksızdım diyemem. Belimde büyük bir delik vardı ve o bunun bir sıyrık olduğunu söylemekte inat ediyordu.
İçime bir bulantı gelmeye başladı, burnumdam aldığım nefes bile kan kokuyordu.
Havluyu aralıklarla kaldırıp kan lekesine bakıyordum ve her kaldırdığımda iyice kırmızılaşıyordu. Kan görmekten nefret ettiğim için bunu bir kez daha yapmadan başımı geri attım.
İnleyip durduğumda "Çok mızmızlanıyorsun."dedi yine.
"Kapat çeneni, Clint. Canım yanıyor."
Eliyle direksiyona yavaşça vurup "Bir kerecik olsun bir aksilik çıkmasa."dedi.
"Hepsi Vergil'in yüzünden, kesin tuvaleti gelmiştir."diye salladım, çoğunlukta olduğu gibi huysuz görünmeye çalıştım. Bunu söyler söylemez yan gözle baktım, sahiden de gelmelerini bekliyordu. Eğer yanılmıyorsam kafasında soru işareti yoka benziyordu.
Dayanamayıp havluyu kaldırdım ve dişlerimin arasından nefesimi zorlukla verdiğimde "Hastaneye mi gitsek?"dedim.
"Buradan ayrılmamızı söyledi."
"Ah, evet o yüzden Tony evde oturmuş televizyon seyrediyor. On iki kez aradım, artık bence kafama göre hareket etme hakkı doğmuş olmalı."
"Tekrar söylüyorum-"
"Hastaneye gideceğim!"
"Enselenmek için mi?"
"Ben daha hiç yakalanmadım, beni neyle suçlayacaklar?"
"Brandon-"
Kapıyı açtım, buz gibi soğuğa adımımı attığım dakika pişman olsam da bu işin dönüşü yoktu. Dolanıp Clint'in oturduğu yere geldim, kapıyı açtım ve kafamı içeri uzattığımda burnumun ucunun şimdiden kızardığını hissedebiliyordum, pembeleşecek tek yerin orası olmadığına da emindim.
"Şaka mı?"
"Arabamdan in."
"Pardon?"
"Araba benim, hayatında jip görmediğine eminim."
Ağzı açıktı, hapisteyken aldığı yara yüzünden dudağının kenarı açıldıkça daha da korkucu görünüyordu. Patlak açık mavi renkli gözlerini gözlerime diktiğinde hiç etkilenmedim, azıcık bile. Onu bu kar soğuğunda bırakabilirdim, kan kaybından öleceğime o donabilirdi.
"Tony bunu duyduğunda ne diyecek? Bir iş üstündeyiz ve-"
"Arabadan in, Clint. Bir, iki, üç..."diyordum ki elini kaldırıp "Merak ettim. Kaça kadar sayacaksın?"dedi.
"Dört."
"Neden?"
"Bir fark yaratmak için ve muhtemelen süre doldu."
"Peki süre dolunca ne yapacaksın?"dedi meydan okur şekilde.
"Çocuk musun sen?"
"İnmiyorum, o para dolu çantalar arka bagaja girene kadar inmeyeceğim. Nakitte ihtiyacım var hem de çok fazlasına, seninde öyle. Kadın gibi mızmızlanmayı bırak."
Nihayetinde olanlar oldu. Onu uyarmıştım.
"Tabancamı çekeyim mi?"diye sordum önce medeni bir şekilde.
İnanmadı. Eh, bende fazla ileri gitmek istemedim. Ensesini ceketinden sıkıca yakaladım ve tüm gücümle asılırken karnımda ki yara zonkladı, dudaklarımı sıktım ve hala yerinden kalkmadığı için "Zorluk çıkartma."dedim.
"Ikınıyor musun?"
Nereden baksan yüz kiloydu ve akıllıca bir şey bulmam gerekiyordu. Bu yüzden onu hazırlıksız yakalamak adına favori kısmından yakaladığımda bağırdı. Hatta gittikçe asıldığımda cikliyordu. Kolumu boynuna doladım ve asılarak onu aşağı indirdim. Yere yüz üstü düştü, kolları iki yanında açıkken dizimle sırtına bastım ve "Git ve bir tanesini seç,"dedim yolda park eden arabaları parmağımla işaret edip "Çok beceriklisin ya, senin için sorun olmamalı."dedim.
Çabucak sürücü koltuğuna geçtim ve kontağı çalıştırdığımda o gelmeden gaza bastım.
Arkamdan bütün aileme sirayet edecek küfürler yağdırsa da duymazdan geldim. Yol boyunca son ses açtığım radyoda ki parçaya eşlik ederek devam ettim. Dikiz aynasını indirip kaşımda ki kan lekesini ıslak mendille silmeye koyulduğumda kırmızı ışıkta bekliyordum ve cep telefonum arka koltuktan milyonuncu kez titriyordu. Ve en sonunda titreye titreye yere düştü. Bu kadar inatla arayan tek bir kişi olabilirdi, kör olasıca erkek kardeşim Logan. Her zaman ama her zaman ısrarcı, nerede duracağını bilmeyen ve kendini dinletene kadar sınırları zorlayan küçük kardeşim.
Islak mendili boynuma sürttüğümde bir yandan kırmızı ışığı kesiyordum ki tekrar titredi, göremeyeceğim kör bir noktaya gitmesin diye uzanıp aldım. Ekrana baktım, bir kez olsun yanılayım. Onu çok güzel tanımlayan emojiler içinde boku seçmiştim. Ve bilmem kaçıncı arayışınca açmadan önce saate baktım, tabii ki bunu bahane edip yüzüne kapatacaktım.
"Neredesin?"
Cevap vermek yerinde gaza dokundum ve arabaların peşine takılıp hastane neredeydi onu kestirmeye çalıştığımda "Sana sordum, Brad. Nerdesin?"dedi tekrar.
"Yataktayım, gecenin üçünde beni arıyorsun."
"Yalancı."
"Münasebetsiz."
"Kes, Brad. Seni niye aradığımı biliyorsun."
"Rüyanda mı gördün?"
"Annem sorup duruyor, yarın geleceksin. Sabahtan beri kadının telefonları açmıyorsun, ben aradığımda da açmıyorsun. Şimdi ne değişti?"
"Her zaman ilk seferde anlamıyordun, o yüzden ikinci kez söyleyeyim dedim. Düğününe falan gelmiyorum, babam bile gelmiyor. Onu arasana."
"Aynı şey değil-"
"Kapatmam lazım."
"Aklından bile geçirme."
Kocaman ve gürültülü bir öpücük kondurdum ahizeye. Telefonu yüzüne kapattığımda böğürtüsü telefonu kulağımdan çekmiş olmama rağmen geliyordu. Nihayet sustuğunda koltuğa doğru yumuşakça telefonu kaldırıp atmıştım ki bir şey oldu.
Aniden sağ yanımdan yediğim bir tokat ya da yan yan koşup duvara toslamışım gibi. Birden bire oluverdi, saniye bile sürmeden yan kapı koluma değmişti. Camların bir kısmı koluma saplandığında sesim çıkmadı, içime doğru bağırdım sanki. Diğer kapıya yapışık halde bir an karşı camda patlarken yeri ters gördüm. Bir tur daha attıktan sonra tekerleklerin üstünde duruyordum.
Yutkundum, airbag den fırlayan balonla bütün olmuştum. Beni koltuğa yapıştırmıştı. Ve bazı şeyler değişmez hala telefonum titremeye devam ediyordu. Sanırım Logan'ı engellemem gerekiyordu.
"Hay içine."dedim.
İnsanlar durmaya başladı, buraya doğru koşanlar, birbirine bağırıp durmasını söyleyenleri işitebiliyordum. Ama şu an önemli olan benim buradan çıkmam, yürüyebilmem ve arka bagaja ulaşmamdı.
Planı elime yüzüme bulaştırmak istemiyordum. Planda şuydu tabii. Clint, Vergil ve Diana birlikte çalışan ufak bir çetedeydik. Tamam çok ufak diyemeyeceğim ama en azından bizce ufak, hedeflerimiz hep daha büyüktü. Doğrusu arabanın kapıları arasında tost olmuşken hayatımın yarısından fazlasını geçirdiğim bu dörtlü ile yaşadıklarımda gözlerimin önünden film şeridi gibi geçmeye başlamıştı da. Yine de bu vicdanıma seslenmedi. Diana ile ikimiz çok etik olmayacak şekilde bu son işte dörde bölmek yerine ikiye bölmeyi tercih etmiştik sadece. Bu işlerden enselenen ve sabıka yiyen sadece Vergil ve Clint oldu. Clint bizle tanışmadan önce de sabıkalıydı, çok pis bir herifti onu harcadığım için gerçekten üzülmüyordum. Vergil için birazcık ama iki gece dışarı çıkıp parayı akıtmaya başladığımda onunda geçeceğine emindim.
Ben bu kavgayı çıkarmak ve dikkat çekmemek için Diana'nın ufak dediği bıçak yarasına razı geldim, ki elinin ayarı hiç olmadığı için belimi oymasına ben müsaade ettim, bu tamamen benim hatam. O ayarsızı suçlamak ne mümkün, Clint gibi abarttığımı söyledi o da. Sonrasında da şirketin güvenliğini temizlerken olduğunu anlattım, haliyle Clint'de Vergil'da bunu yuttu.
İçeriyi sakinleştirmekte yardım ettiler, Diana, Vergil'e Clint yardım ederken Vergil'i bir odaya kilitledi, paraları yüklenip bana verdi. Ben bagaja yerleştirmeye döndüğümde de Clint'e arabada beklemesini benim yaralandığımı söylemişti. Clint geri döndüğünde Vergil ile ikisini kalan işi halledeceğine ve bizim gözcülük yapacağımıza emindi, hiç değilse bana değilse de Diana'ya güveni tamdı.
Diana sırılsıklam aşık olduğu adını yine hatırlamadığım çocukla beraber parayı yüklenip buradan gidecekti. Ama eğer arka bagajda ki paralar ile yakalanıp hapse düşersem beni hapiste de bulur ve öldürürdü.
Özetle emekliye ayrılmamızın tek yolu bendim.
Kapıyı açtılar, çok şükür. Beni iki tane delikanlı dışarı doğru çekti.
"İncitmeyin beni."diye takılsam da gürültüden duymadılar.
"İyi misin evlat, bir şeyin yok ya?"diyordu üstüme eğilen bir adam. Babamdan büyüktü, yüzü buruş buruştu. Sadece ona dikkat edebildim ve ağzımda evet diye gevelemeye başlamışken bir de baktım ki arka bagaj açık. Kazadan olacağını düşündüm, ayaklandım ve hızlı adımlarla oraya gittiğimde beni durdurmaya çalışanların ellerini itekledim.
Çantalar yok ve bana vuran araba son sürat gidiyor. Sadece gördüğüm bir ense, arabayı tanımıyorum ama içindekinin Clint olduğuna kalıbımı basarım.
Taksi çevirip şu arabayı takip et diyemem, yoldan inmişlerden birisinin arabasını çalabilir miyim? Çalarım tabii.
Kimlik değiştirme konusunda Tony'nin ağzına biraz fazla bal çalmam gerekir ama trafik kameralarla izleniyor, bu iş onu da aşabilir.
En iyisi sağ tarafta ki tek katlı evlerin arka bahçelerinden bisiklet yürütmek.
Kimseye açıklama yapmadan arabadan telefonumu aldığım gibi seke seke ilerliyorum. Nihayet arkamdan söylenmekten yılıp kendi işlerine dönüyorlar.
Telefonu açıp çabucak hızlı aramaya aldığım Diana'yı ararken dört bir yanda bisiklet aramaya başlıyorum. Bu tenhalıkta ve saatte kimse beni fark etmezdi. Hoş bir araba da yürütebilirim ama hepsi bagajda kilitli olmalı.
"Ne oldu?"
"Vergil ne durumda?"
"Derin derin uyuyor."
"Clint işi uyandı, sen neredesin?"
"Çoktan eve dönüş yolundayım, nasıl uyandı?"
"Beni takip etti, arabama geçirdi ve çantaları alıp topukladı."
"O halde onun peşine düşeceğim, nereye gittiğini biliyor musun?"
"Hiçbir fikrim yok."
"Onu bulmaya çalışacağım."dedi ve kapattığında "Nasıl bulacaksın? Manyak."dedim kendi kendime. Telefonu kapatıp arka cebime attığımda aksaya aksaya devam ettim. Tam umudu kesmişken ıslak yolda bir gece lambasına arkamı dayadım. Derin derin nefesler aldığımda bacağıma ne oldu bilmiyordum, darbeden olmalıydı ve en kötü ihtimal aklımı çıkartıyordu. Bunun kötüsü olmazdı ama diz kapağım ile bacak aramı hissedemiyor olmam boğazımda yumru oluşmasına sebep oluyordu. Elimle dizimi yokladım, cimdikledim. Hala his vardı, darbeye dayalı bir şok geçiriyor olmalıydı bacağım kendi kendine.
Nihayet yürümek için adım atacakken çıkan rüzgarın hışırdattığı çalıların yönünde kafamı çevirdim. Evin arkasında ki pembe, çocuk bisikleti bana gülümsüyordu.
Ya bu ya hiç...
Koştum, kilidi bile yoktu, bu Barbie'li bisikleti çalmaya kalksan püsküllerini görüp vazgeçerdin.
Yola çıktım ve ıslak yolda bir kaza daha atlatmamak için fazla abanmadım, önce eve gidecektim. Evine giderdi, sonuçta bu beklemediği bir şeydi. Eşyalarını toplaması gerekirdi, hiç değilse pasaport ya da kimliğe falan ihtiyacı olurdu. Ya da çalıntı olmayan bir arabaya...
Telefon titredi. Logan ise sıkı bir küfür hazırlamışken Clint'in aradığını görünce kaç senelik telefonuma pimi çekilmiş bomba gibi bakmaya başladım.
"Alo?"dedim. En son eski sevgilim konuşmalıyız dediğinde telefonu bu tonda açmıştım.
"Ne yaptığını zannediyorsun, seni geri zekalı herif!"dedi.
"Küçük bir kızın duyguları ile oynuyorum, sen neler yapıyorsun?"
"Seni kahrolası, Brandon! Paralar nerede?"diye haykırdı.
"Beni öldürmeye çalıştın!"
"En yakın zamanda kesin bir sonuca da bağlayacağım, bana cevap ver! Paralar nerede?"
Kaşlarımı kaldırdım ve "Sen değil miydin?"dediğimde kedi yavrusuna dönüştüm, nereden baksan on santim bile olmayan bir gıdımcık freni parmağımın altına alıp hazırda bekledim.
Kalbim hem ağzıma doğru hem de başka yöne doğru harekete geçmişti, tansiyonumun düşüyordu. Ellerim buz kesti, gerçek olamaz diyordum. Tahmin ettiğim şey olmamalıydı, bu bana yapılamazdı. Cidden, yapılmamalıydı, iyi düşün iyi düşün iyi düşün!
"Aptal herif, seni öldürmeye çalıştım dedim ya. Bendim tabii kim olacak. Ama bu çantaların içinden kablolu iki telefon ile tomarla fotokopi kağıdı çıktı."
"Ne?"
"İçini açıp bakmadın mı?"
"Baktım."
Paraları görmüştüm, bu olanaksızdı.
O an kafama dank etti, Diana odada çantaları bana göstermişti. Eğilip açtım, fermuarı geri çektim, Vergil ve Clint koridordan geçtiklerinde bende peşlerine takıldığımda odadan bana başka çantalar vermişti.
Elimle anlıma vurduğumda küfrettim ve dengemi kaybetmekten ayaklarımı koyup yırttım. Belime gelen bisikletten de düşersem vay halime.
"Diana!"
"Diana!"dedi aynı şekilde "O sürtüğü öldüreceğim."dedi.
Ağlamak istiyordum, hafifçe çiselemeye başlayan yağmur da başarısızlığımın nişanesi olsa gerekti.
"Sende ava giderken av olmuşsun, şeker çocuk. Kendine o tiple bir daha iş yapacak sıkı adamlar bulduğunda beni de ara."dedi gülerek "Boyundan büyük işlere karışmışsın, Brandon. Bu ihanetini Vergil da unutmayacak. Senin için geleceğiz, tatlı zamanının keyfini çıkar."dedi.
"Bokumu ye, Clint!"dedim ve yüzüne kapattıktan sonra acısını çok pahalı telefonumdan çıkartmak yerine sükunetle telefonu deri ceketimin iç cebine yerleştirdim.
Bütün paramızı bu iş için ayırmıştık ve en son yine sıfır kaldığımda bir ay önce falandı ve mecburen garsonluk yapmıştım. Yine yapamazdım, bulaşık yıkayamazdım, hele paspas asla. Parmaklarımla şakaklarımı ovdum, an itibari ile iflas eden şirketten daha beter durumdaydım.
Püsküllü bisikletten indim.
![](https://img.wattpad.com/cover/85445939-288-k731654.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
⚜Son Bir Kez⚜
Romance*. *. *. *. *. * "Hiç şansın yok." "Bu teklif değildi." "Teklifti." "Kırmızı sevmem." "Bende yalan konusunda iyiyimdir, özellikle de gözlerini üstümden alamayanlara karşı." "Bak tatlım benim prensiplerim var." "Neymiş onlar?" "Ben aşık olmam aşık ed...