SO~19

929 37 13
                                    

Koyduğum şarkıyı açarak okumanızı tavsiye ederim...

Elimdeki bardağın düşmesiyle tüm gözler yerde paramparça olan bardağa bakarken Kuzey paramparça olmuş kalbime bakıyordu. Yere düşen bardağın kırıklarından daha kırıktı kalbim. Onarılması imkansızdı. O kadar küçük parçalar vardı ki çoğu gözle görünmüyor fakat eline batıyordu. Gözümden gelen birinci damla yerle buluşup kırık parçalara karışırken sanki onu takip eden bir çok damla da arkasından süzüldü. Son kez o kahverenginin en güzel tonu olan gözlerine baktıktan sonra yerimden kalkarak hızla koşmaya başladım. Nereye gittiğimi, nereye varmam gerektiğini bilmeden sadece koştum. Arkamdan gelen ayak seslerine aldırmadan koşmaya devam ettim taki kolumdan birinin tutup beni kendine kollarının arasına alana kadar. Bana sarılan kişiye bende sarıldım. Gözlerimden daha çok yaş akarken karşımdaki kişi bana daha çok sarıldı. Sesinden ve fiziğinden anladığıma göre bana sarılan kişi Gökhan dı. Sanki annesi bir bebeği sustururmuşcasına sürekli

"Şşşşşşş." diyordu. Evet belki kalbimi onarmıyor, kaybolan parçaları bulamıyordu. Ama elime batan parçaların bir kaçını elimden çıkarıyor beni sakinleştiriyordu. Gerçi ne kadar işe yarıyordu bilemiyorum. Sadece nefessizlikte nefes almaya çalışıyordum. Anlamadığım bu kadar fazla nefes alırken nasıl nefessiz kalırdı insan? Zor da olsa

"Burdan." dedim. Gökhan beni anlamış olacak ki hemen kolumdan tutup beni arabaya kadar getirdi. Koltuğa oturttu ve arabaya bindi. Arabanın çalışmasıyla durması bir olmuştu sanki. Gökhan bana döndü ve

"Geldik." dedi. Kafamı salladım ve arabadan indim. Gökhan korna çalarak uzaklaşırken sadece arkasından bakmakla yetindim. Eve girdiğimde Kuzey le aynı evde kaldığım aklıma geldi. Gözlerim dolarken hızlı bir şekilde odama girdim. Direk yatağıma daldım. Hiç bir şey düşünemeyecek durumdaydım fakat beynim bana inatla Kuzey in o kıza evlenme teklif ettiği sahneyi canlandırıp duruyordu. Daha fazla dayanamayıp yataktan kalkmamla birlikte kendimi mutfakta buldum. Canım tatlı istiyor fakat tatlı yemek istedikçe içim karışıyordu. İçimin karışmasına aldırış etmeden dolap da duran bimden alınmış mozaik kekten bir parça aldım. İçimin bulanmasıyla banyo ya doğru koştum. Midemde ne varsa çıkardıktan sonra elimi yıkamak için lavabonun önüne geldiğimde dolabın üzerindeki hap ilgimi çekmişti. Hayatımda hiç bir zaman yapmam dediğim şeylerden biride intihardı. Hapı elime aldım ve ne hapı olduğunu bilmeden paketinden hapları tek tek çıkardım ve avucumda biriktirdim. Aynada ağlamaktan şişmiş ve sürmeyle kapkara olmuş gözlerime bakarken aklımda tek bir soru vardı. Peki ölmeye değer miydi? Kahverengi gözler, uzun boy, yeni çıkmaya başlamış kirli sakallar, uzun kirpikler ve en önemlisi anılarımız... Bana "Seni seviyorum." deyip bir anda ilk öpücüğümü çalması, onu ilk öptüğümde "Sende benim öpücüğümü çaldın." deyişi, şortlarımı yakışı ve ardından hiç bir şey olmamış gibi "Benim olur musun?" deyişi, regl dönemimin etkisiyle biraz sıkınca pepenin şarkısını sölemesi, o iğrenç ötesi espirileri, tek babama sarılınca geçen ağrılarımın bir anda onun omuzlarında geçmesi, uyurken o sert odun kişiliğinin arkasındaki masumiyet, asansördeki 9. kat kavgamız ve beni tekrar öperek susturması, nöbet geçirmesinin ardından ben öpünce iyleşmesi, abisi gelince nöbeti bile unutup askımı düzeltmesi, gerisini çok hatırlamıyordum ama bu anılarım bile ölmeye değerdi... He bide iddamız vardı. Kimin kazandığını asla öğrenemeyeceğimiz iddamız. Banyonun kapısını kilitleyip hapları tek tek atmaya başladım. Öle filmlerdeki gibi bi anda hepsini içemem kusura bakmayın yani. Hapları attıktan sonra duvara sırtımı dayadım ve yere oturdum. Dizlerimi kendime çekerek zaten ağlamaktan yorulmuş gözlerimi dinlendirmeye başladım...

*************************

Kuzey'in Ağzından

Nazlı koşarak restorandı terk ederken arkasından koşmak için bir adım attığımda Simge kolumdan tuttu ve

"Aşkım nereye gidiyorsun?" dedi. Simge ye olanları çaktırmamak için

"Kız kötü görünüyordu. Onu sakinleştirmek için gidecektim." dedim Simge kolumu bıraktı ve

"Sen çok iyi kalpli bir adamsın ama arkasından sevgilisi zaten gitti bitanem." dedi. Sevgilisi mi? Sevgilisi kimmiş? Lan Nazlı sadece BENİM. Sinirden beynim yanarken hiç bir şey olmamış gibi masama oturdum. Simge bir şeyler anlatıyordu fakat kafam Nazlı da kalmıştı. Tek bir kelimesini bile dinleyemiyordum. Simge bir anda

"Olur mu aşkım?" diyerek elimin üstüne elini koyunca sahte bir gülümseme koyarak

"Bakarız. Şimdi eve gitsek olur mu? Çok yorgunum." dedim. Simge olur anlamında kafasını salladı. Hesabı ödedikten sonra seri ve hızlı bir şekilde arabaya doğru yürüdüm. Simge bana yetişmek için koşturuyordu. Arabaya bindim ve oda yan koltuğa bindi.

"Aşkım noldu? O kızı gördüğünden beri bir garipsin." dedi. Kafam zaten o kadar doluydu ki sinirle bağırarak

"Sana yorgun olduğumu söledim." dedim. Simge susup kemerini taktı. Yolda hiç konuşmadık. Simge nin evine geldiğimizde. Simge

"Özür dilerim aşkım. Bu gün içinde teşekkür ederim." dedi ve yanağımdan öpüp

"İyi geceler." dedi. Kafamı sallamakla yetindim. Arabadan iner inmez son surat bir şekilde eve doğru yol aldım. Eve geldiğimde sessiz bir şekilde Nazlı nın odasına gittim. Bu konuyu ona anlatmam gerekiyordu. Nazlı nın odasına girdiğimde Nazlının odasında olmadığını fark ettim. Mutfağa baktığımda masada mozaik kek vardı ve ışık açıktı. Poyraz bu gün babamla olacağına göre Nazlı şuan evdeydi. Tek tek odalara baktım ve en son banyonun kapısını açmaya çalıştığımda kapının kiilitli olduğunu anladım. Kapıyı tıkladığım halde ses gelmiyordu. Aklıma kötü düşünce getirmemeye çalıştığım halde kötü düşüncelerden başka bir şey gelmiyordu. Nazlı kendi canına mı kıymıştı? Benim tek bir saç telini geç tek bir hücresine bile kıyamadığım cana mı kıymıştı? Kapıya yumruk atıp

"Nazlı." diye bağırdım. Ses gelmeyince kapıyı kırmak için geriye çekildim ve kapıya omuz attım. Kapı kırılmamıştı ama zayıflamıştı. Tekrar aynı yere omuz atınca kapı kırıldı. Banyoya girdiğimde ise Nazlı duvarın dibinde oturmuş ayaklarını kendine çekmiş kafasını dizlerinin üstüne koymuş bir şekilde duruyordu. Omuzlarından tutup sallamaya başladım fakat hiç bir tepki vermiyordu. Yerde duran ilaç kutusu dikkatimi çekti. Hayır hayır yapmış olamazdı. Canına kıymış olamazdı. Hızlı bir şekilde nabzına baktım. Çok yavaş atıyordu. Hap kutusunu ceketimin cebine koyup Nazlı yı kucağıma aldım ve hemen arabaya bindirdim. Arabayı hiç kullanmadığım kadar hızlı kullandım ve hastaneye gelince tekrar kucağıma aldım.

"DOKTOR!!!" diye bağırmaya başlayınca bir sedye getirdiler. Sedyeye Nazlı yı yatırdıktan sonra hap kutusunu hemşirenin birine verdim ve

"Onu kurtaramazsanız hastaneyi başınıza yıkarım." dedim ve çaresizce duvarın dibine oturup yıllardır akmayan tek damla göz yaşımı sildim.

Sert OdunumHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin