STORM

7.9K 430 183
                                    

"Korkunç." Doğru söylüyordum, gerçekten korkunç hissediyordum. Beni şuan da tanımlayabilecek en doğru kelimeydi belki de, korkunç göründüğüme de emindim.

"Senin bir suçun yok biliyorsun." Dedi ikinci kez ses bana, ama yinede akciğerlerime değip nefes almamı zorlaştıran bir topaç, içimde ipsiz bir şekilde dönüyordu. İpler ise Jackson'nın elindeydi, onu en son baygın bir şekilde arabada görmüştüm. Annesini arayıp hastaneye götürmesi için çağırdığımda, beni görünce bir an sevindi ama çabucak hatırladı. Oğlu, kötüydü. Bana minnettarlıkla bakan gözlerini gördüğüm andan beri bir daha o kadını görmek istemiyordum.

Ve Madison,
hayatımda çok fazla onun gibi insan görmüştüm ama o, duygudan en noksanıydı ve kalbi yerine bir sünger taşıyor olabileceğini düşündüm. Amacı neydi? Yaptığı şeyleri neden yaptığı belirsizdi. Ona üzülüyordum. Benim üstüme düşmese bile, ona acıma duygum körelmiyordu.

"Böyle olacağını düşünmedim. Onu görmeliydin, o sadece," durdum ve aklımda yüzünün tekrar canlanmasıyla yeniden irkildim."O kadar yıpranmış ve tükenmiş gözüküyordu ki." Jackson hep en iyisiyle yaşamış bir çocuktu. Bu kadar kendini kül edecek ne yakmıştı onu da böyle tükenmişti. Bilemiyordum.

"Şş." Dedi rahatlatan ses, "Artık düşünme." Beni kollarının arasına hapsederken, iyice sokuldum. Suç işlemeye o kadar müsaittim ki, daha da hapsedilmeye...

Ama gözlerimin önünde onun, dolaplara sürtünerek aşağıya kayışı aklımdan çıkmıyordu. Biraz olsun aldığım kokuyla rahatlarken, içimde bir yerlerde güvende olma hissi vardı. Evde gibiydim, sonunda aradığım anahtarı bulmuş ve kapıyı sonuna kadar açıp eve girmiş hissediyordum. Kollarının arasında sımsıkı birbirimize sarılırken, uzun zamandır uğramadığım evimde odunları ateşe vermiştim bile.

"Jungkook?" Göğsüne değen nefesime karşılık saçlarımın arasına karışan nefesiyle konuştu.

"Efendim?"

"İyiki yanımdasın." Ve daha da sokuldum. Sadece şuan buradan ayrılmamak istiyordum. Gözlerimi yumdum ve anın tadını hissettim. Hafızama kazımak istediğim anlardan birindeydim.

Gecenin bir yarısı evlerinin önünde sarılmıştık, soğuk esinti, geçen zaman ve korkutan sessizlik; hiçbiri önemli değildi. Normalde bu gibi durumlarda soğuk kanlı olduğumu sanarken, tanıdığım, hatta çok yakından tanıdığım Jackson'ı öyle görmüş olmak beni işe yaramaz hale getirmişti. Dayanılmaz bir baş ağrısı beynimi yerinden oynatırken, uykum sonsuza dek kaçmış gibi hissediyordum.

Jungkook kapıyı açmak için benden ayrılırken yavaşça kurulduğum yerimden çıktım.

Kapı yavaşça açıldığında içeriden, karanlıktan başka bir şey süzülmemişti.

"Annen veya baban yok mu?" Dediğimde, tepkisiz bir şekilde içeri girdi.

"Bilmiyorum." Sessizce mırıldandığında, ortalıkta ışığı açmak için gezindi. "Yoklar." Dedi düz bir sesle, sinirinin bozulduğunu hissedebiliyordum. "Neyse ben seni bırakayım." Dediğinde kafamı olumsuz ve tedirgince salladım.

"Pekala, anneme Jade'lerde proje yapacağımızı bu yüzden orada kalacağımı söylemiştim. Bu saatte eve gidersem, beni keser."

"Gördüğün gibi," ellerini iki yana açtı. "Evde kimse yok. İstersen, kalabilirsin." Jade'in haberi bile yokken anneme yalan söylemiştim. Bir de Jackson olayını duysaydı, kesinlikle bir daha evden dışarı adım atamazdım. Umarım bu okulun dedikodu sitesinde falan yayılmazdı.

Kokusunun kaynağında kalmak fena fikir sayılmazdı. Biraz daha mutlu hissetmek istiyordum. Tüm o gördüğüm şeylerden kurtulup, iyi bir an istiyordum.

Tell me, this is not love / KookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin