WAR

5.5K 355 88
                                    

İlk önce sıcaklık gibi gelen ama daha sonra canımı yakan keskin hatlı kar topunu yüzüme yediğimde gözlerimi kapatıp ağzımı açtım. Kar suları ağzıma girerken mecburen sindirmek zorunda kaldım.

Tekrar bir kartopu daha gelirken, atik bir hareketle zıplayıp arabanın arkasına geçtim. Burada hedefim için yeterince gizliydim. Ellerimi büyük kar birikintisinin içine daldırıp düşman için lanetli, oldukça can atıcı, dayanılmaz pürüzsüzlükte bir kartopu hazırlamaya koyuldum. Eldivenlerim sırılsıklam olmuştu ve dudaklarım, yüzüm alev alevdi ama ben asla pes etmeyecektim. Kendi kendime güldüm. Güney yönündeki düşman gelirken diğer tarafa geçip anında kafasını nişan alarak fırlattım. Benim minik can yakamayan kartopum onun kafasına değilde yanından geçince, bana yavaşça dönüp gözlerini dikti.

"Şimdi bittin Alaska." Dedi Jungkook gülerek.

Hayır, burada bitemezdim. Kaçabildiğim kadar kaçtım. En son bir saat öncede kaçıyordum. Şimdi de kaçıyordum. Bu noktaya nasıl gelmiştik bilemiyordum. En başta masum bir kar topu savaşıydı halbuki.

Gülerek kaçmaya devam ettim.

-

"Hadi, kar topu savaşı!" Jungkook'un orada, evimin önünde ne işi olduğunu sormak için ağzımı açtım ama eliyle şş yapıp beni durdurdu.

"Kook sen deli misin? Neden hastanede değilsin?"

"Taburcu oldum. Annem halletti. Şimdi aşağı gel ve cehennemden kurtul. Senin için geldim."

Benim için yatağından çıkıp gelmiş miydi yani? Daha önce kimse benim için ne bunu yapmış ne de bana bu denli ilgi göstermişti. Madison'dan nefret ettiğimi biliyordu ve buna bir çare bulmuştu. Kurtarıcım kahramanım, Jungkook'a bakarken boynuna bir pelerin geçirdim.

Ne diyeceğimi seçemeyerek sadece kabul ettim. Pekala nasıl aşağıya çaktırmadan inebilirdim?

Camdan atlasam aslında fazla yüksek değildi. Bana yardım ederlerdi.

"Kook," dedim fısıldayarak. Ama beni duyamayınca normal konuştum. "Tam altta orada bir yerde merdiven olacak. Getirin ineceğim."

"Sen hazır mısın?" Dedi Jan elleri cebinde bana bakarken.

"Evet."

"Alaska, Jan seni tutacak ben şuanda tutacak durumda değilim." Dediğinde Jungkook bir taşa oturdu.

"Ama merdiven getirirseniz size gerek kalmaz."

"Uğraştırma Alaska gel işte tutucağım ben seni." Dedi Jan binaya yaklaşırken.

Pekala sakin olmalı ve aşağı inmeliydim. Yavaşça çıkıp duvarın diğer tarafına geçtim ve borulara tutarak bir maymunun ağaca çıkmasını geri sarıyormuş gibi aşağı indim. Sona geldiğimde Jan ellerini kaldırdı ve beni tuttu. Kendimi aşağıya sağlıklı olduğunu inandığım bir anda bırakırken Jan beni tutmuştu. Jan'ın kolları arasında dururken aniden Jungkook beni tutup aldığında devrim dönmüş gibi bir anda onun kolları altında olmuştum. O kadar hızlı olmuştu ki, Jan hala sabit duruyordu. Jungkook'un ciğerlerimi kiraz bahçesine çeviren kokusu burnuma dolarken gülümsedim. Aniden aklıma gelmesiyle ondan çekilip koluna hafifçe vurdum. "Sen neden çıktın dışarı?" Bana gülüp tekrar eldivenli elleriyle elimi tuttuğunda tam olarak şey gibi hissediyordum. Şey gibi. Hatta daha fazlasıydı. Ellerini tuttuğum her saniye onu hissediyordum. Enerjisi bir dere gibi bana akıyordu. Bizim adımız yoktu sadece. Adsız dosya gibiydik.

"Biraz daha kalsaydım deliler binasına sevk edilecektim."

"Olsun kalman gerekiyordu. Jan sen nasıl izin verdin?" Jan yüzünü buruşturdu ve eline bir kartopu aldı.

Tell me, this is not love / KookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin