GIFT

7K 386 109
                                    

"Alaska, sen bir hediyesin."

Hırıltılar eşliğinde söylediği kelimeler kulaklarımda dalgalanma etkisi yaratıp kan basıncımı yükselttiğinde kendimi hiç olmadığım kadar haz ve şehvet dolu hissediyordum. Onun suratındaki an ve an gördüğüm değişimler; en ufak kıpırdamamda bile derinden inleyen sesi, dudaklarını koparmak istercesine ısırması ve suratındaki mükemmel kendinden geçiş ifadesi beni iyi hissettirmenin üstüne çıkartırken sadece bir süre onu seyrettim. Gördüğüm, gözlerimin şahit olduğu bu müstechen manzara, kalp pompalama hızımı göğsümden çıkaracak kadar büyük bir etki yaratıyordu. Nefesi, sanki sürekli koşan bir insan kadar hızlı ve daha önce görmediğim bir varlık kadar güzel geliyordu kulağıma.

Üstünde oturuduğum şişkinliğinin daha da büyüdüğünü hissederken, işlerin çığırından çıktığını hissediyordum. Karanlık, bizi bağışlamak ister gibi hala gökyüzünden silinmediğinde, saatin kaç olduğu umurumda bile değildi. Sadece, yağmurun özgürlüğünü tüm bedenimde, fırtına sertliğiye kopan şimşekler eşliğinde hissediyordum.

Bir anda kolumdan tutup beni kendine çekmesiyle ona doğru eğildiğimde nefesimin hemen altında gülümsüyordu. Gülüşü, sanki kendinden geçişinin fırçalar tarafından sanat eserine dönüştürülmüş hali gibiydi.

"Çok kötü bir kız olduğunu söylemiş miydim?" Dediğinde neredeyse titreyecek kadar irkilmiştim. Kesinlikle korktuğunda oluşan bir irkilme değildi bu. Tutkunun gücünün en hadsafada olduğunun bende kanıtıydı. Altımda, o güzel kırmızı dudaklarıyla ağzı açık bir şekilde kısıtığı gözleriyle bana bakarken, sadece kötü olmanın, en iyi yanlarını gördüğümü düşünüyordum. Yavaşça dudaklarına yaklaştım, değmesine milimler kala, sıcaklığı ayaklarıma kadar inen bir terapiyle buluştuğumda fısıldayarak konuştum.

"Bir çok kez ama umurumda değil." Dediğimde, dudaklarımız hala birbirine yapışmamıştı. Nefesi, nefesime en küçük tanecikleriyle birleşirken, ellerini kalçama götürdü ve beni kendine bastırdı. Küçük bir inleme ağzımdan kaçarken gülümsemesi genişledi. Ruhumun bedenimde güçlükle sarsıldığını hissediyordum. İçimde depremler olurken kasıklarımdaki sızı artık kendini farklı yollarla belli ediyordu. Güçlü kollarıyla bedenim tamamen ona yapışırken şehvetin kaynağında, şişkinliğini tüm uzuvlarıyla hissetmiştim. Beni yana döndürdü ve sırtım yatakla birleşti. Dudaklarımız birbirine değmekten bir saniye bile ayrılmıyordu. Gözlerimin içine, ruhumu çekmesine izin verdiğim gözleriyle bakarken, kahverengi irislerinin derinliği beni hayran bırakmıştı.

Şuan ona hayrandım. Bana sanat eseriymişim gibi bakışlarına, dudaklarının arasından dökülen nefesin geldiği yere. Hayrandım.

Bacaklarımı aralamaya başlamasıyla, kendini ortaya doğru getirdi. Yeterince açtığını hissettiği anda, arasına girerek kendi bedenini bana bıraktı. Elleri südyen kopçamı çıkarmak amacıyla sırtıma doğru süzüldüğünde bile sadece gözlerime bakmaya devam ediyordu. Yavaşça, yanaklarının dudaklarıyla birleşen çizgisini okşuyordum. Ona dokunmak, içimde olan şeylerin ortaya çıkmış haliydi. Ona ne kadar çok dokunmak istediğimi hatırladığım anlarda, buna tamamen kendimi kapamıştım ama şimdi güzel dudakları ellerimin altındayken, burnunun ucunda olan beni bile görebiliyorken dokundum.

Elleri kopçama doğru süzüldü ama, açmak için herhangi bir hamle yapmıyordu. Durdu ve sanki sesini bilerek o tonda ayarlıyormuş gibi bir süre bekledi.

"Benim için ölmüyordun değil mi?" Dediğinde tam olarak orada, onu hissediyordum. Tam o yerde, ateş üstünde duruyordu, bana kendini vermişti ve aramızda olan tek şey iki parça kumaştı. Bunu düşünerek, bana kendini bastırması beni bitiyordu. Şuan onun için gerçekten ölüyordum.

Tell me, this is not love / KookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin