-BLOOD

7.2K 389 28
                                    

Uzun bir bölüm oldu iyi okumalar!

"Çıkalım." Dedi sonunda depodan çıktığında.

"Tamam."

Geldiğimden beri ettiğimiz tek kelimeler bunlardı. Bundan mutlu veya rahat değildim. Sadece uzun uzun nefesler çekerek tüm zamanımızın geçmesi, aramızdaki gerginliğin artması hoşuma da gitmiyordu. Onun giyinişini izlerken paltosunu ilikleyen uzun, ince ve kemikli ellerine baktım. Düğmeleri tutup, diğer eliyle boş alandan geçirirken kıvrılan parmakları ve kırılan eklem yerleri bana çekici geliyordu. Bir insanda en çok neye dikkat ediyorsunuz diye bir soru gelseydi, kuşkusuz bu elleri olurdu ve Jungkook'un elleri bir insanı baştan çıkartabilecek kadar güzeldi. Onları izlerken kendimi hayran kalmaktan alamamıştım. Bembeyaz teninde görünen hafif damarlar her elini bir diğer düğme için aşağı indirdiğinde, belirginleşiyorlardı. Benim tenimde beyazdı ama onun beyaz teni ile benimki farklıydı. Ben daha çok soğuk buz bir tene sahipken onun sarımsı bir teni vardı. Undan dolayı elleri daha da beyazlarken bir an ellerimizi birbirine bağlı olduğu zamanları düşünmüştüm. Yan yana duran ton farkını hayal ederken bile görebiliyordum.

Jackson'layken süper bir uyum yakaladığımız söylenemezdi ama tenlerimiz neredeyse birbirinin üstüne gelince bir bütün oluyorlar gibiydi. Tek fark onun altın gibi parlayan saçları vardı.

Madison gibi.

Benimse siyah saçlarım.

Onun gözleri, bir yaz sıcağında havada bulut olmayan gökyüzündeki mavi renk kadar parlaktı.

Madison'nun da gözleri maviydi.

Benim gözlerim ise siyahtı.

Jungkook kapıdan çıkarken, kapının üstünde asılı şıngırdayan camdan kuş figürleri birbirine tokuşarak sesler çıkardı. Kapıyı benim için tuttuğunda hızlıca yanından geçtim ve onun kapıyı kilitlemesini izledim. Yine parmakları kapıyı kilitlerken büyük bir özenle kıvrılıyorlar, bükülüyorlar kendilerini tuttukları şeye adıyorlardı. Sonunda avucunun alt tarafıyla bastırarak asma kilidi içine yerleştirdiğinde, baş ve işaret parmağı ile sıktı ve kırılan eklemleri damarlarını ortaya çıkardı. Gözlerimi alamıyordum çok fazla hareket vardı. Onları izlemek hoşuma gidiyordu.

Jungkook'un arabasını bulmak için etrafa bakındım ama hiçbir şey görememiştim. Ona bir şey demeden beklerken, yanımdan geçti ve karşıda ağaçların altından bir motosiklet çıkardı.

Motorla mı gidecektik?

Daha önce bir kere motora bindiğimi sayarsak onda da gerizekalı çocuk fazla hız yaptığı için minik bir kaza atlatmıştım ve şimdi korkmam gayet normaldi.

"Hadi." Dedi Jungkook orada öylece dikildiğimi görünce. Motosikleti yerinden sürükleyip yanıma getirdi ve yerde sabit durmasını sağlayan çubuğu ayağıyla havaya kaldırdı. Motora atlayacağı sırada hala aynı yerde durduğumu görünce benimle göz göze geldi. "Neden orada dikiliyorsun?"

"Motosikletle mi gideceğiz?" Jungkook'la hep korktuğum, yemediğim, sevmediğim şeyleri yapmak zorunda mıydık?

"Evet bir sorun mu var?" Dediğinde beni anlamaya çalışıyormuş gibi bir hali vardı.

"Motorlarla pek anlaşamayız."

Benim korktuğumu anladığında bir süre sonra yüzünde alaycı bir ifade gördüm. Ama tam olarak yüzünde belli etmemişti. Gülmesini tutarken eliyle motora vurdu ve bana baktı. "Merak etme bir şey olamayacak. Ben kullanacağım, diğer bebeklerim gibi bunu da seveceksin." Güven verici ifadeyle bana bakarken, eliyle gelmemi işaret etti. Bakışları beni anlıyordu. Tedirgince yanına gittiğimde elimi tutmak için elini uzattı. Elini tutup motorun kenarına bastığımda parmakları, benim parmaklarımla buluştu ve sıkarak kemiklerini hissetmemi sağlayacak şekilde kuvvet aldığımda motorun diğer tarafına ayağımı attım. Sonunda oturduğumda kenetlenmiş ellerimiz birbirinden koptu ve Jungkook beni arkasında bırakarak öne sadece bir hamleyle oturdu.

Tell me, this is not love / KookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin