Ben bara ulaştığımda Dyson her zamanki yerindeydi, arkası dönük bira dolduruyordu. Beni görünce gülümsedi. "Selam Jen."
Elindeki iki büyük bira kupasını, hemen yanında duran kareli gömlekli David'in eline tutuşturdu.
"Nasıl gidiyor Dyson?"
Gri el havlusuna ellerini sildikten sonra havluyu omzuna attı. "Her zamanki gibi."
"Jen. Kırk üç numaraya iki bira ve iki Cosmo."
Cosmo'yu duyar duymaz suratımı buruşturdum. "Dur tahmin edeyim. Platin sarısı saçlı, bol makyajlı ve iri göğüslü iki kız. Değil mi?"
Dyson'ın bizi izlediğini gören Anastasia boğazını temizledi. Hemen ardından tepsiyi elime tutuşturdu.
Ne? Ne var yani?
Etraf yine oldukça kalabalıktı. Birkaç yeni yüz olsa da, çoğunlukla müdavimler vardı. İnsanların arasında slalom yaparak ilerlemeye devam ettim.
"İşte sonra şu kızla karşılaştık. Adı Jennifer mı neymiş. Kumral bir şey. Kısa boylu falan. Bozuldu sanki bizi görünce."
Teksas aksanlı o sesi duymamla tüylerim diken diken oldu. Bu o! Dyson'ın yanındaki kaşar. Bir de dedikodumu yapıyormuş?
Hala dört masa arkasındaydım kırk üç numaranın. İnsan olsam gürültüden duyamayacağım bir uzaklıkta yani. Kahverengi cilalı tahtadan kolona yaslanarak, dinlemeye devam ettim.
"Kıskanmıştır kesin,"dedi yabancı bir kız sesi gülerek. Görebildiğim kadarıyla siyah saçlıydı.
"Hem de nasıl,"dedi aptal sarışın-Lydia- saçını omzundan geriye savurduktan sonra. "Kız spor mu ne yapıyormuş. Elimi bir sıkışı vardı, kıracak sandım. Tam bir ruh hastası."
Gülüşmeler başlarken dişlerimi sıktım. Şimdi senin şu çok bilmiş zengin arkadaşlarının ortasında boynunu kırmak vardı da neyse...
Boynunu kırdıktan sonra ben kana kana içerken yarattığım paniğin imgesi gözümde canlanırken, çığlıkları da kulaklarımda çınlıyordu.
Gülümsedim. Güzel olabilirdi ama hayaller hayatlar işte...
Masaya vardığımda hala dedikodumu yapıyorlardı.
"İki bira ve iki Cosmo,"diye mırıldandım, kıza bakmadan. Hemen sağımda bacak bacak üstüne atmış oturuyordu.
"Aaaa Jennifer'dı değil mi! Merhaba,"dedi sahte bir heyecan ve gülümsemeyle.
Gülümsedim. "Merhaba."
"Erkek arkadaşım, barında çalışan garsonlardan biri olduğunu söylemişti zaten."
Gözlerim saniyenin onda birinde onu inceleyip bir kanıya varmıştı bile.
Kurumuş dudaklar, küçülen göz bebekleri. Nefes alış verişinde hızlanma.
Kalbi bile daha hızlı atıyor. Alnında oluşmaya başlayan teri ve ses tonundaki gereksiz heyecanı hesaba bile katmıyorum.
Yalan söylüyorsun Lydia. Gülümsedim. Belli ki, henüz erkek arkadaşın değil. Ve benden bahsetmiş ama barında çalışan bir garson olarak değil.
Biraz daha kurcalayıp kudurmasını izlemek keyifli olacak.
"Dyson yakın dostumdur,"dedim rahat bir şekilde ve 'yakın' kelimesini vurgulayarak.
Anında işe yaramıştı bile. Vücudundaki gerginliği hissettiğim anda sırıtmamak için dudaklarımı birbirine bastırmak zorunda kaldım.
"Seni daha önce görmedim. Yeni misin?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İŞARETLENMİŞ
FantasyRuh eşini arayan ölümsüz bir kızın trajikomik hikayesi... Bir lanet... "Sen elimden ruh eşimi aldın. Tek aşkımı. Seni ruh eşini bulana kadar ölememekle lanetliyorum." Kazık tenimi zedelemeye başlamıştı. Ve ben bun...