Bedenimi sarmalayan kokular yüzünden suratımı buruşturduktan sonra basamakları inip adeta bilgisayar ekranı ile bütünleşmiş olan Doktor Frankestein'ın yanına gittim. Çatık kaşlarının altındaki koyu renk irisler ekranda dolaşıyorlardı. Farenin üzerindeki işaret parmağı bir iki hamle daha yaptıktan sonra lacivert renkli tükenmez kaleminin tepesini ısırdı.
"Bööö!"
Korkuyla yerinden sıçrayan ev arkadaşıma gülerken yanındaki sandalyeye çıktım. "Korktun mu?"
Sorum anlamsızdı aslında, kalp atışlarının maraton koşusunu oldukça net duyuyordum.
Çatık kaşları eşliğinde elini kabine götürken yutkundu. "Kalpten gidiyordum!"
Sırıttım. "Aman ne olacak sanki, seni geri getirmenin bir yolunu bulurduk."
Çatık kaşları yerini şaşkınlığa bıraktı. "O nasıl olacak?"
Bilmem anlamında dudağımı büktüğümde gözlerini devirdi. "Az işe yara ve bana yardım et Drucilla."
Önümüzde duran bilgisayar ekranına baksam da sadece analiz değerleri ve grafikler olduğundan bir şey anlamadım. Yüz küsür yaşında olmam tıp profesörü olacağım anlamına gelmiyordu. Vampir olduğunuzda bir anda Einstein kesilmiyordunuz. Zaman ve zeka paralel değil yani.
"Açıklayacak mısın yoksa mal mal bakmaya devam mı edeyim?"
Siyah sakallarının arasından bembeyaz dişleri kendini gösterirken, yüzüne yine o havalı olduğunu düşündüğü ama biraz tuhaf ve kasıntı olan gülümseme yerleşti.
Bıkkınlıkla nefes verdim. "Tamam en zeki sensin. Şimdi anlat yoksa gidiyorum."
"Gördüğün şeyler kızın toksikoloji sonuçları,"dedi tekrar koltuğuna oturduktan sonra. "Şu en uzun olan grafiğe bak. Bu arsenik. Suda eriyen arsenik trioksidin yani sodyum arsenitin 200 miligramdan fazla alınması öldürücüdür. 800 mg arsin ise anında ölüme yol açar." Parmağını yandaki değerin üzerine kaydırdı. "Bu ise Atropa belladonna yani bildiğin Belladonna otu. "Atropin" maddesi bu bitkinin halüsinojenik özellikleri olan oldukça zehirli yemişleri boyunca olan yapraklarından elde ediliyor."
Kafamı salladım. "Biliyorum. Atropin göz bebeklerini büyütmek için tıpta da kullanılıyor, ki zaten belladona eki italyan kadınlarının gözbebeklerini büyüterek daha seksi göstermesi için bu bitkiyi kullanmalarından ileri geliyor." Ravi'nin kaşları merakla havaya kalkarken omzumu silktim. "Bizzat kullananları görmüşlüğüm var. Eski zamanlar, tuhaf alışkanlıklar."
"Kız kendi mi kullanmış yoksa içkisine mi katılmış emin değilim. Belki gözlerini büyük göstermeye çalışan bir güzellik manyağıdır. Yani manyağıydı."
"Bu kadar bilim yeter, şimdi cesede geçelim."
"Bir şeyler bulabileceğin konusunda şüphelerim var Jen,"dedi bana dönerek. "Maktul burun düşürecek derecede korkunç kokuyor."
"Peki kızın eşyalarından bir şey çıktı mı?"diye sordum. "Mesela Lucrezia Borgia* yüzüğü gibi. Belki de parmağındaki arsenik dolu yüzükle kendini partide zehirleyesi gelmiştir. Ölürken bile sansasyon peşinde olan çok var maalesef."
"Borgia da Leydi Macbeth'ten hallice zaten. En azından Leydi Macbeth cinayetlerin yüküyle delirip ilk obsesif kompulsif hastası olmuştu."
Macbeth oyununu severdim. Tiyatroyu da. En şık ve kabarık elbiselerimizi giyer, korseleri sonuna kadar sıkar ve gösterişli takılar takardık. Ailem gösteriş kısmıyla ilgilense de bu benim umrumda değildi. Ben büyüleyici oyunculukların ve ortamın peşindeydim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İŞARETLENMİŞ
FantasyRuh eşini arayan ölümsüz bir kızın trajikomik hikayesi... Bir lanet... "Sen elimden ruh eşimi aldın. Tek aşkımı. Seni ruh eşini bulana kadar ölememekle lanetliyorum." Kazık tenimi zedelemeye başlamıştı. Ve ben bun...