Bölüm 3

14.8K 974 56
                                    

Bu bölüm Melek_16812_ ye ithaf edilmiştir ❣

___________________

"Sana hep söylüyorum
senin yüzünde gülmek var.
Bakınca bir yaşama ordusu çıkıyor aydınlığa..."-Edip Cansever

🍃

"Hayır, bunu hayatta giymem!"

Tuğçe elindeki elbiseyi hırsla koltuğa fırlatıp hışımla bana döndü. Geri bas, kızım Sare! Az sonra çiğ çiğ yiyecek beni Tuğçe.

Ah, kafiye yaptım!

"Bana gardırobumu yeniden düzenle, dedin ki zaten dolabında doğru dürüst kıyafet yoktu! Şimdi de elime ne aldıysam hepsine itiraz ettin! Üç saattir geziyoruz ve tek bir penye bile alamadık!" Her cümleyle sesi yükselen Tuğçe sonunda neredeyse kükremişti. Üstelik her cümlesinde üstüme yürüyordu ve benim kaçacak yerim kalmamıştı. En zonunda burun buruna olduğumuzu görünce geriye çekilip demin kükreyen o değilmiş gibi zarifçe saçlarını düzeltti. Yine de belirtmeden geçemeyeceğim sinirden elleri titriyordu.

Yine kendimi koruma içgüdüm devreye girince dilimi tutamadan sözler ağzımdan kaçıverdi. "Bir kere gayet şık elbiselerim var benim! Sen de iyice abarttın. Kaç defa balolara katıldım, davetlere gittim ben." Ah, şu çenem!

"Olabilir. Ama onlar abiye, güzelim. Sen ise şirkette müdüre olarak çalışacaksın. Paspal kılıkla gidemezsin işe! Kaldı ki artık forma giyinmediğin için üstüne başına dikkat etmen gerekiyor. İnsanlarla muhatap olacaksın o güzel yüzünle, bu yüzden makyaj da yapman gerekiyor, tamam mı?"

Tam yine itiraz etmeye başlayacaktım ki Tuğçe işaret parmağını dudağıma yapıştırdı. Aslında ağzıma çaktı desem yalan söylemiş olmam!

"Tamam. Tarzını biliyorum. Direnmeyeceğim. Spor ama şık bir şeyler alalım sana. Ama kesinlikle topuklu boyunu yükseltiyoruz."

Tuğçe başka bir mağazadan içeri girerken ben de ağrıyan belimi ovuşturup kendi kendime mırıldanmaya başladım. "Topuklu boyumu yükseltiyormuşmuşuz. La la la... Kırk santim topukluyu giymekte sıkıntı yok da kolaysa onun üstünde otuz altı saat durup bir de tüm gün koştur! Yemezler, değil mi? Doktorken de insanlarla uğraşıyordum ben bir kere! Fondöten sürsem akar, kalem sürsem dağılır, ruj sürsem abes kaçar... Ayrıca da yüzüme kırk kat makyaj yapmamam bakımlı olmadığım anlamına gelmiyor!"

Tuğçe elindekini elime tutuşturup bana ters ters baktı. "Kendi kendine mırıldanmayı bırak da şunu dene bir! Bak bu tam senlik."

Elbiseye bir bakış attım ama itiraz edecek bir şey bulamadım. Gerçekten de güzel ve rahat bir şeye benziyordu. Rengi de fena değildi. Yalnız bir nokta vardı ki... "Sarıyor bu elbise. Popom göze batar bunu giyinirsem..." Bakın, itiraz etmekten ben de hoşlanmıyorum ama görüyorsunuz.

"Onun için de bunu giyineceksin!" Tuğçe'nin zafer kazanmış bir edayla elinde tuttuğu bol hırkaya bakıp mutlu oldum. Gıcıklık olsun diye itiraz etmiyordum! Sadece istediğim gibi bir giysi bulamıyordum o kadar! Hepsi miniydi, mini değilse dekolteydi, dekoltesi yoksa kolsuzdu, hepsi tamamsa bu sefer de sırtı yoktu! Ah, bu modacı insanların derdi neydi böyle? Bir tarafımı açmadan doğru dürüst elbise bile giyemiyordum!

Gülümseyerek hırkayı üstüme geçirdim. "Tamam bunu alalım."

Tuğçe gözleri dolu dolu bana baktı. "Oh be! Şükürler olsun!"

🍃

Mağazaların içinde geçirdiğimiz sekiz buçuk saatten sonra vücudumdaki her bir kası hissedebiliyordum. Bu nasıl mümkün olabilirdi? Sekiz buçuk saati sadece bir alışveriş merkezinin içinde harcamak tamamen müsriflikti! Zaman ve enerji müsrifliği!

Hatırla Beni Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin