"Gidersem bir daha dönmeyeceğim
Kalırsam kalbime yenileceğim
Çözemedim seni delireceğim
Gözlerin gel diyor, dudakların git..."-Ahmet Selçuk İlhan☆☆☆
Arslan ertesi gün Sare'nin yanına gittiğinde onu hastanede bulamadı. Alt tarafı bir kaç saatliğine ayrılmıştı genç kadının yanından. Bavulunu yerleştirip üstünü değiştirmiş ve geri gelmişti. Bu sürede Sare kaybolmuştu. Çaresizlikle iç çekerken ne yapacağını bilemedi. Yanında bulunduğu süre boyunca genç kadın hiç uyanmamıştı. Arslan gece boyu, zor sığdığı küçük bir koltukta kadını izlemişti. Ertesi sabah ise yoktu! Arslan Sare'nin peşine taktığı adamlarına telefon edip kadının nereye gittiğini öğrenince donakaldı.
"Hayır. Yapma bunu bize Sare!"
Kendi kendine fısıldarken kadını bulmayı her şeyden çok istiyordu. Arabasına atlayıp şoförün zik zak çizerek hızla ilerlemesini görmeyen gözlerle seyretti. Gözleri yanıyordu. Gözünden izinsizce akan yaşlara karışmadı bu defa Arslan. Bu defa o yaşların akmasına kendisi izin verdi! Sare'nin ondan istediği tek bir şey olmuştu ve bu dilek o zaman Arslan'a çok basit görünmüştü. Oysa şimdi gerçekleşmesi mümkün olmayan bir hayale dönüşüyordu.
Sare beraber gitmeye söz verdikleri caddeye tek başına gitmişti!
☆☆☆
Genç kadın Cherry Blossom Avenue'da yürürken pespembe kiraz çiçeklerine bakmaktan kendini alıkoyamıyordu. Bundan olacak ki kafasını havaya dikmiş ağır adımlarla yürürken tek düşündüğü bu çiçeklerin nasıl olup da bu kadar harika gözükebildiğiydi.
Tabi bu durum bir duvara oldukça sert çarpıp geri sekmesiyle son buldu! Newton'un etki-tepki prensibi hiç şaşmıyordu doğrusu!
"Ah!"
Genç kadın düşüyordu... Düşüyordu... Gözlerini sımsıkı kapatıp kendisini yere çarpma anına hazırladı ve bir anda havada asılı kaldığını fark etti. Tek gözünü açıp kendi kendine fısıldadı.
'Newton?!'
"Hay Allah! Ist mit Ihnen alles in Ordnung? (İyi misiniz?)"
Adamın teki beline sarılmıştı! Evet, evet... Resmen sarılmıştı! Daha kötüsü ise bu beline sarılan adam demin çarptığı ve duvar zannettiği adamdı!
Ve Sare her zamanki gibi sımsıkı kapatmış olduğu gözlerini açmadan önce ağzını açmıştı bile.
"Es tut mir Leid! Ich... wirklich... Ich habe Sie nicht bemerkt... und... wirklich, sind Sie in Ordnung? (Çok üzgünüm! Ben... gerçekten... görmedim... ve... cidden, siz iyi misiniz?)"
Sıraladığı cümlelere rağmen aniden kendisini toparlayıp bilinçsizce yakaladığı adamın gömleğinin yakasını bıraktı ve kendisini geriye savurdu. Bu adam demin "Hay Allah" mı demişti, yoksa kulakları bu gavur memlekette bu derece yanılıyor olabilir miydi?
"Hımm... Sind Sie arabisch? (Arap mısınız?)"
Aniden konunun değişmesi genç adamı afallatmış gibi görünüyordu. Gerçi neden şaşırdığını kendisi de çözememişti. Bu kadının yanındayken bu eylem çok sıradandı! Ensesini kaşıyıp gözlerini kırpıştırdı genç adam.
"Nein... Nein, ich bin es nicht. Warum? (Hayır... Hayır, değilim. Neden?)"
"Ihm... Für eine Sekunde dachte ich, dass sie Allah gesagt haben! (Bir saniyeliğine Allah dediğinizi sandım.)"
Kadın, karşısında ona gülümseyerek bakan adamın gülüşünde kayboldu. İstemsizce gülümsediğini fark ederek duraksadı. Kendi kendisine bir azar çekti içinden.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hatırla Beni
عاطفية#1 hatırla #2 doktor Her şey bir iddiayla başlamıştı... Ya da çevresindekiler öyle söylüyordu... Önemi yoktu çünkü genç kadın hiçbir şeyi hatırlamıyordu! Peki bu iyi miydi, yoksa kötü mü? Her şeye yeni bir başlangıç yapmak isteyen genç bir adam için...