Bir varmış bir yokmuş diye bahsedilen zamanlardan bile çok daha önce, zaman kavramının mekân kavramından tamamen ayrıldığı antik çağlarda başlamış bu masal. Anlatılan tüm masalların aksine, bu seferki ülkenin prensesi parlak günışığının altında, kabarık elbisesinin ipek eteğini savurarak yemyeşil bahçelerde hiç oynamamış. Annesinin kucağında uykuya dalıp, güzel hikâyeler dinlememiş. Ya da babasının altın tahtının üzerinde çocuksu kahkahalar atmamış. Doğduğunda pamuklara değil, paçavralara sarılmak zorunda kalmış. Çünkü bu masaldaki prenses, dünyanın varoluşundan bu yana bitmek bilmeyen insan açgözlülüğün en kesif sonuçlarından birisi olan, kanlı bir savaşın tam ortasında gözlerini açmış. Tam annesi bir düşman askerini kalbinden bıçakladığı anda gelmiş dünyaya ve üstüne bulaşan ilk şey, düşmanının koyu renkli kanı olmuş.
***
"TurkMedia'ya ait Sharp Gazetesi bir yolsuzluğu daha ortaya çıkardı."
Uzun zamandır üzerinde çalıştığı yolsuzluk dosyası sonunda tamamlanmıştı ve suçlular hâkimin önüne çıkarılmıştı. Bu yüzden Eren'in keyfi fazlasıyla yerindeydi. Tabi bu tarz durumlarda sık sık ölüm tehditleri alıyordu ama umurunda değildi. Doğru bildiği şeyi yapmaktan kimse onu alıkoyamazdı. Bunu en iyi abileri bilirdi. Özellikle de Kaya. Merve ile Kaya'yı bir araya getirene göbeği çatlamıştı ama sonunda o iki inatçı beraberlerdi ve birbirlerini yemedikleri zamanlarda oldukça mutluydular.
Kapısı çalındığı sırada halen sırıtmakta olan Eren, meraklı gözlerini gelenin kim olduğunu anlamak için girişe çevirdiğinde üç abisinin birden odaya girdiğini gördü. Üstelik üçü birden gülümsüyordu! Eren odasına acil durumlar için gizli bir çıkış kapısı yaptırmayı not ederek geriye yaslandı.
"Ooo kimler buradaymış? Bu şerefi neye borçluyuz?" diyen Eren yine gamsız havasına bürünmüştü. Kaya yüzünde hiç hayra alamet olmayan bir ifade ile masasının önündeki koltuğa rahatça kuruldu.
"Babamın geçen gün bahsettiği şu arkadaşının kızını hatırlıyorsundur." Kaya hiç lafı uzatmadan direk konuya girince Eren düşünceli bir şekilde alnını kırıştırdı ve kafasını iki yana salladı.
"Ne yazık ki hatırlamıyorum. Muhtemelen üzerinden en az on kız geçtiği için unutmuşumdur." Kaya, kardeşinin utanmaz arlanmaz suratına pis pis baktıktan sonra kaldığı yerden devam etti.
"O zaman ben sana hatırlatayım kardeşim. Babamın çocukluk arkadaşının kızı bugün buraya geliyor ve birimizin onu havaalanından alması gerekiyor. Bizde kendi aramızda çöp çekme yöntemini uyguladık. Kısa çöpü sen çektin." Sözünü tamamladığı anda Kaya'nın yüzünde oluşan ifade görülmeye değerdi. O kadar keyifliydi ki, gezegendeki tüm mutluluk ve neşenin kaynağı olabilirdi. Eren'de bu durumu dengelemek için mutlak bir somurtma ile kaşlarını çatıp abisine baktı. Ağzını açıp cevap veremeden Kaya önüne kısa bir çöp fırlatıp ayağa kalktı.
"İşte bu da çektiğin kısa çöp. Unutma, kız öğleden sonra ikide Kennedy Havalimanında olacak. Bu arada sen unutmuşsundur diye söyleyeyim, kız ilk defa bu kadar büyük bir şehre geliyor ve tek başına. Yani onu orada bırakmazsan sevinirim. Ya da babama açıklama yapmak isteyebilirsin tabi," dedikten sonra odadan çıkan Kaya, Eren'in onun arkasından dik dik bakmasına neden oldu. Adam göz göre göre intikam alıyordu. Duman hafif bir şekilde gülümseyerek kardeşine dönüp, konuşmaya Kaya'nın kaldığı yerden devam etti.
"Ben babama kızı senin alacağını söyledim bile. Yani kızın kılına zarar gelirse ya da onu unutursan babam yakanda olacak." Duman da kendi tekmesini vurduktan sonra çıktı. Eren ve Yekta baş başa kalmışlardı. Eren hoşnutsuz bir ifade ile en büyük abisine döndü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ters Köşe
RomanceKaranlık sırlar, hız kesmeyen kovalamacalar ve hepsini etkileyen gizemli bir masal... Eren Türkoğlu'nun hayatı mükemmeldi. Ailesine tapıyor, işini fena halde seviyor ve her şekilde gününü gün ediyordu. Cazibesiyle etkileyemediği hiçbir kadınla tanış...