Nehir önce çığlık attı. Sonra sessizleşerek bir noktaya bakmaya başladı. Masal, Kuzey ve Eren çıkan sesten etkilenmemek için kulaklarına yalıtımı yüksek kulaklıklar takmışlardı. Bu kulaklıklar o kadar iyiydi ki üçü de kendi kalp atışlarını kulaklarında hissediyorlardı.
Masal aynı sesleri birkaç defa daha dinlettikten sonra Nehir gözleri sabit diktiği noktadan kaldırdı ve Eren'e baktı. İkilinin bakışları kesiştikten birkaç saniye sonra Nehir'in burnunda hafifçe kan sızmaya başladı. Ardından bayıldı.
***
Nehir gözlerini açtığında başında keskin bir ağrı vardı. Sanki birisi beynine girmiş ve fütursuzca sörf yapmış gibiydi. İnce parmaklarını alnına bastırarak yerinden yavaşça doğruldu. Görüntü giderek netleşirken gözlerini kırpıştırdı. Gördüğü renk... Pembe miydi? Gözlerini kapatarak kafasını hafifçe iki yana salladı ve şansını bir kez daha denedi. Yine pembeydi. Tanrı aşkına, pespembe bir odanın tam ortasında prenses yatağında yatıyordu. Sanki bir masalda gibiydi.
Bilinci iyiden iyiye yerine gelirken hafifçe doğruldu. Yanılmıyordu. Pembenin her tonuyla baştan aşağıya döşenmiş bir odadaydı. Yatağı dört direkliydi ve etrafı yine pembe tüllerle çevriliydi. Üzerinde pembe, minik bir gecelik vardı. Sanki gerçek bir prenses gibiydi.
Kafasını çevirip odayı incelerken gözüne, yatağının hemen yanı başına koyulmuş komodinin üzerindeki bir kitap ilişti. İnce bir kitaptı ama tanıdık geliyordu. Merakına yenik düşerek kitaba uzandı ve eline aldı. Sonra hatırladı. Ozan ile bir kafede otururken, garip görünümlü bir kadının onlara özür için verdiği kitaptı. Kapağındaki yaldızlı isme dokundu ve mırıldandı.
Savaşçı Prenses ve Kara Şövalye
Kitabı aldıktan sonra evinde bir köşeye bırakmış, sonra da unutmuştu. Şu anda buluyor olması çok ilginçti. Düşünmeden hareket etti ve kitabı açıp okumaya başladı. Ardından, zamanın nasıl geçtiğini anlamadı.
***
Prenses gerçek kimliğine büründüğünde gerçek aşkına koşmuş. Ama ona ulaşamadan, tüm aşkıyla dokunamadan Savaşçı küle döndüğünde, gözlerinden akan yaşlara engel olamamış. Ağlamış, göz pınarları kuruyana kadar, kalbi kanayana kadar ağlamış. Gün batmış, sonra yeniden doğmuş. Işığın Prensesi şimdi simsiyah hissediyormuş. Kadim büyücüyü bulacak ve intikamını alacakmış. Ardından ülkesini zalim Kraldan kurtaracakmış. Yola çıkmış ve hatırladığı şeyleri düşünmeye başlamış.
***
Savaşçı Prenses aslında aydınlık Perilerin Prensesiymiş. Işıkmış. Doğanın sıcaklığı ve neşesiymiş. Herkes tarafından sevilen, yüce gönüllü bir periymiş.
Sonra karanlık Perilerin Prensine âşık olmuş. Siyahlığa, hiçliğe ve sertliğe... Prens de ona âşıkmış. Ama bu yasakmış. Âşık olmamaları, hatta hiç görüşmemeleri gerekirmiş. Çünkü aydınlık geldiğinde karanlık gider, karanlık çöktüğünde de aydınlık ortadan kaybolurmuş. Yine de olmuş işte. Aşkmış bu. Ne söz, ne yasak ne de kısıtlama dinliyormuş.
Ne yazık ki onların aşkı, evrenin felaketi olmuş. Gece ve gündüz, yaz ile kış birbirine girmiş. Halkları mutsuzluğa, umutsuzluğa ve perişanlığa sürüklenmiş. Ayrılmayı denemişler.. Birbirlerinden uzak durmuşlar. Ama bu sefer de ışığın aydınlığı kaybolmaya, gecenin karanlığı koyulaşmaya başlamış. Her şey daha kötüye gidiyormuş.
Böylelikle kadim büyücü çıkmış ortaya. Prens ve Prensese bir anlaşma önermiş. Unutmalarını söylemiş. Birbirlerini tanıdıklarını, aşklarını, her şeyi unutacak ve yeniden doğacaklarmış. Kalpleri acısa da, parçalansa da kabul etmişler. Bilmedikleri şey ise, Kadim büyücünün kötü niyetli olduğuymuş. Çünkü Prensese âşıkmış. Bu yüzden Prensi yalnızca geceleri normale dönen Siyah İnciye dönüştürmüş. Prensesi ise insan ülkesi Kraliçesinin rahmine yerleştirmiş. İleride felakete sürükleneceğini, kendi kardeşi tarafından öldürülmek isteyeceğini bile bile... Prensesin doğduğu gece isyan çıkaran ve tüm halka zulmeden o adam, Prensesin insan kardeşiymiş. Üstelik iki aşığın tek düşmanı büyücü de değilmiş. Periler, evreni kaosa sürükleyen iki periyi bulup öldürmek istiyorlarmış. Bu yüzden Prenses Kraliçeden doğduğu gece periler onu istemiş. Öldürmek için...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ters Köşe
RomanceKaranlık sırlar, hız kesmeyen kovalamacalar ve hepsini etkileyen gizemli bir masal... Eren Türkoğlu'nun hayatı mükemmeldi. Ailesine tapıyor, işini fena halde seviyor ve her şekilde gününü gün ediyordu. Cazibesiyle etkileyemediği hiçbir kadınla tanış...