Prenses uyumuş. Hatta öylesine derin uyumuş ki, ruhu yaşadığı dünyadan koparak başka âlemlere yolculuk yapmış.
Orada da prensesti ama insan değilmiş. Periymiş. Bembeyaz saçları öylesine uzunmuş ki, açık bıraktığında yerlerde sürünüyormuş. Ama o hep topluyor, rengârenk çiçeklerle süsülüyormuş. Çok mutluymuş, çok güzelmiş ve sihirli bir dünyanın en mükemmel yerinde yaşıyormuş.
Sonra aniden bir karaltı geçmiş. Kendi beyazlığına tamamen zıt, simsiyahmış. Bütün ışığı yutacak, yok edecek kadar siyah... Önce korkmuş Prenses. Sonra kalbi tanıdık bir hazla kıpırdanmış. Bir sıcaklık yayılmış vücuduna. Ama böyle olmaması gerektiğini biliyormuş. Çünkü o buzun ihtişamıyla yaşıyormuş. Kalbinden sıcaklık geçmemeliymiş. Yoksa ölürmüş.
Parlak, gri bir gölün ortasında bulmuş kendini birden bire. Havada süzülüyor, ay ışığının beyazlığıyla yıkanıyormuş. Karaltı bir kez daha geçmiş. Prensesin kalbi ısınmış ama bununla birlikte aniden göle düşmüş. Sanki tüm gücünü kaybetmiş. Hatta öylesine güçsüz kalmış ki, onu içine çeken göle karşı koyamıyor, boğuluyormuş. Buz gibi suyun ciğerlerine dolduğunu dehşetle fark etmiş. Nefes almak istemiş ama boğulmuş, boğulmuş, boğulmuş...
Sonra aniden gözlerini açmış.
***
"Hapşu!"
Nehir, salonundaki kanepeye kurulmuş, kıpkırmızı burnu ve dağınık saçlarıyla derbeder görünen adama sinirli bir bakış attı.
"Geber!" Eren dudaklarını düşürdü ve burnunu çekti. "Sonra beni çok özlersin ama." Nehir gözlerini devirdi. Annesinin bahçesini çıplak ayakla talan ettikten sonra fena halde soğuk alan Eren, her zamanki yüzsüzlüğüyle evine yerleşmiş, Nehir'i de kişisel hemşiresi ilan etmişti. Tabi bunda Nehir'in onayını almamış olması da kimseyi şaşırtmamıştı. Tahsin, çenesini Eren'in omzuna dayamış, Eren de sincabın tepesine bir parça peçete koymuştu. İkisi birlikte son derece tatlı görünseler de Nehir adamı üç gündür doktora gitmeye ikna edemediğinden fena halde öfkeliydi.
"Doktorlar insan yemiyor, aksine iyileştiriyorlar. Senin yüzünden tabletleri aramaya da gidemiyorum!" Eren bir kez daha hapşırdı ve burnunu çekerken küskün bir ifade ile yüzünü buruşturdu.
"Doktorları sevmiyorum. Çok sıkıcı olmaları bir yana, kendilerini de bir halt sanıyorlar." Nehir derin bir nefes alarak sakinleşmeyi denedi. Yine de ağzını açtığında, sesinin tonunu çok da ayarlayamamıştı.
"Sırf bu yüzden mi doktora gitmeyi reddediyorsun? Manyak mısın?" Eren kafasını salladı ve Tahsin'e bir öpücük verdi. Nehir ikiliye pis pis baktıktan sonra yerinden kalktı ve cebinden bir telefon çıkardı. Eren yattığı yerden aniden doğrulurken, kızın telefonuna uzaylı görmüş gibi bakıyordu.
"Telefon mu aldın?" Nehir adamın sorusunu görmezden gelerek telefonda arama tuşuna bastı ve karşı tarafın açmasını beklerken, onu süzen Eren'e öfkeli bir bakış göndermeyi de ihmal etmedi. Marco zaten yerini öğrendiğinden cep telefonu almanın bir zararı olmayacağını düşünmüştü. Tabi yine de telefonunu, gerekli yazılımları yükleyerek güvenli hale getirmişti.
"Kaya abi, Eren doktora gitmeyi reddediyor. Ne yapmalıyım?" Karşıdan gelen sesler duyulmadığından Eren, Kaya'nın neler yumurtladığını duyamıyordu ama Nehir'in yüzünde oluşmaya başlayan gülümsemenin hayra alamet olmadığı açıktı.
"Ne söylüyorsa söylesin inanma!" Eren, günlerdir yattığından kaslarının koordinasyonu konusunda bir hayli sorun yaşayarak ayağa kalkmaya çalıştı ama hastalığı biraz ağır geçtiğinden başı dönünce yerine geri oturdu. Nehir sırıtışının son raddelerine ulaşmış, yaramaz bir sesle "Anlıyorum," demişti. Telefonunu kapatarak cebine koyarken gözleri ışıldıyordu. Eren içgüdüsel olarak biraz geriye çekildi ve sırtını kanepeye yapıştırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ters Köşe
RomanceKaranlık sırlar, hız kesmeyen kovalamacalar ve hepsini etkileyen gizemli bir masal... Eren Türkoğlu'nun hayatı mükemmeldi. Ailesine tapıyor, işini fena halde seviyor ve her şekilde gününü gün ediyordu. Cazibesiyle etkileyemediği hiçbir kadınla tanış...