Prenses hatırlamış. Ebedi aşkını, kötü kalpli büyücüyü, ona yapılan laneti ve hatırlaması durumunda neler olacağını...
Her bir hatırada bir gözyaşı doğmuş gözpınarlarından ve güzel yüzünde yuvarlanarak yere düşmüş. Yere düştükçe Prensesin siyah saçları beyaza dönmeye, rüyasında gördüğü o kıza benzemeye başlamış. Her gözyaşında Siyah İnci yeniden değişmeye, Savaşçı haline dönmeye başlamış. Prenses ağlamış ve her şey gün yüzüne çıkmış...
***
Eren güçlükle gözlerini açtı ve ona endişeyle bakan üç abisiyle yüz yüze olduğunu fark etti.
"Önüme Nehir'in fotoğrafını koysaydınız da ölüp cennete gittiğimi düşünseydim. Gözlerimi açar açmaz sizin yüzünüzü görünce cehenneme gittiğimi düşünüp panikliyorum." Yekta kardeşine dik dik bakarken Duman Eren'in kafasına bir tane geçirdi.
"Ukala laflarına bakacak olursak kendine gelmiş." Kaya geri çekilerek kardeşini baştan aşağıya süzdü. Gün tamamen aydınlanmıştı ve Eren halen Nehir'in onu bıraktığı yerdeydi. Sabah serinliğinde poposu donmuştu -ki bu noktada mecaz yapmıyordu.
"Siz beni nasıl buldunuz. Hepinizin evlerinize döndüğünüzü zannediyordum." Kaya'nın gözlerinden bir gölge geçti. Eren, halen bulanık olan beyninin ona oyunlar oynadığını düşünmek isterdi ama öyle değildi.
"Bana isimsiz bir telefon geldi ve birisi eğer seni," diyerek duraksayan Kaya'nın dudakları hafifçe kıvrıldı. "Eğer seni buz müzesine koymak istemiyorsak hemen şirketin önüne gelmemiz gerektiğini söyledi." Eren arayan kişinin Nehir olduğundan adı gibi emindi. Eğer babasının verdiği dosyaları incelememiş olsaydı kadının davranışlarına anlam veremezdi ama artık biliyordu. Bu sebeple arsız bir gülümsemenin yüzüne yayılmasında bir beis görmedi.
"Halen beni seviyor," dedi mutlulukla gülümserken. Duman'ın sinirleri bozulmuş gibiydi. Ayağının ucuyla Eren'i dürtükledi ve kaba bir sesle "Kalk," dedi. Eren yüzünü buruşturup yavaşça yerinden kalktı. Son derece nitelikli bir beyefendi gibi ceketinin önünü iliklerken sırıtıyordu.
"Abilerim, operasyona hazır mısınız?" Kaya yüzünü buruşturdu, Yekta alnını sıvazladı, Duman sırıttı. "Silahlar da olacak mı?"
***
Nehir'in ortadan kaybolduğu gün...
Nehir, öğlen arasında Eren'i görmek için dışarıya çıkmadan birkaç dakika önce adına gönderilmiş bir paket almıştı. Oldukça garip bir paketti ama müze güvenliği bütün kargoları kontrol ettiğinden şüpheli bir şey olmayacağını düşündü. Zaten öyle değildi de. Sıradan bir mp3'tü ve içinde anlamsız sesler çıkaran bir kayıt vardı. Nehir kaydı birkaç defa dinledi ancak işe yarar bir noktasını yakalayamamıştı. Ardından Eren'in geldiğini öğrenmiş, mp3'ü masasında bırakarak adamın yanına koşmuştu.
"Bugün bana garip bir mp3 geldi. Sen de bakmak ister misin?" Sorduğu soru buydu ancak Eren başka bir şey düşündüğü için onu duymamıştı. Cevap vermek ya da soruyu tekrarlatmak yerine onu öpmüş, sonra da süreci başlatmıştı. Nehir ilk komutu yerine getirmek için çıkışa yönelmişti ancak Eren'in onu geri çevirmesiyle daha ileriye gidememişti. Sonra da yapması gerekenleri yapmak için ortadan kaybolmuştu. Çünkü beyni ona öyle emrediyordu.
***
"Beynini programlamışlar." Eren, ona garip ifadelerle bakan abilerinin her birinin şaşkınlığının tadını çıkardı. Nehir'in kurtarmak ve geri getirmek gibi kritik bir görevin tam ortasında onlara ihtiyacı olmasa, hepsiyle ölesiye dalga geçerdi. Aslında Eren de babasından aldığı belgeleri ilk incelediğinde aynı şaşkınlığı yaşamıştı. Bir insanın beyni, tıpkı biyolojik bir bilgisayar gibi programlanabiliyordu. Henüz deneysel aşamadaydı ama başarı elde edilen denekler vardı. Onlardan birisi de Nehir'di.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ters Köşe
RomanceKaranlık sırlar, hız kesmeyen kovalamacalar ve hepsini etkileyen gizemli bir masal... Eren Türkoğlu'nun hayatı mükemmeldi. Ailesine tapıyor, işini fena halde seviyor ve her şekilde gününü gün ediyordu. Cazibesiyle etkileyemediği hiçbir kadınla tanış...