Sırtındaki yaraya rağmen minik prenses hiç ağlamamış ama tek bir gözyaşı annesinin yüzünden usulca yuvarlanarak yüzüne düşmüş. Prenses gözlerini kocaman açmış ve annesine gülümsemiş. Kraliçe ilk defa, kalbinin umutla dolduğunu hissetmiş.
Düşmanın bağrışları bu güzel anı böldüğünde, onları kurtarmaya gelen siyah at da sessizce bekliyormuş. Kılıcın çıkardığı metal sesleri ortamın sessizliğini yırtarcasına dağıtmış. Kraliçe aceleyle ayağa kalkıp ata yaklaşmış. Simsiyah olan atın yeleleri öylesine uzunmuş ki, yerlere kadar uzanıyormuş. Atın asaleti ve güzelliği göz kamaştırıcıymış. Kraliçe o an kalbine bir güven duygusu dolduğunu hissetmiş. Sesler giderek yaklaşırken, yeni doğum yapmış olan kraliçenin de yüzü giderek soluyormuş çünkü sürekli kan kaybediyormuş. Ata iyice yaklaşıp, kanlı elleriyle yüzünü yavaşça okşamış ve dudaklarından şu sözcükler dökülmüş.
"Kızım sana emanet, siyah inci."
***
Eren, gece boyunca içinde Nehir'in olduğu on sekiz yaş ve üstü içerikli rüyalarından yakasını sıyıramadığından, uykusuzluğun dibine vurmuştu. Annesi ve babasıyla kahvaltı sofrasına oturduğunda, Samantha endişeyle alnını kırıştırdı.
"İyi misin hayatım?" Eren, daldığı düşüncelerden irkilerek uyandı ve gözlerini kırpıştırdı. Halen dün gece gördüklerinin etkisindeydi. Çok mu içmişti? Yoksa halüsinasyon görmesine neden olacak bir şey mi yemişti, emin değildi. Emin olduğu tek şey Nehir'in o elbiselerin altında çok ilginç şeyler sakladığıydı.
"Ben iyiyim anne, teşekkür ederim," diyerek önündeki kahvaltı tabağını biraz daha karıştırdı.
"Günaydın Samantha, günaydın Haldun amca." Nehir'in neşeli sesini duyunca bir kez daha irkilerek kafasını kaldıran Eren, kızla göz göze geldi. Nehir bilerek ona günaydın dememişti. Eren kafasını iki yana salladı. Kız, Eren'in tam karşısındaki sandalyeye oturarak tabağını doldurmaya başladı. Eren, halen yaşadığı şoku üstünden atamamış olmanın verdiği sarsaklıkla gözlerini dikmiş Nehir'e bakıyordu. Ardından gözleri yavaşça aşağıya indi. Göğüslerine sabitlendiğinde yüzünde hafif bir gülümseme oluştu. Şu an kızın, o çirkin kazağın altında ne renk iç çamaşırı giydiğini biliyor oluşu bu gülümsemeyi doğurmuştu. Şimdiye kadar hiçbir kadının iç çamaşırı rengiyle ilgilenmemiş olması ise, onu biraz bile olsa rahatsız etmiyordu. Eren'in gözleri takıldığı yerden ayrılmazken, aniden ayağında hissettiği darbe ile kafasını kaldırmak zorunda kaldı.
"Gözlerine sahip çık. Seni adi sapık." Nehir'in kısık sesle ve güler yüzle söylediği sözcükler Eren'in yüzündeki gülümsemenin yüzölçümünü arttırırken, kızın gözlerindeki ateş fışkırtma basıncına da aynı şekilde etki etmişti. Neyse ki Haldun Bey ile Samantha onu duymamıştı. Belki de duymamış gibi davranıyorlardı. Sonuç olarak Eren gibi bir çocuğa sahip olan ebeveynlerin zaman zaman dinlenmeye ihtiyaçlarının olması normaldi.
"Tüm bunların suçlusu sensin güzelim. Bu kadar ilgi çekici olman benim hatam değil." Eren, yavaşça açılmaya başlayan beynine şükranlarını sunarak her zamanki gülümsemelerinden birisini yüzüne yerleştirdi.
"Git kendine başka bir oyuncak bul. Benim işim gücüm var." Nehir, adamla konuşurken çatalını avucunun içine aldı ve önündeki katı yumurtaya sertçe sapladı. Eren, ukala bir şekilde tek kaşını kaldırdı ve öne doğru eğilerek gözlerini kızın yüzünde gezdirdi.
"Bunun için çok geç tatlım. Artık benden kurtuluşun yok." Nehir, adama delici bakışlar gönderdikten sonra tek kelime etmeden kafasını eğerek kahvaltısına gömüldü. Eren, gülmemek için dudaklarını birbirine bastırarak rahatça geriye yaslandı. Bir an, ensesinde bir karıncalanma hissedince kafasını çevirdi ve babasıyla göz göze geldi. Aslında babasının o anki bakışlarını göz denen organa yüklemek aşırıya gitmek olurdu. Adamın bakışları neredeyse birer ateş küresine dönmüş, hedefine odaklanmıştı. Eren, güçlükle yutkundu ve babasına en sevimli gülümsemesini sundu. Onun hemen yanında oturan annesi kıkırdayınca, Eren bu kez ona dönerek aynı sevimliliği sergiledi. Annesi göz kırptı ve Eren ona sevgiyle baktı. Tam o anda kafasını kaldıran Nehir, adamın annesine bakış şeklini görünce sinirli bir nefes aldı. Adamın çok samimi ve içten görünmesi kızın öfkelenmesine neden olmuştu. Bu adam madem gerçek sevgiyi biliyordu, neden insanların başına sırf zevk olsun diye bela oluyordu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ters Köşe
RomanceKaranlık sırlar, hız kesmeyen kovalamacalar ve hepsini etkileyen gizemli bir masal... Eren Türkoğlu'nun hayatı mükemmeldi. Ailesine tapıyor, işini fena halde seviyor ve her şekilde gününü gün ediyordu. Cazibesiyle etkileyemediği hiçbir kadınla tanış...