Ters Köşe - 12

8.1K 1K 73
                                    

  Prenses, sanki bir rüyadan uyanır gibi aniden kendine gelmiş ve karanlığın içinden çıkan siyah savaşçıya bakmış. Savaşçı, tamamen ifadesiz ve acımasız yüzünde hiçbir duygu olmaksızın Prensese bakıyormuş. Prenses kendini toparlamış ve kılıcını adama çevirmiş.

"Sen de kimsin?" Sesi kendinden emin çıkmış. Savaşçı önce tek kelime etmemiş. Sonra da kılıcını kınına yerleştirerek, korkutucu gözlerini Prensese dikmiş.

"Ben, Siyah İnci ortada yokken seni koruyacak olan adamım," demiş o ürkütücü sesiyle. Prenses adamı şüpheyle izlemiş. Pek yalan söyleyecek bir tipi olmasa da yıllarca yalnız yaşamanın verdiği alışkanlıkla ona temkinli yaklaşıyormuş.

"Sana inanmıyorum." Adam kaskatı kesilmiş. Sanki ona hakaret edilmiş, aşağılanmış gibi öfkeyle dolmuş. Prenses korktuğunu hissetmiş. Yine de geri çekilmeyi reddediyormuş.

"Ama inanmalısın. Yoksa başına geleceklerden kaçamayacaksın."

***

Sınır tanımayan doktorların kampına gidene kadar Joon Hyuk ile koyu bir sohbete dalan Nehir, kem gözler tarafından izlendiği hissinden bir an bile olsa kurtulamadı. Hatta aynı kem gözler, sık sık onu fiziksel olarak da rahatsız ediyordu. Mesela durup dururken laf sokuyor, araba sarsıldığında yanlışlıkla(!) üzerine düşüyor, sonra da arsız arsız gülümsüyordu.

"Daha gelmedik mi? Bu adamın garip aksanından sıkıldım." Nehir yanındaki kem göze hiç acımadan ayağına bastı ve adamın dudaklarının acıdan dümdüz bir çizgi halini almasına neden oldu. Ardından sohbetine kaldığı yerden devam etti.

"Babamın sizin kampa yakın olması gerçekten büyük tesadüf oldu." Joon Hyuk gamzesini nefes kesici gösterecek şekilde içten bir gülümseme ile kıza baktı. "Kesinlikle harika oldu. Seni özlemiştik." Nehir'in kulağının dibinden bir homurtu yükseldi. "Kıçımı özle sen." Nehir adama fiziksel olarak hasar vermekten sıkılmıştı ama Eren yaralanmaktan sıkılmamıştı! Bu seferlik tepki vermedi ve adamı görmezden geldi.

"Ben de sizi özledim," dedi hafif bir sesle. Eren, büyük bir alınganlık örneği sergileyerek iç çekti. "Hâlbuki o kadar da misafirperver davranmıştık. Annem söylediklerini duyunca çok üzülecek." Nehir, Samantha'nın üzgün gözlerini düşününce vicdanı sızladı. "Öyle demek..." Nehir panikle açıklama yapmaya çalışırken Eren'in yaramaz suratını görüp sesini kesti. Adam resmen onunla oynuyordu. Dişlerini birbirine bastıtıp kendini durduramadan adamın kolunu sıktı. Eren, kızın ilgisinin üzerinde olmasından memnun bir şekilde sırıttı.

"Vücudumdaki tüm morlukları annemlere açıklarken çok eğleneceğim. Senin son derece yırtıcı bir sevgili olduğunu anlatmanın hazzı paha biçilemez olacak." Nehir, adamın suratına bakakaldı. Düşündüğü şeyi ima ediyor olamazdı değil mi? "Sen... Ne..." derken sesi hafifçe titremişti. Eren zevkle kafasını salladı. "Evet, aynen öyle yapacağım." Nehir'in gözünün önüne bir perde indi. Kırmızının en koyu tonunu taşıyan perde, son derece kaliteli bir tiyatro oyununu sergiliyormuş gibi Eren'in ölümünün bin bir halini simülasyon şeklinde oynatmaya başladı. Nehir kendini durduramadan adamın üzerine atladı.

"Seni adi, utanmaz, pislik, hayvan!" Son derece seri bir şekilde zihnindeki tüm kötü sıfatları ve tamlamaları sayan Nehir, tekme, tokat ve yumruk üçlemesini de başarılı bir şekilde karşısındaki adama yediriyordu. Eren'in yaptığı tek şey ise kahkahalarla gülmekti -ki böylelikle kızın daha da sert vurmasına neden oluyordu. Nehir, saçları yüzünün etrafında dağılmış, soluk soluğa kalmış ve yanakları kızarmış bir şekilde adamın üzerinden çekildiğinde, Eren ziyadesiyle darbe almış bulunuyordu. Yine de halinden memnun olduğu otuz iki adet dişini utanmadan sergilemesinden belliydi. Tüm o hengâmenin arasında Joon Hyuk olanları yalnızca ilgili gözlerle izlemiş, sesini dahi çıkarmamıştı. Nehir doktora döndü ve dağılmış saçlarını kulağının arkasına sıkıştırırken sevimli bir şekilde gülümsedi.

Ters KöşeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin