Prenses bir an durup düşünmüş. Kalbinin en kuytu köşesinde, en çok istediği şey neymiş? Gözleri hafifçe odağını kaybetmeye, kendi içine döner gibi bu dünya ile bağı kesilmeye başlamış. Büyücünün kaskatı dudakları hafifçe gerilmiş. İyimser bir insan adamın gülümsediğini söyleyebilirmiş ama Prensesin dünyasında iyimserliğe yer yokmuş. Bu yüzden kendini toparlamış ve kalbine bakmaktan vazgeçmiş.
Prenses adamı defetmek için kılıcını sağlamlaştırmış. Ancak henüz konuşamadan gölgelerin içinden, gölge gibi bir adam ortaya çıkmış. Uzun boyluymuş. Simsiyah bir savaşçı pelerini giyiyormuş. Uzun, siyah saçları deri bir kayışla bağlanmış. Egzotik, esmer yüzünün tüm hatları sert ve köşeliymiş. Prenses adamı görünce garip bir güven duygusuyla dolmuş.
"Prensesi rahat bırak, büyücü." Adamın sesi gök gürültüsü gibi güçlü ve korkutucuymuş. Kadim büyücü adama dönerken, yüzünden bir korku ifadesi geçmiş.
"Kuralları çiğniyorsun." Büyücünün ses tonunda uyarı vardı ama adam tepki vermemiş. Geceyi yararcasına kılıcını çekmiş ve tek hamlede büyücünün boynuna dayamış.
"Umurumda değil. Prensesi rahat bırak." Büyücü Prensese dönmüş ve kolyeyi aldığı gibi sihirle yeniden onun boynuna takmış. Prenses, kolyenin alev alev yanacağını düşünmüş ama aksine çok soğukmuş. Büyücü aniden ortadan kaybolurken havada bir ses yankılanmış.
"Beni ne zaman istersen çağırabilirsin, Prenses."
***
Eren, kafasını tak diye sert zemine vurduğunda hafifçe mırıldandı. "Rahat bırak beni, Nehir. Uyumak istiyorum." Sonra da yavaşça kıpırdanıp yan tarafına döndü. Yarı yarıya açılmış gözleri dünyayı bulanık ve karanlık görmesine neden oluyordu. Aslında bu durum gözlerinin suçu da olmayabilirdi. Beynindeki görme sinirleri değerlendirme merkezi, aldığı darbeden dolayı protesto hazırlığına girişmiş gibiydi. İkinci bir sarsıntı kafasını bir kez daha vurmasına neden olunca huysuz bir sesle söylendi.
"Bu defa kapıya ben bakmayacağım." Bir hıçkırık sesi duyunca uykusunda kaşlarını çattı. "Beni duygu sömürüsüyle kandıramazsın, güzelim." Eren'in sesi önceki gece bir şişe yüzlük rakıyı sek olarak içmiş gibi peltek çıkıyordu. Yine de vermek istediği mesajı ilettiğini umuyordu. Kafası bir kez daha sallanarak duvara çarpınca, Eren normal zekâ seviyesine sahip her insanın vereceği tepkiyi vererek ellerinin üzerinde doğruldu. Gözlerini birkaç kez açıp kapadıktan sonra panikle yerinden fırladı ve kafasını bir kez de bulundukları yerin tavanına vurdu.
"Hay ben böyle işi..." Gözleri, karanlığa alışmaya çalışırken kafasındaki ağrı için aynı şey geçerli değildi. Sevgili ağrısı, istilacı bir kumandan gibi kafatasının içinde nüfus edebildiği her noktaya yayılıyordu. Bilinci de tıpkı kendisi gibi geceden kalma bir halde yerine gelmeye çalışıyordu. En nihayetinde içinde bulunduğu durumu kavrayabilmişti. Zifiri karanlıktaydı. Bir insanın ayakta zar zor durabileceği kadar yüksekliği olan kutu gibi bir yerin içinde olduğunu tahmin ediyordu. Elleriyle çevresini yoklayarak ne kadar genişlikte bir alanda bulunduğunu anlamaya çalıştı. Zaten çok uğraşmasına gerek kalmamıştı çünkü kollarını tamamen açtığında yanlardaki iki duvara birden dokunabiliyordu. "Nehir?" dedi yavaşça. Kızın da onunla birlikte burada olduğunu umuyordu ama ortam öylesine karanlıktı ki, bir kara deliğe düşse ancak bu kadar karanlıkta kalabilirdi. Bir hıçkırık sesi daha duyuldu. Eren panikle yere çöktü ve elleriyle zemini yoklamaya başladı. Nehir'in bacakları olduğunu düşündüğü iki uzun cisme dokununca kız inleyerek geri çekildi. Eren onu korkutmamaya çalışarak yavaşça yaklaştı.
"Şşş... Sakin ol, kızım." Ses tonu fazlasıyla sevecen ve yumuşaktı. Nehir neredeyse acı çekiyormuş gibi hafif bir ses çıkardı. Eren dikkatli hareketlerle kıza ulaşabildiğinde, kulaklarına gelen cılız ses kalbinin acıyla kasılmasına neden oldu. "Eren?" Nehir, öyle zayıf bir sesle konuşmuştu ki, Eren onu duyup duymadığından bile emin olamıyordu. Kızı yavaşça kollarına almaya çalıştı. "Benim, güzelim." Nehir, adamın güven veren sesini duyarak kendini resmen onun kollarına attı. Tüm hayatı onun ellerindeymişçesine de sıkıca sarıldı. Eren, kızın başını boyuna gömerek saçlarını okşarken, dudaklarından sakinleştirici sözcükler dökülüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ters Köşe
RomanceKaranlık sırlar, hız kesmeyen kovalamacalar ve hepsini etkileyen gizemli bir masal... Eren Türkoğlu'nun hayatı mükemmeldi. Ailesine tapıyor, işini fena halde seviyor ve her şekilde gününü gün ediyordu. Cazibesiyle etkileyemediği hiçbir kadınla tanış...