Kraliçe tüm o karmaşanın ortasında, küçük prensesini alıp ağır aksak da olsa, gücünün son damlasına kadar yavrusu için savaşarak kaçmaya başlamış. Sarayın en gizli geçitlerini kullanarak, surların dışındaki gölün kenarına ulaştığında biraz dinlenmek istemiş.
Sarayın surlarının içindeki insanlık ayıbına karşın, gölün kıyısı o kadar huzurlu ve sakinmiş ki, Kraliçe bitkinliğinin verdiği güçsüzlükle kucağında bebeğiyle bir anlık bir uykuya dalmış. Rüyasında, gölden çıkan bembeyaz bir periyi görmüş. Peri o kadar güzel ve parlakmış ki, onu gören herkesi adeta büyülüyormuş. Nitekim Kraliçe de perinin güzelliği karşısında büyülenmiş. Peri, suyun içinden yavaş yavaş yükselip suyun üzerinde ayakta durduktan sonra ellerini Kraliçeye doğru uzatmış ve melodik bir sesle konuşmuş.
"Kızını bize ver."
***
Eren, Nehir denen o cadının bozgunundan sonra onu yüzlerindeki sırıtmalarının fazlalığıyla öldürmeye niyetlenmiş abilerine katlanamayacağını fark ederek evden çıkmaya karar verdi. Annesini öpüp, babası ve Merve ile vedalaştıktan sonra dolaptan paltosunu almak için antreye yöneldi. Paltosunu eline aldığında kulağına bir kadın sesi çalındı.
"Tahsin!" Duyduğu isim nedeniyle bir an duraksayarak elindeki paltoyla şüpheli bir şekilde arkasını döndü. Nehir ile göz göze geldiklerinde kızın suçlu bir şekilde dudaklarını ısırdığını fark etti.
"Bir sorun mu var?" Eren, kıza kaba davranmaması gerektiğini kendine hatırlatarak sesini nazik tutmaya çalıştı. Nehir, bir süre daha rahatsız bir şekilde kıvrandıktan sonra yüzünü buruşturdu.
"Tahsin'i kaybettim." Eren, yüzünü ifadesiz tutmayı başararak kızın sincabını düşündü. Bu akşam hiçbir yerde o hayvanı görmemişti.
"Üzgünüm, sana bu konuda yardımcı olamayacağım," dedikten sonra paltosunu giydi ve kapı koluna uzandı. Kızın zorlukla duyulan sesi hareketini böldüğünde kapının koluna dokunmak üzereydi.
"Şey... Sanırım ben nerede olduğunu biliyorum." Eren, yeniden kıza dönerken bunun kendisiyle ne gibi bir ilişkisi olabileceğini düşündü. O anda, bacağında bir hareketlilik hissederek kafasını eğdi ve paltosunun cebinin hemen altındaki deliğe baktı. En sevdiği, saf kaşmirden yapılma ve ünlü bir modacının elinden çıkma olan paltosundaki deliğe... Kaderin bir oyunu, belki de cilvesi olarak bu delik bir terzi makası tarafından yapılmamıştı. Dişlek kemirgenler ailesinden olan bir kızıl sincap tarafından yapılmıştı.
Olayın trajikomikliği burada değildi. Asıl önemli olan, o delikten bir sincap kafasının çıkmış olmasıydı. Üstelik hayvan kafasını kaldırmış Eren'e bakıyordu. Hayvanın ağzından sarkan birkaç parça kaşmir hafifçe titredi. Eren kaşlarını çattı. Sincap geri çekilerek kafasını yeniden paltosunun cebine soktu. Eren, hemen önünde korku dolu gözlerle ona bakan kıza döndü.
"Sanırım artık ben de nerede olduğunu biliyorum." Adamın sesindeki sabırsızlık Nehir'in biraz gerilmesine neden olmuştu. Bu adam sırf ona sinirlendiği için zavallı, minik sincabına bir şey yapmazdı değil mi?
"Onu geri alabilir miyim?" Eren, cebinde kıpırdanan hayvana aldırmadan bir süre daha kızın suratına baktı. Şu an yapmak istediği tek şey kızı sincabıyla beraber bir güzel pataklamaktı. Her ne kadar bahsi kaybetmek istemese de, içinden geçenleri gerçekleştirmesine ramak kalmıştı.
"Onu hayvanat bahçesine bağışlayacağım." Nehir, panikle ileriye atıldı ve elini adamın cebine soktu.
"Hayır! O çok narin bir sincaptır. Hayvanat bahçesine kapatılırsa çok üzülür." Eren, bir an Mila'yı düşünerek kafasını salladı. Bu hareketini yanlış anlayan kız daha da panikleyerek sendeledi ve adamın ayağına bastı. Eren acıyla gözlerini kısarken kaba bir şekilde konuşmaktan kendini alamadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ters Köşe
RomanceKaranlık sırlar, hız kesmeyen kovalamacalar ve hepsini etkileyen gizemli bir masal... Eren Türkoğlu'nun hayatı mükemmeldi. Ailesine tapıyor, işini fena halde seviyor ve her şekilde gününü gün ediyordu. Cazibesiyle etkileyemediği hiçbir kadınla tanış...