Prenses çenesini asil bir tavırla havaya kaldırmış.
"Başıma ne gelecekmiş?" Savaşçı, Prensese cevap vermemiş. Korkutucu gözlerini dikip ona bakmakla yetinmiş. Prenses, ondan laf alamayacağını anlayınca yatağının olduğu köşeye çekilerek oturmuş ve gözlerini savaşçıya sabitlemiş. Gece boyunca gözünü kırpmamış. Siyahlı savaşçı ise, mağaranın en uzak köşesinde yere oturmuş, heybetli kılıcını da tam önünde dikey bir şekilde tutmuş. Gün yavaşça doğmaya başlarken, Prenses garip bir şekilde uykusunun geldiğini hissetmiş. Gözlerini açmakta zorlanıyor, sanki uyumak için emir almış olan vücudu daha fazla direnemiyormuş. Sonunda kendinden geçip gözlerini kapatmış. Yeniden açtığında savaşçının gittiğini, Siyah İnci geri döndüğünü görmüş. Prenses, sevgili atını görünce hevesle gülümsemiş.
"Geçirdiğim en uzun geceydi, Siyah İnci. Seni çok özledim." Asil atı da Prensese sanki onu özlemiş gibi bakmış. Prenses atının uzun, siyah yelelerini sevgiyle okşayıp yavaşça konuşmaya başlamış.
"Kadim büyücüyü bulmalıyız, Siyah İnci. O beni ele geçirmeden, benden ne istediğini çözmeliyiz. Yoksa ülkemi cani Kral'dan kurtaramayabilirim." Siyah İnci, yerinde huzursuzca kıpırdanarak kafasını eğmiş ve başını Prensesin omzuna dayamış. Prenses gülümsemiş.
"Ben de seni çok seviyorum."
***
Eren ve Nehir New York topraklarına ayak basar basmaz birbirlerine baktılar ve ağızlarından aynı anda aynı isim döküldü.
"Tahsin..." Ciddi bir ifade ile kafalarını aynı anda aşağı yukarı salladıktan sonra seri bir şekilde havaalanından dışarıya çıktılar. Eren'in nüfusunu kullanması sayesinde pasaport kontrolünden geçmemeyi başarmışlardı. Her ne kadar ikisi de hırpani görünseler de umurlarında değildi. Öncelikleri Tahsin'i kurtarmaktı. Eren, alelacele bir taksi çevirmeye çalışırken Nehir onu bırakmış otobüs durağına ilerlemeye başlamıştı.
"Nereye gidiyorsun?" Onun gittiği yeri bile anlayamayacak kadar toplu taşıma olayından uzak olan Eren, kızın arkasından seslendi. Nehir soruyu çok saçma bulmuş gibi basitçe "Durağa," diye yanıt verdiğinde Eren'in önünde bir taksi durdu. "Neden taksiye binmiyoruz?" Nehir gözlerini devirdi. Hatta sıkmayacağını bilse arka arkaya birkaç kez daha devirirdi. "Burjuva," diye mırıldandıktan sonra Eren'in kocaman bir soru işaretine dönmüş suratına baktı.
"Yanında para var mı?" Eren ona boş boş bakarken sabırla bekledi. Aslında fena halde sabırsız bir insan olmasına rağmen bu bekleyiş onun için büyük bir başarı sayılabilirdi. Adamın cüzdanını Afrika'ya gönderilmeden çok önce kaybettiğini biliyordu. Eren de bu gerçeği anımsayarak yenilmiş bir ifade ile bakınca, Nehir omzunu silkti ve durağa ilerlemeye devam etti. Eren de yanı başında duran rahat, konforlu ve son derece hızlı gidebilecek taksiye imkânsız aşkıymış gibi baktıktan sonra mecburen kızı takip etti.
Şehir merkezine giden otobüs çoktan dolmuştu ve yalnızca ayakta durabilecekleri kısımlarda boşluk vardı. Nehir tutunacak bir yer ararken Eren'in böyle bir kaygısı yoktu.
"Daha önce hiç mi otobüse binmedin?" Eren, huysuz bir çocuk gibi burnunu kırıştırdı. "Aslına bakarsan böyle amaçlara hizmet eden araçlar olduğunu ilk defa senin sayende öğrendim." Nehir adama boş boş baktı. "Sen ciddi misin?" Eren dudaklarını birbirine bastırıp kafasını aşağı yukarı salladı. Nehir, eliyle alnını ovuşturduktan sonra derin bir nefes aldı. Sonra da adam ani bir frende yere kapaklanmasın diye onun elini tuttuğu gibi kaldırıp, kendi elinin hemen yanına, çıkışa yakın bir direğin üstüne yerleştirdi. Büyük bir mucize eseri Eren'den tek bir ses çıkmamıştı. Aksine adam şoka girmiş gibi gözüküyordu. Nehir, onun neden aniden donakaldığını anlayamayarak adamı incelemeye başladı. Eren, sanki büyük bir gizemi çözmeye çalışıyormuş gibi Nehir'inkiyle yan yana duran kendi eline bakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ters Köşe
RomanceKaranlık sırlar, hız kesmeyen kovalamacalar ve hepsini etkileyen gizemli bir masal... Eren Türkoğlu'nun hayatı mükemmeldi. Ailesine tapıyor, işini fena halde seviyor ve her şekilde gününü gün ediyordu. Cazibesiyle etkileyemediği hiçbir kadınla tanış...